Cuma gecesinin ardından ‘Aman çocuklar duymasın’

Psikiyatrist Cem Taylan Erden

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Ne kadar zor günlerden geçiyoruz. Memleket için mi üzülsek, gelecek için mi kaygılansak, çocuklar için mi endişelensek bilemedik. Zorlandığımız, yıprandığımız ve yoğun bir stres yaşadığımız kesin. Biz de bu hafta, içinde bulunduğumuz koşullarda çocuklarımız ne hisseder, ne yaşar; onlarla birlikte bu süreçten akıl sağlığımızı koruyarak nasıl çıkarızı konuşalım istedik.

Yaşadıklarımızla biz baş etmekte zorlanırken çocuklarımızı korumak konusunda karşı karşıya kaldığınız çaresizlik hissini derinden anlıyor ve paylaşıyoruz. Zira bizler de benzer duygular içerisindeyiz. Ama bu duygunun varlığından çok bizi yönetir hale gelmesi zarar verici olacaktır. Öncelikle kabul edelim ki bu duygumuz var ve yaşadığımız coğrafyada sıklıkla ve kolaylıkla ortaya çıkma eğiliminde. O zaman meseleyi çaresizliğimizle, bu duygumuza rağmen, bu duygumuzla birlikte ele alıp üstesinden gelmeye çalışacağız. Öncelikle çocuklara karşı yaklaşımımızın bu çaresizlik duygumuzun kontrolünde değil ebeveynlik değerlerimize doğru olmasına özen göstereceğiz. Çaresizlik duygumuzun ruhumuzda yarattığı ıstırabın bizi ebeveynlik değerlerimizden uzaklaştırmasına izin vermeyeceğiz. Bunun da yolu ıstırabımızı kabul edip yaşamsal değerlerimizi hayata geçirme mücadelemize her koşulda devam etmekten geçiyor. Her ne şekilde olursa olsun mücadele etmek bize ve çocuklarımıza iyi gelecek.

Çocukların şiddet olayları karşısında ruhsal ve davranışsal zorluklar yaşadıkları bilinen bir gerçek. Çocuk zihninin araçlarıyla bu olayların işlenmesi ve sindirilmesi güç oluyor. Sanki biz yetişkinler bu konuda çok ustaymışız gibi anlaşılmasın ama çocukların her gün televizyonlarda dönen şiddet görüntülerine, sıkça dillendirilen şiddet söylemlerine maruz kalmaları onların görece küçük dünyalarında yine görece daha büyük depremlere neden olabilir. Olayların anlamlandırılmasında yaşayacakları zorluk da bizimkinden büyük olacağından onlara uygun bir dille yaşananları somutlaştırarak anlatmak yerinde olacaktır. Onların düşünce ve duygu dünyasında yaşadığımız sürecin sağlıklı bir yer edinebilmesi için süreci nasıl yaşadıklarına kulak vermemiz ve kaygılarını taşıyabilmelerine yardımcı olabilmemiz gerekir.

“Hayat güzeldir” filminde küçük oğlunu Nazilerin şerrinden korumaya çalışan babayı izlemişsinizdir. Toplama kampını kocaman bir oyun alanına çevirmeyi başarmıştı. Sonrasında tarihe bir çalım atarak Resistenza’yı yok sayıp Amerikan tanklarıyla final yapmasını kabul etmesek de yaşanan şiddetin dozu arttıkça oyunlaştırmanın da dozunun haliyle arttığını söyleyebiliriz. Ülkemizin doğusunda çocukların en çok silahlarla savaş oyunu oynamayı tercih etmesi de oyunlaştırmaya iyi bir örnek ama keşke hiç böyle bir örneğimiz olmasaydı dedirtecek cinsten.

Çocuklarımızın yaşadığımız süreçle ilişkisini “Aman çocuklar duymasın”dan “yaşadıkları ülkeyi tanısınlar da şimdiden alışsınlara”a uzanan bir yelpazede kuracağımıza hiç şüphe yok. Ama bu iki uç da çeşitli sakıncalar içeriyor. Bir kere çocukların bilgiye ulaşma kaynakları artık bizimle sınırlı değil ve onların bu süreci sağlıklı yaşamalarına refakat edebilmemiz için biz onların temel haber alma kaynakları olabilmeli, olmuyorsa bile duyduklarını anlatıp duygu alışverişi yapabilecekleri bir ilişki kurabilmeliyiz. Diğer yandan yaşadıkları kaba gerçekliği olduğu gibi değil de onların dişlerinin parçalayabileceği kadar küçük parçalar halinde onlara sunacak özeni göstermeliyiz ve ancak tüketebileceği kadarını ona sunmalıyız fazlasını değil.

Dedik ya zor günlerden geçiyoruz. Bu zorluğa hep birlikte göğüs germeye çalışıyoruz. Ne kadar örgütlüysek zorlukları o kadar aşarız diyoruz ya, aile de işte çocuğun temel örgütü. Aile içinde örgütsel bağlarımız, dayanışmamız ne kadar güçlü ise çocuklarımızın bu süreci sağlıkla aşması da o denli mümkün olacak. Aynı şey bizler için de geçerli, ne kadar örgütlüysek o kadar güçlüyüz. 

Katkı ve öneriler için; [email protected]