Bugün: İran'da kadın olmak

Nihan Elmas

Blog: Kent Kültür Sanat

Film tıpkı ülkemiz gibi kadınlar üzerinde dini değer yargılarının belirleyici olduğu bir toplumda, bu bakış açısına bir erkeğin gözünden meydan okuyor. Toplumda var olan önyargılara ve kötülüğe rağmen bireyin içinde karşılıksız yardım etme güdüsünün yine de var olabildiğini gösteriyor.

Son yıllarda Abbas Kiarostami, Jafar Panahi ve Asghar Farhadi gibi pek çok yönetmenin insan ilişkilerini derinlikli bir şekilde inceleyen gerçekçi filmleri dünya çapında büyük ilgi çekiyor.

Mirkarimi’nin son filmi Bugün, ülkemizde çok tartışılan bir başlık olan kadın meselesine odaklanıyor. Dini kurallara göre yerinin belirlendiği bir toplumda kadının karşı karşıya kaldığı dışlanmışlığı ve çaresizliği etkileyici bir şekilde işliyor. Film bu yıl  En İyi Yabancı  Film alanında İran’ın Oscar adayı oldu ve ülkesinde de büyük bir gişe başarısı yakaladı

Reza Mirkarimi bu filmden önce Ay ışığı Altında  (2001), Çocuk ve Asker (2001), Çok Yakın, Çok Uzak (2005), O kadar kolay (2008) ve Bir Küp Şeker (2011)  filmlerini yönetti. Yönetmenin filmleri din ve kadın gibi toplumsal konularını ele almasıyla dikkat çekiyor.

Şiddete maruz kalmış hamile bir kadının bir taksiye binmesi ve hastaneye ulaşmak istemesiyle başlayan film, daha ilk aşamada kadının yanında bir erkek olmadan hastaneye kabul edilmemesi gerçeğini yüzümüze çarpıyor. Kadının bekar ve yardıma ihtiyacı  olduğunun farkına vardığı noktada taksi şoförü insani bir refleksle, ona yardımcı oluyor. Hastane çalışanları tarafından kadının eşi olduğu sanılması ve zaman zaman karşı karşıya kaldığı yargılayıcı davranışlara rağmen, kadını destekleyici tavrını sürdürüyor ve sessiz kalıyor. Onun gerçek kimliğini anlayan tek kişi olan hemşire, sırrını açığa çıkarmayarak aslında çaresiz kadına yardımcı oluyor.

Özellikle ülkemizde artan gericileşme ile birlikte, gerek günlük ilişkilerde gerekse de yakın insan  ilişkilerinde başkalarının yaşadıklarını onların gözünden görebilme (empati) yeteneği gittikçe azalıyor. Toplum şiddete karşı duyarsızlaşıyor. İnsan öykü ülkemizde yaşansaydı, sonucu ne olurdu diye düşünmeden edemiyor.

Yönetmen bir röportajında toplumun değer yargılarını önemsemeyen, ne istediğini bilen güçlü karakterlerin günümüz İran toplumunda çok az olduğunu  belirtip ve bu insanlara odaklanmak istediğini eklemiş.    

“Başkalarına sessiz sedasız yardımcı olan ve isimsiz kalmaya devam edenler hakkında bir film yapmak istedim; bu isimsizlik, izleyici için de geçerli olacak. Saint-Exupéry savaştan korkardı, ama ben en çok toplumun ahlaksızlığından korkuyorum. Gece Uçuşu’nun pilotu megakent Tahran’da bir taksi şoförü olsaydı, bu çileden çıkmış toplumun oklarına, sapanlarına karşı sessiz kalır mıydı acaba?” –Reza Mirkarimi.

Üzerine çokça düşünülmesi gereken, etkileyici bir film. Filmin ilk gösterimi Sinemada İnsan Hakları Yarışması kapsamında 16 Nisan'da yapılacak.