Dikkatli olmak lazım: Bir Mükerrem Baki öyküsü...

İnsel İnal

Blog: Kent Kültür Sanat

Sanat, sermaye ve diğerleri...

Türkiye’de yaklaşık son 20 yıldaki değişimlerden çağdaş sanat da nasibini haliyle aldı. Artık sanat, tarihindeki külliyattan ayrılarak şekillenen, dallanıp budaklanan, içinde bulunduğu toplumda herhangi bir hareketi tetiklemeyi amaçlamayan, sadece satışa odaklı başarı kriterlerinin akıl almaz boyutlarda satışlara endekslendiği bir alan. Sadece sermaye kurumlarının güdümünde iktidarın dilini kuvvetlendirmek üzre şekillenen bu sanat alanı, çoğu sanatçı adayını da hayal kırıklıklarıyla dışına savuruyor.

Ranta odaklanmış iktidar, sermaye işbirliğinin, herşeyi kar ve zarar ilişkisiyle değerlendirme zihniyeti, sanatın ontolojisine en büyük darbeyi indirmiş durumda.

Artık sanat tarihine girmeyi, toplumsal hareketin bir parçası olmayı, sürekliliği, ütopyaları, çatlaklardan sızarak yeni bir dil arayışıyla deneyler yapmayı sanatçılar neredeyse hiç konuşmuyor. Halbuki komünist manifestonun da dahil olduğu manifestolar ve ütopyalar, avangart sanat tarihinin 20. yüzyılda temel mesellerinden biriydi. Neredeyse tarihte ismi anılan tüm sanatçıların müze ve sanat kurumlarına karşı iş ürettiklerine şahidiz. Yani müzeye, koleksiyona girmemek için çalışmak, deneylerle sisteme entegre olmamak için direnen, iktidarın estetik bilincine karşı çalışmalar üretmek...

Brecht’in seyirciyi yabancılaştırma odaklı sanat yapıtı işlev ve tanımları, situasyonistlerce bambaşka taktiklere bürünüyor. Hayalci Bauhaus ve Letrist enternasyonelin yanyana gelerek, 1957 yılında oluşturdukları şair ressam ve yazarlardan oluşan situasyonist enternasyonelin ilk manifestosundaki ‘"her şeyden önce dünyanın değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz, içinde sıkışmış hissettiğimiz hayatta ve toplumda olanaklı en özgürleştirici değişimi arzuluyoruz. Bu değişimin uygun eylemlerle mümkün olduğunu biliyoruz” cümlesi sanatçıların ilhamını nereden aldıklarını gayet güzel açıklıyor. Situasyonist enternasyonelin, daha yaşanabilir bir geleceğin bugüne müdahale etmekten geçtiğine inanmaları, Brecht’in ötesinde hiç şüphesiz Karl Marks’ın mirası üzerinde yükselmiştir.

Aslında situasyonistler, dadaistler ve gerçeküstücülerin de dahil olduğu bir çok sanat oluşumu, gelecekle ilgili toplumsal hayaller kurdukları için devrimci hareketlerle ilgilenmiştir. Toplumu düzenleyerek, siyasetten estetiğe kadar her yerde kendi manipulatif yapısını gösteren sermaye ve iktidar sınıfının oyununu, müdahale ederek bozan bu aktivist sanatçılar, yeni tip sanatsal eylemlilik biçimleriyle karşılaşmamızı sağlamıştır.

Critical Art Ensemble, Voina, Etoy, Coco Fusco, Reclaim the Streets, subRosa müdahale ederek sistemi aksatan gruplardan bazıları. Örneğin The Yes Men grubunun sistem karşıtı kurgu haberlerle oluşturduğu sahte The Newyork Post gazetesini sokakta satmak veya önemli şirketlerin siyosu kılığına girerek Cnn ve Bbc’ye yaptığı açıklamalarla sirketin tahvil değerlerinin düşmesini sağlamak gibi çeşitli eylemleri bunların en etkileyicilerinden. Aktivist veya sanatçı tanımlamalarının birbirine olabildiğince karıştığı bir dönemde tiyatroları sokakta veya bildik bir kanalın ana haber bültenlerinde veya sanatı billboardlara bir markanın reklamı halinde yaşamın gerçek bir parçası olarak izlemeye başlıyoruz.

