Türkiye'nin nükleerle imtihanı

Nihan Elmas

Blog: Kent Kültür Sanat

Nisan ayında dünya çapında ilk büyük nükleer kaza olan Çernobil kazasının yıldönümü (26 Nisan) ve ülkemizde nükleer santral kurulma çalışmaları nedeniyle Nükleer Karşıtı Platform’un öncülüğünde nükleer karşıtı etkinlikler düzenleniyor. Bugün de nükleer santral yapılması planlanan şehirlerden biri olan Sinop’ta bir miting yapılacak.

Geçtiğimiz hafta Türkiye'nin ilk nükleer santrali olması planlanan Akkuyu Nükleer Santral Projesi kapsamında, Akkuyu Nükleer Deniz Yapıları’nın temeli Mersin’in Gülnar ilçesinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın da katıldığı törenle atıldı. Bu ihale tapelerden tanıdığımız Cengiz İnşaat’a verilmişti. Santralin çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) sürecine açılan itiraz davaları henüz sonuçlanmamışken yapılan temel atma töreni, protestolarla karşılandı. ÇED raporu, imza atan mühendislerin imzalarının sahte çıkması gibi pek çok şaibe taşıyor.

NÜKLEER İNADI

Hükümetin nükleer konusundaki inadı bütün tartışmalara rağmen devam ediyor. Son zamanlarda yayınlanan televizyon reklamı ve afişlerle kamuoyunda nükleer enerjinin gerekli ve temiz bir enerji olduğu algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Hatta 23 Nisan’da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın koltuğuna oturan çocuk "Sayın başbakanım ülkemizin en büyük problemi elektrik. Rusya'nın 1953'ten beri nükleer santrali var, bizim neden yok?" sorusunu soruyor.

Geçtiğimiz haftalarda ülkenin önemli bir bölümünde  yaşanan bir günlük büyük elektrik kesintisinin ardından, apar topar gece yarısı TBMM Genel Kurulu'nda Japonya tarafından Sinop'ta nükleer santral yapımını öngören uluslararası anlaşma kabul edildi. Bu kesintinin nükleere dair algı yönetimi oluşturmak  için atılan  bir adım olabileceği çokça gündeme geldi.

Hükümetin nükleer konusundaki sevdasının altında enerji sektörünün, inşaat sektörünün tıkandığı noktada ona alternatif olacak büyük bir rant alanı sunması yatıyor. Akkuyu'daki ilk ihalenin yandaş bir şirkete verilmiş olması zaten bu konudaki tezimizi güçlendiriyor.

NÜKLEER SANTRALİN RİSKLERİ

Japonya gibi deprem ve inşaat  teknolojisi konusunda gelişmiş bir ülkede bile Fukuşima gibi büyük bir kazanın yaşandığını düşünürsek, Akkuyu'da aktif fay hattının yakınında kurulacak olan bu nükleer santral, ülkemiz için büyük bir tehlike yaratıyor.

Akkuyu'da yapılacak olan santral dünyada bir ilk olacak bir santral teknolojisine sahip. Hükümet eleştirilere karşı Fransa'yı ve Rusya'yı örnek veriyor; Rusya'nın deprem bölgesinde daha önce bir santral kurmuşluğu yok.

Nükleer santrallerden çıkacak tehlikeli atığın nasıl ve nerede saklanacağı belli değil. Nükleerin hem yakıtının hem de kullanılmış yakıtının Rusya’dan taşınması ayrı ayrı risk taşıyor.
Olası bir kaza durumunda ülkenin tümünü etkileyecek riskler kaçınılmaz olacak.

ALTERNATİF YOK MU?

Nükleer santral inşaatları çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde yapılırken, gelişmiş ülkeler de var olan nükleer santrallerini kapatarak rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor. Örneğin, Almanya geçtiğimiz sene 2022 yılına kadar tamamen nükleer enerji kullanımını sonlandırmaya ve yerini yenilenebilir enerjilerle doldurmaya karar vermişti.

Rus devlet şirketi Rosatom’un yapacağı 4.800 MW’lık Akkuyu Nükleer Santrali 22 milyar dolara mal olacak, 4.800 MW’lık kurulu gücün güneş enerjisinde maliyeti ise sadece 5 milyar dolar. Akkuyu’nun ardından yaklaşık 5 bin MW gücünde ikinci nükleer santral de Sinop’a yapılacak. Bu iki santral nedeniyle yurtdışına 34 milyar dolar kaynak transferi olacak. Güneş enerjisi paneller dahil yüzde 100’e varan oranlarda yerli kurulabiliyor. Nükleer santralin elektrik üretimi 8 yılı bulurken güneşte 1 yıldan kısa sürede üretime geçilebiliyor. Güneş enerjisinin tehlikeli ya da tehlikesiz atığı yok, hammadde gerekmiyor. 

BİR OKUMA ÖNERİSİ: BENİ AKKUYULARDA MERDİVENSİZ BIRAKTIN

Bütün bu tartışmaların hemen öncesinde Filiz Yavuz’un “Beni Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın (Türkiye'nin Nükleerle İmtihanı)” kitabı yayınlandı. Kitap nükleer enerji meselesini sadece enerji ve ekonomi temelli yaklaşımlar üzerinden değil, katılım, kaza riski ve atık sorunları üzerinden yani insanlık ve çevreye etkileri üzerinden tartışmayı öneriyor. Ayrıca nükleer güç santrallerinin kuruldukları takdirde Sinop ve Mersin’i nasıl etkileyeceğine de kitapta yer veriliyor.

Çarpıcı iddialarından birisi, 2011 yılında yaşanan Fukuşima nükleer santral kazasının ardından nükleer santrallerde kaza riskinin 100 kat arttığı.

Kitap, nükleer santral-nükleer silah ilişkisi, nükleer santrallerin deniz canlılarına etkileri, nükleer santralin yaratacağı istihdam gibi pek çok merak edilen soruyu yanıtlarken; nükleer enerjinin iddia edildiği gibi ülkemiz için ucuz ve gerekli bir enerji olmadığını, alternatif enerji kaynaklarının gelişen teknolojilerle birlikte yüksek oranda kullanılabilir olduğunu da vurguluyor. 

***

Katkı ve öneriler için: [email protected]

Blogumuzu sosyal medyadan da takip edebilirsiniz:

facebook: https://www.facebook.com/baska.1.kent

twitter: @BaskaKent