The Interview, Chaplin’in mirasçısı mı?

Çeviri: Can Önen

Blog: Kent Kültür Sanat

Sony Pictures’ın ‘hack’lenmesinin ardından ABD’nin Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni tehdit etmesi ve hemen arkasından KDHC’de yaşanan internet kesintisiyle birlikte iki ülke arasında diplomatik bir krize dönüşme emaresi gösteren The Interview filmiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Mashable.com sitesinde Chris Taylor imzasıyla yayınlanan bir yazıda, konuya ilişkin farklı bir yaklaşım dikkat çekti.

Yazıda The Interview filminin, sinema tarihi boyunca farklı şekillerde izleyici karşısına çıkan “diktatörle dalga geçme” temalı filmler arasında yer almayı hak edip etmediği tartışılıyor. Yazıda filmin, bu temadan yola çıkan Chaplin’in The Great Dictator, Mel Brook’un The Producers, Woody Allen’ın Bananas, Tarantino’nun Inglorius Basterds, Trey Park ve Matt Stone’un South Park: Bigger, Longer and Uncut ve Team America: World Police gibi yapımların bir devamı olarak görülmesine dönük itiraz dillendiriliyor.

Taylor, söz konusu filmlerin hiçbir zaman bir diktatörü doğrudan, kendi gerçek kimliğiyle ele almayı tercih etmediğini, bunun yerine parodi gibi temsil yöntemlerine başvurarak, komediyi daha incelikli hale getirdiğini ve aslında bu nedenle izleyicileri güldürmeyi başardığını öne sürüyor. Chaplin’in The Great Dictator filmine atıfta bulunan Taylor, filmde Hitler ve Mussolini yerine Hynkel ve Napolini’nin kullanılarak, Nazi Almanya’sı ve Faşist İtalya’nın diktatörlerinin parodisine başvurulduğunu hatırlatıyor.

Üstelik Chaplin, İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in yaptıklarının boyutlarının ortaya çıkmasının ardından, gerçeklerin tamamını bilseydi böyle bir komedi filmini yapmayacağını da söylemişti.

Taylor, dehşetin üzerinden geçen zamanın da önemli olduğunu düşünüyor. Örneğin, Kore'ye gülebileceğimizi, ancak Vietnam'a hala gülemeyeceğimizi ileri sürüyor. Yazar, komedi unsurlarının kabullenilmesinin toplumun içinden geçtiği durumla da ilgili olduğunu söylüyor. Taylor, Kubrick'in Dr. Strangelove filmindeki meşhur telefonla görüşme sahnesini hatırlatarak, burada bile ABD ve SSCB liderlerinin gerçek isimlerinin kullanılmadığına dikkat çekiyor.

Bunun haricinde, bazı tarihsel figürleri gerçek insanların canlandırmasındansa, çizgi film karakterlerine ya da kuklalara dönüştürmenin de, dehşeti azaltacağı, Taylor'un iddiları arasında.

Yazara göre, The Interview’un bu tarzın mirasçısı olarak görülemeyecek olmasının en önemli nedeni, bir ülkenin liderini doğrudan hedef tahtasına oturtması ve komedi açısından incelikli bir strateji izlemek yerine, onu ağır çekimde yüzünü deforme ederek öldürmeyi tercih etmesi. Sahnenin provokatif olduğunu görmek için “Kuzey Koreli olmanın” gerekmediğini savunan yazar, yapım şirketinin yönetmenden bu sahnedeki kan yoğunluğunu azaltmasını istemiş olmasının da bu kanıyı güçlendirdiğini düşünüyor.