Güzü “incecik yağmurlarla başlatan” Ozan Özgür’ü ve şiirini “Güz Gazeli–Adsız Şarkılar” adlı kitabıyla tanımıştım. “Yaşamak ki yegâne bahtiyarlık / bizim gibiler için” diyordu. Kaç kez mırıldandım ben bu iki dizeyi.
“Sokak Şarkıcısı” on sekiz yıl süren bir sessizlikten sonra geldi. Sessizlik diyorum ya, hayır sessiz kalmadı Ozan Özgür. Bu zaman aralığında bir tiyatro oyunu (Şeytan/ Kızıl ile Beyaz, 2003) ve iki romanı (Gecenin Kapıları, 2008 ve Tanyeri Yağmurlarla Geldi, 2013) yayınladı.
Sokak Şarkıcısı çeşitli müzik türleriyle adlandırılan sekiz bölümden oluşuyor. Bir koşullanma mıdır, bilemiyorum; her bölümde yer alan şiirler özü, biçimi ve ritmiyle o bölümü tanımlayan müzik türünün sesini veriyor. Ozan Özgür dize tekrarları, kırık dizeler ve seçtiği sözcüklerle yakalıyor aradığı sesi. Sokak Şarkıcısı’nı sesli okumanızı öneriyorum. Sesli okunduğunda göğsümüzü genişleten şiirler sunuyor bize Ozan Özgür.
Sokak Şarkıcısı sekiz ses öbeğinden oluşan doksan altı şiir içeriyor. Nâzım Hikmet’ten bir şiirle başlıyoruz kitaba:
“ne satırların nescine koymak o anlaşılmayan şeyi
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi
ne güzel laf ne derin kelam
çok şükür
hepsinin
hepsinin üstündeyim bu akşam
bu akşam
bir sokak şarkıcısıyım, hünersiz bir sesim var” (s.7)
Bu şiir Ozan Özgür’ün poetikasının bir özeti ve onun yükünü tanımlayan bir manifestodur.
Sanat Musikisi
Bu bölümde dört şiir yer alıyor. Fondaki hâkim renk, hüzün; ama öyle pespaye bir hüzün değil bu; öfkemizi berkiten ve mücadeleye çağıran bir hüzün. Göçük altındaki maden işçisini konuşturur ilk şiirinde:
“Oysa gözlerime güneş doğardı bir zamanlar
ellerim
yaşlı bir ebenin güngörmüş elleri gibi
çeker çıkarırdı
toprağın rahminden cevheri. (s.9).
İntihar adlı şiirinde ölüme yaklaşan kişinin ikircikli duygularını ustalıkla verir:
“Nehir akıyor, dedi içinden bir ses
değirmen dönüyor.
Sevinç yerine acıları öğütüyor, dedi bir başka ses.
Yorgundu.” (s.10).
“Küçük Anne” şiiri bir tiyatro sahnesi gibidir. İzlerken boğazınızda bir yumruk gelir dayanır, yutkunamazsınız. Son iki dizeyi vermekle yetineyim:
“Değiştiremezse yazgı sanılanı insanlar
İnsanları değiştirir yazgı sanılanlar” (s.12)
Bu bölümün son şiiri Bağbozumu, anne ile kızının diyaloğudur. Sahne ustalıkla tanımlanmıştır:
“Anne / iğne battı elime / al bir gül nakışladı kanım / kanaviçenin üstüne” (s.13)
Halk Müziği
Bu bölüm Avni Odabaşı’nın sergisiyle başlar. Aziz Nesin’den Enver Gökçe’ye, Sivas yangınından Taksim 1977’ye, Şoför İdris’ten Ayşe Nemit Aslan’a, enternasyonalist dayanışmadan sosyalist sistemin çözülüşünden sonraki postmodern çağın saçmalıklarına uzanan on şiir yer alır. Sesli okunduğunda halk müziğinin o yalın ve diri sesi kendini hissettirir:
“Öyledir, efendim, cancağızım, öyledir
manda yüreği taşır bizim sanatçılar, hem de çatal yürek.