BİLİNCİ DENETİMDEN KURTARMAK

Tüm bu sanatçıların amacı bilinci denetimden kurtarmak. Gündelik hayatın akışına, ritmini bozan uygulamalarına ve çözümlemelerine yerleşmek. Situasyonist Enternasyonelin kurucularından Guy Debord’un ünlü ve öncü kitabı Gösteri Toplumu, tüketime odaklanmış sistemin şaşalı gösterilerle “kültürü varettiğini” vurgulama tespiti bu konuya önemli bir katkıdır. Bu kültür ise müzeler, sanat kurumları, müzayedeler ve çeşitli kurgu ortamlarında perçinlenir. Tartışılmaz bir hale gelen bu  kurgusal ve dayatılan kültür, ancak ve ancak çeşitli estetik eylem biçimleriyle parçalanabilir.

Toplumun denetlenin bilinci, çeşitli yöntemler temelli şekillendirilen estetik eylemlerle denetimden kurtarılırsa ancak gelecek için, hayal edilebilir bir sanat alanı ve daha yaşanabilir bir ortam inşaa edilebilir. Ayrıca bu yöntemle sanat, devrime giden yolda tetikleyici bir rol de üstlenecektir.  

İçinde bulunduğumuz coğrafyada da çok büyük bir fark yok. Çeşitli büyük organizasyonlarda sanat değişik biçimlerde sunuluyor. Büyük inşaat firmalarının başını çektiği sermaye gruplarının önderliğinde gerçekleştirilen bu organizasyonlar, genç sanatçı adaylarına ideal sanatçı modellemeleri biçiyor. Sanatçı olabilmenin satabilmekle eşleştiği bu modelde, ne gelecek için hayal kuranları, ne manifestoları, ne de ütopyaları görüyoruz artık. Sadece bu organizasyonlara seçilmek ve satış yapabilmek. Tek sanatçı olabilme yolu bu. Sanat tarihinde yer almak, toplumsallaşmak, alan çalışmaları gerçekleştirmek, ilham verecek alanlar açmak, çoğu genç olan sanatçı adaylarının haliyle de hiç umurunda olmuyor.

HER GENÇ SANATÇININ HAYALİ...

Her genç sanatçının girmeyi hayal ettiği Contemporary İstanbul Sanat Fuarı, İstanbul Bienali gibi jürili sergilere son zamanlarda eklenenlerden biri de Mamut Art Project. İlk olarak 2013 yılında Antrepo No:3’te gerçekleşen Mamut Art Project 2014 yılından beri Küçük Çiftlik Park’ta her yılın 4 günü düzenlenmeye devam ediyor. Genç yetenekleri başvurmaya davet eden bu cazibeli organizasyon, haliyle aynı zamanda sergi süresince koleksiyonerlerin de ilgisini fazlasıyla çekiyor. Eserlerin görücüye çıktığı bu platform, genç adayların gelecek kariyerleri için önemli bir dönemeç.

Çalışmalarıyla bu yarışmaya başvuran ve sergilenmeye hak kazanan sanatçılardan biri de Mükerrem Baki. 1986 Ankara doğumlu olan Baki’nin, sanat eserlerini sergileme alanları, seçilme kriterleri ve satış politikalarıyla ilgili, yukarıda saydığım örnekleri çağrıştıran sıkıntıları ve eleştirileri var. 2010 yılı Akdeniz Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunu. Hala 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlarda yüksek lisansına devam ediyor. Çeşitli ulusal ve uluslararası sergilere katılmış ve halen faal olarak seramik malzemesiyle sanatsal üretimlerini yapıyor.  

