Çocuklarımıza 'Hayır' demeyi öğretmek…

Psikiyatrist Cem Taylan Erden

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Blogda sıklıkla yazmak durumunda kaldığımız ve görünen o ki daha çok üzerinden geçmemiz gerekecek olan bir konu çocuğa yönelik cinsel istismar. Örgütlü cehaletin kutsandığı, aydınlanma kurumlarının hedef haline getirildiği günümüzde kadına ve çocuğa yönelik cinsel şiddetin azalması için nesnel bir koşul bulunmuyor maalesef. Bu nedenle bu duruma karşı ve bu durumdan korunmak için öznel bir mücadele içinde olmak zorundayız. Çocuklarımız için bu öznel müdahale etkin biçimde hoşnutsuzluğunu ifade etmeyi öğrenmesi, yani kısaca güçlü bir “Hayır”a sahip olması olarak özetlenebilir.

Bir kez daha bu konuya eğilmemizin asıl sebebi bir bakanımız.  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Betül Sayan Kaya geçtiğimiz günlerde çarpıcı açıklamalarda bulunmuş ve kadına yönelik şiddeti ve çocuklara yönelik cinsel suçları önleme konusunda Türkiye’de yürürlükte olan yasaların Avrupa ülkeleri ortalamasından daha iyi olduğunu ama uygulamada sorunlar yaşandığını ileri sürmüş ve eklemiş: 

“Çocuklar kendisini korumayı öğrenecek, çünkü biliyorsunuz artık kız çocuğuna da erkek çocuğuna da taciz olaylarını sıklıkla duyuyoruz. Çocuk kendi bedenini korumayı öğrenecek, bir yabancıya bedenini dokundurmayacak, onun izni olmadan bedenine dokunmasına izin vermeyecek. Bununla ilgili çalışıyoruz. Bunun yolu eğitimden geçer”

Sayın Bakanın çalıştığı kurum itibariyle görevinin çocuğa yönelik cinsel şiddete karşı toplumsal politikalar geliştirmek olduğu ve bu sorumluluğu sadece çocukların sırtına yükleyen yaklaşımının son derece tehlikeli olduğu gerçeğini belirtmeden geçemeyiz. Bununla birlikte çocuğa yönelik cinsel istismarın artık günümüzde “sıklıkla duyulduğu” gerçeğini yetkili bir ağızdan duymamız iyi oldu zira bu dönemde aslında çocuğa yönelik cinsel istismarda nesnel bir artış olmadığı, sadece mevcut iktidarı yıpratmak amacıyla bu durumun sıklıkla dile getirildiği propagandası boşa düşmüş oldu.

Çocuklarımızın kendi bedenlerini korumayı öğrenmesi ise elbette bir gereklilik. Onları korumayı beceremeyen aksine saldırgan bir toplumsal yapıda bu durum bir çözüm değil ancak koruyucu bir önlem olarak değerlendirilebilir. Bizler de bu önlemi almak için elimizden geleni yapacağız.

Çocuk beyni yaşadığı anın uzun vadeli sonuçlarını değerlendirebilecek şekilde gelişimini henüz tamamlamamıştır. Zaten bu nedenle çocukların yasal sorumlulukları sınırlıdır, örneğin işledikleri suçlarda aldıkları cezalar yetişkinlere kıyasla çok düşüktür veya oy verme hakları yoktur. Özellikle ergenlik bu nedenle zordur çünkü artan hareket kabiliyetini dengeleyen karar verme süreçleri henüz aynı hızla olgunlaşmamıştır. Zaten bu nedenle çocuğa yönelik cinsel istismarda çocuğun rızası/katılımı değerlendirmeye alınmaz.  

İşte buradan hareketle çocuklarımızın çeşitli çeldiricilerle, zaman zaman zorla, tehditle, şantajla özellikle güvendikleri kişiler tarafından cinsel istismara uğradıklarında yaşadıkları hoşnutsuzluğu o anın bütün avantaj/dezavantajlarına ve kısa vadeli tehlike/armağanlarına rağmen güçlü bir “hayır”la göğüslemeyi öğrenmeleri hayati önemdedir. Çünkü nasıl ifade edilirse edilsin, sözel/bedensel/davranışsal, “hayır” travmadan en iyi koruyandır.

Çocuklarımızın günlük hayattaki duygularına ve duygularını ifade etme biçimlerine nasıl yaklaştığımız burada oldukça belirleyicidir. İçlerinde olan biteni, hızlıca yargılamadan ve suçlamadan dinleyen; olumsuz duygularını ve hoşnutsuzluklarını da kabul eden; kendi olumsuz duygularını makul bir dille ifade etmekten çekinmeyen ebeveynlere sahip çocuklar bu konuda oldukça şanslılar. Ancak kendi hayatının sınırlarını çizebilen ve yeri geldiğinde bu sınırları karşısındakine net bir “hayır” ile hissettirme cesareti gösterebilen ebeveynler çocuklarına olumlu davranışsal bir model oluşturabilirler; “aman ayıp olur”, “yanlış anlaşılır”, “düzenimiz bozulur”, “işimizden gücümüzden oluruz”, “aramız bozulur”, “bir daha yüzümüze bakmazlar/kapımızı çalmazlar” vs kaygıları ve kısa vadeli çıkarları nedeniyle “hayır”larını erteleyen ebeveynler de bir model oluşturur elbette ama pek de istediğimiz bir model değildir bu.

Çocuklarımızın “hayır”ları ile ne yaptığımız da oldukça önemlidir. Fiziksel veya duygusal şiddetle üstesinden geldiğimizi düşündüğümüz hayırlar, kendisinin ve ötekinin sınırlarını bilen, duygularını tanıyan ve onların sorumluluğunu alan ve yeri geldiğinde kendisini savunabilen çocuklar yetiştirmemizi kolaylaştırmayabilir. Tersine hayırları zorla kırılan çocuklar edilgen, biat etmeye müsait ve her türden istismara açık hale gelebilirler. Çocuklarımızın “hayır” larını kabul etmeliyiz, tabi ki bu sadece onların hayırlarına göre davranacağımız anlamına gelmez.

Sonuç olarak “Hayır” deme cesaretine sahip çocuklar kendilerine ve çevrelerine sahip çıkma, kaçınılmaz olarak yaşayacakları travmalardan daha az incinerek ve daha çok öğrenerek sıyrılma, meraklarını ve ilgilerini dışarıdan dayatılanlardan koruyarak kendi özgün gelişimlerine katkıda bulunma ihtimalleri daha yüksek çocuklardır. Öncelikle bizler, hayatımızı kuşatan her türden haksızlığa, şiddete, cehalete karşı hayır deme cesareti göstererek çocuklarımıza nasıl “hayır” denileceğini güzelce öğreteceğiz.