Sinematek yaşıyor

Hakkı Başgüney

Blog: Kent Kültür Sanat

İstanbul Film Festivali kapsamında dün saat 16.00’da İstanbul Modern’de çok özel ve değerli bir anma etkinliği düzenlendi. İstanbul Film Festivali kurucularından Onat Kutlar ve arkadaşları tarafından 1965 yılında kurulan Türk Sinematek Derneği’nin bu yıl kuruluşunun 50. yılı. Festival hem Sinematek’i, hem de ölümünün 20. yıldönümünde Onat Kutlar’ı özel bir söyleşiyle anmış oldu. Bu etkinliğin gerçekleştirilmesinde Sinematek derneğinin bir numaralı üyesi ve derneğin geleneğini yaşatmak konusunda önemli bir kararlılık sergileyen Jak Şalom'un özel bir yeri bulunuyor. Derneğin kuruluşunun 50. yılı ve Onat Kutları yitirişimizin 20. yılında bu etkinliğin düzenlenmesi için elinden geleni yapan, çok çabalayan Şalom 2015 yılında başka etkinlikler düzenlenmesi ve ülkemizin sinema mirası açısından özel bir yeri olan derneğin birikimin hatırlanması için de girişimlerini sürdürüyor.

Sinematek yıllarının, misyonunun ve mirasının tartışıldığı söyleşide Şalom'un yanı sıra İstanbul Film Festivali’nin 25 yıl boyunca direktörlüğünü yürüten Hülya Uçansu moderatörlüğü üstlenirken, festivalin kurucularından ve danışma kurulu onur üyesi sinema yazarı Atilla Dorsay, gazeteci-yazar Zeynep Oral; 13 yıl boyunca festivalin artistik direktörlüğünü yürüten eleştirmen, yazar Vecdi Sayar diğer katılımcılar oldular.

Sinematek derneği üzerine kısaca bilgi verelim isterseniz. Türk Sinematek Derneği, 1965 ile 1980 yılları arasında varlığını sürdürmüş, özellikle 1975’e kadar son derece etkin bir şekilde faaliyet göstermiş, Batı’daki benzerlerini örnek almış bir sinema merkezidir. 1965 ve 1975 arasındaki on yıl, deneğin en verimli dönemi olurken bu yıllar Türkiye’de tiyatro, müzik ve edebiyat için de çok verimli olmuştur. Bu yıllar boyunca sanatsal faaliyetler toplumun çeşitli kesimleri tarafından daha fazla benimsenmiş ve şehir hayatının çok daha görünür bir parçası olmuştur. Sinematek derneği dönemin tartışmalarını, problemlerini, çelişkilerini, hayallerini, ekonomik sıkıntılarını, teknik imkânsızlıklarını, amatör ruhunu, herhangi bir iktidar odağından ve otoriteden bağımsız kalma isteğini yansıtırken diğer taraftan, o dönemi biçimlendiren, döneme damgasını vuran kurumlardan birisi olarak ortaya çıkmaktadır. Vedat Türkali Yeşilçam Dedikleri Türkiye adlı romanında Yeşilçam sinemasını ağır sömürü ilişkilerine dayanan yozlaşmış, insanları öğüten bir sistem, bir yandan da aksine canlı ve dinamik insani ilişkiler yaşanan bir ortam olarak resmederken aynı zamanda değişmekte olan Türkiye’yi anlatmaktadır ve Yeşilçam üzerinden Türkiye’nin bir resminin çekilebileceği iddiasındır. Aydınlar ve gençlik açısından ise Sinematek Derneği bu tür bir ayna işlevi görebilir. Dernek döneme damgasını vuran amatör, kâr amacı gütmeyen, kamu çıkarını, toplumsal sorunları merkeze koyan kültürel kurumların ve aynı zamanda muhalif politik görüşleri benimseyen entelektüel grupların neredeyse temel bütün dinamiklerini içinde ve çevresinde barındırmaktadır ve yer yer de karşısına almıştır.

Evet dün gerçekleşen söyleşide de bu miras genç, yaşlı bir katılımcılar topluluğuna aktarılmış oldu. Jak Şalom'un konuşması bu açıdan kuruluş dönemine dair bir çerçeve çizdi. Şalom derneğin kurucularının, Onat Kutlar, Hüseyin Baş, Şakir Eczacıbaşı'nın yanı sıra Sabahattin Eyüboğlu'na, Cevat Çapan'a kadar uzanan bir aydınlar topluluğu olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Konuşmasında Fransız Sinematek derneğinin kurucusu Henri Langlois'nın kendilerine büyük destek verdiği, derneğin kuruluşunun İstanbul aydın ve kültür çevrelerinde büyük rağbetle karşılandığını, üye sayısının kısa sürede 6 bin sayısına ulaştığını vurgulayarak sürdürdü. Bir süre sonra Ankara, İzmir, Eskişehir ve Trabzon'da da derneğin şubelerinin açıldığı, 20 kadar şehirde ise sinema kulüplerinin açıldığı bilgisinin yanı sıra Şalom'un konuşmasında öne çıkan vurgular derneğin Sinematek'in dünyada tanımlı görevlerinden biri olan sinema filmlerini koruma görevinde zayıf kaldığı, ancak sinema kültürünü yayma ve okul dışında bir sinema okulu olma görevini dünyada bile eşi, benzeri az düzeyde bir başarı ile sağladığı şeklinde idi.

Derneğin 1976 yılından itibaren yönetmenliğini üstlenen Vecdi Sayar'ın konuşması ise 70'li yılların sonunda derneğin durumuna dair önemli bilgiler içeriyordu. Sayar da derneğin kamusal rolünün altını çizerken, sol kimliğini de gündeme getirmiş oldu.

Atilla Dorsay'ın konuşmasında da 1960'lı yılların derneğin de oluşmasındaki müsait zeminin altı çizilirken, Şakir Eczacıbaşı ile Onat Kutlar arasındaki özel ilişki anlatılırken, Kutlar'ın büyüleyici bir insan olduğu da vurgulandı. Dorsay konuşmasını dönem dair anılarla süslerken, özellikle Potemkin Zırhlısı filmi gösterimine dair anlattıkları çok büyük ilgi uyandırdı.

Zeynep Oral da konuşmasında diğer konuşmacıların ona geçmişin coşkusunu yaşattıklarını söylerken, derneğin ve dönemin opera, dans, klasik müzik ve tiyatro alanlarındaki canlanmasının da altını çizdi. Oral'ın konuşmasında Onat Kutlar'ın total bir kültür insanı olduğuna dair vurgusu özellikle önemliydi. Kutlar ve arkadaşlarının sinemacı kimliklerinin ötesinde aydın sorumluluğuna sahip olmaları, politik angajmanları ve bütünlüklü aydın kimlikleri gündeme getirildi. Derneğin üyeleri olan üniversite gençleri ile Kutlar arasındaki samimi ilişki de özellikle hatırlatıldı ve bu dinamizmin öznel ve döneme dair koşulları vurgulandı.

Bu son derece başarılı etkinliğin bir kez daha Şalom'un büyük çabası sayesinde gerçekleştiğinin altını çizelim ve izleyiciler arasında Filiz Kutlar'ın ve Kutlar'ın birçok akrabasının bulunduğunu belirtelim.