‘Bakınırlar geceye demirlerden
ve iman tahtalarının üstündeki baskıya rağmen
yürekleri en uzak yıldızla birlikte çarpar’
Öyledir, efendim, cancağızım, öyledir. (s.19)
“Taksim, Yeniden” şiirinin son dizelerinde sözünü yalınkat söyler:
“Ve tamamlansın diye yarım kalan düşümüz / Bekliyoruz seni poroleterya
/ Bekliyoruz sizi komünistler / İstanbul’da / Taksim’de” (s.26)
Bu bölümün son şiiri olan “Kasaplar Kongresi Açılış Konuşması”nda ironiden yararlanır. Kasaplar söyler sözünü, öfkemiz katmerlenir:
“Bir adım sonrası iki bin / Bu seçimle sönmüş olmalı tüm ümidi
/ Elleri, yünleri için karar bekleyen gafillerin / Seçimimiz
/ Kasaplığın en kanlı cenneti” (s.32)
Rock
Bu bölüm beş şiirden oluşuyor. Burada yer alan kişiler ve olaylar reel sosyalizmin çözülüşüne ve bu çözülüşün ardından oluşana hoyratlıklara karşı beslediğimiz öfkeyi rock müziğin hızlı ve isyankar temposuyla duyumsatıyor:
“Canımda bir ağrı var / Öyle bir ağrı ki / Gözlüğümün camlarını kan bürüyor
/ Dişlerimin arasında kürdan misali nükleer silâhlar” (s.39)
Ve bir tane daha:
“Ellerime kan bulaştı ey ruhsuz insan
Kardeşlerimin kanı
Susarsın çıkmaz
Susarsın çıkmaz
Susarsın çıkmaz” ( s.45)
Çavuşesku çifti için yazdığı “Sabaha Doğru” şiiri ile Fransız Komünist George Marchais için yazdığı “Çınar” adlı şiirlerde de aynı öfke ve aynı isyan vardır:
“En kızıl yaprağı Fransa’nın
Düştü alnımızdan
Bir Fransız’ı değil, Fransa’yı yitirdik” (s.48)
Gazel
Bu bölümde yirmi iki şiir yer alır. Burada yer alan “Kül” ve “ Ziyaret” şiirleri biçimsel olarak gazel formuna çok yakın. Fonda inceden bir hüzün… Evet, hüzün; ama reel sosyalizmin ardından yakılan bir ağıt değildir o; öfkenin bileyi taşıdır, mücadeleye çağırır. Öfke, inat ve mücadele azmi olmadan o güzel günlerin gelmeyeceğinin altını çizer:
“Sosyalizm ki / Düşüp düşebileceğimiz muazzam sarhoşluk
Salyasız, sümüksüz, cinnetsiz / Proleter aşkı insanlığın
Yâr / Şüphesiz” (s. 76)
“Öğütler” bu bölümün son şiiridir. Şiirin son oylumunda şöyle der:
“ellerinle acı çek, ayaklarınla ağla
yüzündeki bütün çizgileri sil
kızılcık şerbeti içtim demekte değil
marifet kan kusmamakta” (s.80)
Uzunhava ve Potpuri
Bu iki bölümde birer uzun şiir yer alıyor. Potpuri otuz sayfadan oluşan bir “nehir şiir”. Omuzlarımın düştüğü zamanlarda Hasan Hüseyin’den nehir şiirler okurum. Bana iyi gelir, omuzlarımı dikleştirir. Üç kez okudum bu nehir şiiri de, dar zamanlarda yine okurum:
“Uzanıp tuttum ellerini / Ellerinde bütün işçilerin ellerini tuttum
/ Duvarı yapan el, ekmeği bölen / Kalemi tutup çeliğe su veren el
/ Yani bu dünyada güzel / Bu dünyada iyi ve haklı olan ne varsa
/ Yani bizim dediğimiz her şey
/ Ellerin onlar gibi namuslu ve yiğitti / Ellerin, gülüm / Komünistti ( s.106)
Kanto
Ozan Özgür bu bölüme yirmi dört şiir almış. Bölüm ağırlıklı olarak Ozan Özgür’ün gözaltı ve hapishane anılarından oluşuyor. Hayır, kahretmiyor, yaralarını da üflemiyor. Egemeni tiye alıyor ve yardım için, çare için, teselli için yüreğini açan o insanları sevgiyle anlatıyor. Kırık dizelerle kantonun ritmini de yakalıyor:
“ne ay ne yıldız
kar aydınlığıyla ağaran bir gece iniyor yumuşacık
dolandırıcı tarık
kurulmuş sobanın yamacına
bir türkü söylüyor
kederli mi kederli
yanık mı yanık” (s. 154)
Tango
Kitabın bu son bölümü yirmi sekiz şiirden oluşuyor. Bir önceki bölümdeki o hızlı tempo yerini daha usul şiirlere bırakıyor. Biraz aşk var, biraz hüzün. Sevilmeye lâyık olanlara sevgi, sövgüyü hak edenlere sövgü…
F tipi zulmüne karşı “ölmeye yatan” o onurlu insanları yazarken; “Kemikte ilik gibi doldurur geceyi dehşet” diyor (s,173). Boyun eğmeyen o güzel insanlar için de sözünü söylüyor:
“Hiçbir güç boyun eğdiremez / Satın alamaz haysiyetini
/ Ruhu da bedeni de çürümekten korur çünkü / Alın terindeki tuz.” (s. 179)
Kitabın son iki dizesini vermezsem bu yazı eksik kalır:
“Verdiğin şans için teşekkürler sevgili hayat
Bir hoş sadâ sunabildiysem ne mutlu bana” ( s.222)
Aklınla, vicdanınla, inadınla söylediğin şiirlerde biz o hoş sadâyı duyduk ve göğsümüz genişledi. Mutlu ol Yoldaşım, şiirin hiç dinmesin.
Sokak Şarkıcısı – Ozan Özgür, Yazılama Yayınevi, 1. Baskı, Haziran 2018.