Kısaca özetlemek gerekirse İnstagram’da “clarkkentinistanbul” adlı kullanıcının yayınladığı fotoğraf sonucunda, Mükerrem Baki’nin Mamut Art Project’teki işlerinin çalıntı olduğu haberi, sanat gündemine bomba gibi düştü.  Mükerrem Baki’nin sergilenen işlerinin orjinali Zin Helena Song’a ait olduğu iddiası üzerine Mamut Art Project bir duyuru yayınlarak iddiaları kabul etti:

“2017 etkinliğimizde işleri sergilenen Mükerrem Baki’nin işlerinin intihal olduğu uyarısı alınmış ve yapılan araştırmalar sonucu bunun gerçek olduğu öğrenilmiştir.Mamut Art Project olarak en hassas olduğumuz konuların özgünlük ve hakkaniyetli davranmak olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu vesile ile, konu ile ilgili tüm gerekli işlemlerin başlatıldığını, sanatçının sözleşmesinin feshedildiğini ve satışlarının iptal edildiğini duyururuz.Yaşanan bu durumdan dolayı üzgünüz ve ileride bunun bir daha yaşanmaması için önlemlerimizi arttıracağımızı belirtmek isteriz.”

Bu intihal vakası üzerine çok şey yazıldı çizildi. Mükkerrem Baki’nin bu konuda hiç açıklama yapmaması durumu daha da gizemli bir hale soktu. Açıkçası bu sessizliği herkesin yaptığı gibi sanatçının suçunu kabullenişi olarak düşünülmesinin aksine merakıma yenik düşerek konu hakkında görüşlerini almak üzere Mükerrem’in kapısını çaldım. Durum gerçekten bir intihal vakası mıydı yoksa sanatçı, bilinci denetimden kurtarmayı mı planlamıştı?

MÜKERREM BAKİ BİR SAHTEKAR MI? 

Mükerrem Baki 2010 yılından bu yana çevresince çok başarılı bulunan seramik işlerinin çağdaş sanat galerilerinde sergileyememesinin verdiği rahatsızlıkla düşünmeye başladığını ifade ederek söze başladı. “Yurtdışı ve içindeki seramik sergilerine mezun olduğumda çeşitli davetler alıp katılıyordum. Bu sergiler ise sadece seramik camiasının ilgisini çekiyordu. Ben çağdaş sanat alanında var olmak istiyordum. Ama nedense bu tip sergilere katılmak istediğimde veya galerilere başvurduğumda nedense hep seramik malzemesi odaklı bahanelerle reddediliyordum. Bu beni sanat eseri seçenlerin kriterleriyle tanışmama vesile oldu. Böylelikle çağdaş sanata dahil olmak için ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım.” Bu arada varolan seramik sergilerine katılmaya devam eden Baki, seramik malzemesine olan ilgisinden de ödün vermek hiç istememiş.

2012 yılında Akbank Günümüz Sanatçıları ödüllü sergisine başvurusu reddedilen Baki, bir sonraki sene düzenlenen Hasan Bülent Kahraman’ın küratörlüğündeki aynı sergiye Ryan Sievert isimli bir sanatçıdan yaptığı kopyalarla katılmış ve seçilmişti.  “İnternetten bulduğum görselleri olduğu gibi baskı yapıp, üzerine hiç müdahalede bulunmayarak sergiye gönderdim. Fotokopi ile kullandığımı belirten teknik açıklamayı da alta yazıyordum. Fotokopi ile yapılan işleri dijital baskı ismi altında sergiye hemen aldıklarını tespit ettiğimden böyle bir yöntem uyguladım ve haliyle hemen kabul edildim. Bu süreçte dikkat ettiğim bir diğer konu ise emek harcanarak üretilmiş çalışmaları kesinlikle kabul etmemeleriydi. Hele ki seramik olsun hemen ret yiyordu.”

Bu seçim ve sergileme sürecini bir yapıbozum olarak nitelendiren Baki, organizasyonu trollemekten çok keyif almış. Hiç kimse de bir şey anlamamış.

