Mavioğlu: Filmleri izlemeden, kitapları okumadan yargılıyorlar

Bertan Eren

Blog: Kent Kültür Sanat

Sansüre uğrayarak 34. İstanbul Film Festivali seçkisinden çıkartılan Bakur / Kuzey adlı filmin yönetmeni Ertuğrul Mavioğlu: Filmleri izlemeden, kitapları okumadan yargılıyorlar.


34. İstanbul Film Festivali’ndeki sansür vakasının ardından dün bazı meslek birlikleri, festival yönetimleri, dernekler ve bir dizi sinema emekçisi ortak bir basın açıklaması yayınladılar. Basın açıklamasında Kültür ve Turizm Bakanlığının eserlere doğrudan müdahalesi kınanırken, 5 maddeden oluşan talepler sıralandı:

  • Sinema filmlerinin kayıt ve tescili ile ilgili sınıflandırma ve değerlendirme yönetmelikleri bilimsel ölçütler ve uluslararası uygulamalar gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.             
  • Film festivallerinde ve benzeri her türlü kültürel ve sanatsal etkinlikte gösterilen yerli filmler, yabancı filmlerde olduğu gibi herhangi bir resmi belge olmaksızın, film sahiplerinin beyanları esas alınarak ve festival yönetimlerinin sorumluluğu altında seyirci ile buluşmalıdır.
  • Bakanlık değerlendirme kurullarının filmlerin ticari dolaşıma ve gösterime girmesiyle ilgili yasaklama kararı verme yetkisi kaldırılmalıdır.
  • Taslak halindeki Sinema Yasası, sinema kurumlarıyla istişare halinde revize edilmeli ve en kısa sürede yasalaşmalıdır.
  • Türkiye Sinema Kurumu’nun kurulmasıyla ilgili nihai hedef doğrultusunda çalışmalar yapılmalıdır.

Basın toplantısına katılan, sansüre maruz kalan Bakur filminin yönetmeni Ertuğrul Mavioğlu konuyla ilgili sorularımız yanıtladı.

Filminiz çağdışı bir uygulamaya, sansüre uğradı ama bu durum sinemacılar arasında pek sık görülmeyen bir dayanışma da doğurdu, siz neler düşünüyorsunuz?
Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellemeler Türkiye’de yeni bir şey değil. İşte bu ‘’eser işletme belgesi’’ dayatması da tamamen bununla ilgili. İstanbul Film Festivali’nin böyle bir bir şartı yoktu. Daveti onlar yaptılar. Biz bir anlamda İstanbul Film Festivali’nin davetlisiydik burada. Ve sonrasında evdeki misafire kötü davranıldı.

İKSV'nin bu durum karşısında tavır alması, boyun eğmemesi beklenirdi. Ve biz yapmış olduğumuz toplantılarda da kendilerine bu uyarıları yaptık. Bu uyarılarılar dikkate alınmış olsaydı festivaldeki şu anki rezalet ortamı ortaya çıkmazdı. Filmin gösterimi yapılmalıydı. İster polis baskını olsun ister başka bir şey, biz gereken tavrımızı ortaya koyma imkanına sahiptik. Bu olmayınca durum çok daha kötü bir şekle büründü.

Festivaller elbette önemlidir. İstanbul Film Festivali’ni hemen bir kenara atıp harcayalım demiyorum. Ama festivallerin de karşı karşıya kaldıkları durumlar karşısında doğru refleks üretebilecekleri bir birikime sahip olmalıdırlar diyorum. Festivaldeki tavır ne olursa olsun, sansürün asıl kaynağının Kültür Bakanlığı olduğu konusunda hiçbir kuşku kalmadı artık. Festival yönetimi açıkladı. Tehdit edildiklerinden bahsetti.  Film gösterilirse bilfiil engelleneceklerinden dem vurdular ki, bunlar onlara söylenmiş. Ve istedikleri şey Bakur’un gösterilmemesiydi.

İKSV açıklamasında, Kültür Bakanlığı’ndan kendilerine gelen engelleme yazısının filmin gösteriminden bir gün önce geldiğini söyledi. Fakat Kültür Bakanlığı İKSV’yi yalanlayarak söz konusu yazının 9 Ocak 2014 tarihinde gönderilen genel bir bilgilendirme yazısı olduğunu dile getirdi. Siz bu suçlamalar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Burada gerekçenin ne olduğu önemli değil. Önemli olan ‘’eser işletme belgesi’’ adı altında uygulanmak istenen sansürdü. Çünkü ‘’ Eser işletme belgesi ’’ dayatması karşısında yaptırımlar belli. Ve biz bu yaptırımları üstleneceğimizi söyledik. Para cezasını da biz ödeyeceğiz dedik. Ama mesele belliydi, mesele bunlar değildi. Mesele;  verilen çok sıkı bir talimattı ve mutlak bir yasaktı. Bundan dolayı film gösterilmedi.  Biz bunu açığa çıkarttık. Ve bu gerçeği de tüm sinemacılar gördü.

Ayrıca Bakur’un bir terör örgütü propagandası filmi olduğu iddialarını neye göre dayandırıyorlar. Filmi izlemediler. Ben Kültür Bakanlığı’ndan bir yetkilinin dahi filmi izlemediğine kalıbımı basarım. Ama biz bu anlayışa alışığız. Görmedikleri filmi yargılıyorlar. Geçmişte kitaplarımız yargılandı, kitapların bir sayfalarını dahi okumadıklarını savcılığın odasında görmüştük. Daha önce de Ahmet Şık’ın kitabına aynısı yaptılar.

Peki sizce İKSV’nin sansür karşısındaki tepkisi ne olmalıydı?
Açıkçası, İKSV bu durum karşısında tutum almalıydı. Biz kendilerine tavsiyede bulunduk filmin yönetmenleri ve yapımcıları olarak. Bu durumun kabul edilemez olduğunu söyledik. Bizim için gösterim çok önemliydi. İlk gösterimler yönetmenler için bir test niteliğindedir. Ne çekmişim ve sıradan seyirci ne düşünüyor?  Tabi, bu fırsatı kaçırdığımız için film adına çok üzgünüm. Ama kaçırdığımız bu fırsat yeni bir fırsata kapı açtığı için de, yani sansüre karşı mücadeleyi yükselttiği için çok memnumum.

Bu süreçten sonra sinemacıların nasıl bir tepki vermeleri, ne tür bir yol izlemeleri gerekir?
Sinemacılar kendi yollarını buluyorlar, bu yolda devam ediyorlar. Bugünkü sinema birliklerinin yaptığı açıklama da bu anlamda hayırlıdır. Yönetmenlerin festivalde yer alan filmlerini çekmeleri anlamlı bir tavırdır. Yarışmaların ve kapanış töreninin iptal edilmesi ve Ankara Film Festivali’ne yapılan çağrılar da aynı şekilde anlamlı bir tavırdır. Yani yürünen yol iyidir ve yürümeye de devam edeceklerdir.