Sonrasında Mürteza Fidan ve Melih Görgün’ün küratörlüğünde 2013 yılında Siemens Sanat Galerisi’ndeki açılan Sınırlar Yörüngeler sergisine katılan Baki’nin işlerinin fake olduğunu yine kimse farketmemiş. Bu sefer işi biraz daha ileri götüren sanatçı, işin açıklama kısmına, bir önceki serginin kataloğundan birebir aynı metni alarak eklemiş. Yine işler hemen seçilmiş. O kadar kimse bir şey anlamamış ki, sergi kurma ekibinden biri arayarak teslim ettiği çıktının biraz pikselli olduğunu, isterse daha kaliteli bir baskıyı kurumun üstlenebileceğini söylemiş. İstifini bile bozmayan Baki, işin öyle kurgulandığını belirtmiş. En ucuz renkli çıkış makinası ile sergiye işi basıp gönderen Baki, uv baskının çok pahalı olduğunu ama zaten buna da hiç gerek olmadığını belirtiyor.

Tamamen bilinçli bir şekilde bu eylemleri bir bütün olarak gören sanatçı, aslında galerinin biricik olarak lanse ettiği eserleri, en minimum düzeyde işçilikle şekillendirilmiş olanlardan seçilmesi arasındaki tezatlığa da dikkat çekmek istiyor.

Bunun bir sanatsal eylem olduğu konusunda hiç iddialı olmayan sanatçı kurum veya kişileri hedeflemediğini, daha çok günümüz sanatıyla ilgili yerleşmiş yargıların yeniden sorgulanması için bu projeyi yürütüyor. Tamamen bilinçli bir şekilde bu  eylemleri bir bütün olarak gören sanatçı, aslında galerinin biricik olarak lanse ettiği eserleri, en minumum düzeyde işçilikle şekillendirilmiş olanlardan seçilmesi arasındaki tezatlığı da dikkat çekmek istiyor. En son gelinen noktada Mamut Art Project’e verilen çıktılar ve onların önünde sergilediği özgün seramik eserleri ile artık konu kamuoyuna yayılıyor. Şu anda yüksek lisans tezini yazan Baki’nin arkadaslarının çoğu bu eylemi tezi için yaptığını bile sanıyor.

Amacı tutarsız seçimlerle oluşan piyasanın sorgulanmasını sağlamak. Bu seçimlerin neye göre yapıldığını gündeme getirmeyi hedefleyen Baki, kurumlar ve kişilerden çok sistemdeki kemikleşmiş ama sorgulanmayan duruma karşı bu eylemliliği gerçekleştirdiğini savunuyor. Yani bu seçimlerle oluşan piyasanın çatlaklarından sızmak en büyük hedefi. Piyasa ise satışa odaklanmış durumda. Akbank Siemens, Rotary ve Mamut Art Project  sergilerinden sonra galerilerin, kendisi ile ilgilendiğini, ama devreye sokmak istediği seramik malzemeli çalışmaları ret ettiğini belirten Baki, seramiğin alıcı bulmadığının söylendiğini belirtiyor. O taklit olduğunu bilmedikleri baskıların, çok rahat satılabildiğini, ama çok beğendikleri seramikleri ise satamayacaklarından üzülerek tercih etmediklerini söylüyorlar. Bu nedenle satış odaklı niyetlerle üretilenlerin, çoğunun resim olması ile ilgili sıkıntısını dile getiriyor. Böyle düşündüğüne emin olduğu etkinlikleri de madem resimden baska sanat eseri tanımıyorsunuz alın size sanat eseri diyerek baskasına ait imajlarla oluşan baskıları gönderiyor. Bir anlamda değerli ve değersiz sanat eserinin ne olduğu ile ilgili kriterleri protesto ediyor.

Mamut Art Project’teki Helena Song’a ait işlerin birebir aynısını yaptığını belirten sanatçı hatta orjinalinin ahşap üzerine olmasından dolayı ahşapa çıkış aldığını da belirtiyor. Mükerrem Baki piyasada da bir çok taklit iş olduğunu belirtiyor. “Ali İbrahim Öcal, Tayfun Serttaş gibi bir çok sanatçının bir çok işi taklit. Artık bunu bilmeyen yok. Herkes biliyor. Ama bilmelerinin dışında kabul de edildiğini düşünüyorum. Benim sergilensin diye ürettiklerim tıpkı basımlar. Yani bir nevi hazır nesne mantığı. Hiç bir müdahalem yok yani. Burada farkım olduğunu düşünüyorum. Yine de bana garip gelen herkesin bildiği bu taklit işler ve sahipleri ile ilgili bir karalama yürütülmüyor. Ben ise sosyal medya ortamlarında çok rencide edici yorumlarla karşılaştım.Benim ismim çok tanınmış olmadığından ve muhtemelen bir satış piyasamın da olmamasından dolayı belki de bilemiyorum. Halbuki kim bir işin aynısını sergiye verir? Belli işte bir trolleme yapıldığı. Amacım satış kriterlerinin ve sanat eserinin değeri konularının sorgulanması. Herkes taklit işlere yöneltemediği eleştirisini benim tıpkı üretimlere harcayarak odağı kaçırdı. Vaktini de harcadı. Meselenin yeterince sorgulanmadığı kanısındayım.”

OPERASYON TAMAM MI?

En merak ettiğim konu ise sanatçının uzun bir süre sessiz kalmasının nedeniydi. Neden Mamut Art Project bunu ortaya çıkarttığında ve sözleşmesini fesh ettiğinde; “evet bunu yaptım çünkü yeni sorgulamalar üretmeyi amaçladım” demedin diye sorduğumda “bu işin duyulmasını istemiyordum, yine başka  yerlere yeni fake işler yapmaya devam etmekti amacım. Oyun bozulmasın istedim. Zaten bu kadar birebir aynı işleri sergiye verme nedenimin çok açık olduğunu ve Mamut Art’ın bunu anlayabileceğini düşündüm. Ama çok enteresandır neden diye sormadılar bile. Sanatla ilgili hiç bir mesele bana kalırsa ilgilerini de çekmiyor zaten. Seçiyorlar asıyorlar ve satıyorlar. Bunların içeriği, etkisi, dönüşümü ile ilgili sonrasında bir sorgulama veya herhangi bir fikir yürütmüyorlar. “Böyle bir şey varmış, sözleşmeni feshediyoruz”. Hepsi bu. Tavırlarını yanlış da bulmuyorum. Tam beklediğim gibi tepki verdiler. Sen artık işimize yaramazsın. Güle güle. Sonrasında ise sessiz kalmamın nedeni ise bu projenin benim açıklamamla tamamlanmasını yanlış bulmamdı. Küçük gruplarda tartışılmaya devam edilmesini çok istiyordum. Öyle de oldu. Halbuki Akbank, Siemens ve Rotary’de hiç hissedilmedim. Mamut’ta anlaşıldıktan sonra ise herkesin anlayacağını ve açıklamaya ihtiyaç duyulmayacağını düşünüyordum. Ama işin boyutu yavaş yavaş değişmeye benim sahtekarlığıma doğru gitmeye başladı. Açıkçası bu süreci yürütmek çok da kolay değil. Bunu da kabul etmek lazım.”

Bu dört sergilik fake eser operasyonu artık bitti. En büyük amacı İstanbul Bienali’ne sahte eserle katılmak olan sanatçının projesi deşifre oldu. Uluslararası bir piyasada çağdaş sanat seçim kriterlerine daha etkin müdahale edebileceğini düşünen sanatçı bu idealine henüz ulaşamadığını düşünüyor.

Tıpkı yeni bir yaşamı ve sanat tarzını arzulayan yukarıda bir kısmından bahsettiğim sanatçı ve gruplarında olduğu gibi yaptığına bir değer yüklemeyen Baki’nin, sanat sektörünün manipüle edici karar mekanizmalarına karşı eleştirel duruşunu bundan sonraki müdahalelerinde de izleyecekmişiz gibi geliyor.

Dikkatli olmak lazım!