Çocuk hareme girer mi?

Psikiyatrist Cem Taylan Erden

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Geçtiğimiz hafta Van’da muhteşem bir olay yaşandı. Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın ilimizi ziyaretinin hemen ardından ailelerle bir toplantı yapan Gençlik Spor İl Müdürü bundan sonra Olimpik Yüzme Havuzu’nda kız ve erkek öğrencilerin ayrı seanslarda antrenman yapacağını bildirmiş. Sonrasında ise deyim yerindeyse kıyamet koptu; aileler ayaklandı, görüşmeler yapıldı, olay basına yansıdı ve bir basın açıklaması planlandı. Ama biz basın açıklamasını yapmadan karar jet hızıyla geri alındı ve çocuklarımız cinsiyet farkı gözetmeden çalışmalarına devam etmeye başladılar.

Van’da çocuklarımızın adamakıllı yüzme dersi alabildiği bir Olimpik Yüzme Havuzu’muz var. Biz de birkaç aydır kızımızı hafta sonları derslere götürüyoruz ve bu durumdan oldukça da memnunuz. Yılbaşına denk gelen hafta sonu güzelce kaytarmıştık ki hafta içinde gelen bir mesajla olaylardan haberdar olduk. Mesajda Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nün aldığı karar nedeniyle veliler bir basın açıklamasına davet ediliyordu. Tam da bu ülkeye mücadele yakışıyor deyip, uzun bir aradan sonra ilk kez birileri tarafından bir basın açıklamasına davet edilmenin gülümsemesiyle havuzun önüne gidecekken karardan vazgeçildiğini öğrendik ve gülümsememiz kahkahaya dönüştü. Mücadelenin gölgesi bile geri adım attırmıştı. Bu ülke birkaç şimdilik yetkilinin keyfine göre yönetilemiyordu.

Bu kız ve erkek öğrencilerin ayrı seanslarda antrenman yapması meselesi hiç de öyle basit bir mesele değil. Bırakın öğrencilerin birlikte çalışmasını karşı cinsten ebeveynin bile çocuğunu antrenman yaparken izleyemeyeceği, aşağı katta hazırlanacak olan bekleme salonunda beklemesi bile öngörülmüş. Yani klasik haremlik selamlık yaşam tarzının havuz yaşamına birebir uyarlanması girişimi ile karşı karşıyayız. Van’da bir süre önce bazı liselerde yukarıdan sözlü talimatla kız ve erkek öğrencilerin ayrı sıralarda oturması zorunluluğu ile ilgili duyumlar almıştık. Haremlik selamlık girişimleri sadece havuza yönelik değil. Pembe otobüs, pembe hastane gibi uygulamalarla da son yıllarda sıkça karşılaşıyoruz.

Burada tartışacağım çocukluk yaşamının önce hiperseksüelize edilip sonrasında da bastırılması, kapatılması ve ayrıştırılması. Aynı yaştaki kuzeni türban bağlamaya başladığı için artık birlikte oynayamamaktan, gezememekten şikayet eden bir liseli durumu annesine çok iyi özetlemişti: Anne o artık kadın olmuş. Aslında mesele bu kadar basit, insan yaşamında çocukluk çağı diye evrensel olarak tanımlanan dönemlerin hızlıca aşılıp çocuk haklarının üzerinden atlanıp bir sürü minik doğurgan yaratmaya çalışılıyor. Okula gitmeyen, havuza girmeyen, evde annesinden ev işlerini öğrenmekle, dikiş nakışla tahsil hayatını sınırlayan minik anneler yetiştirmemizi istiyorlar. Kızlardan hayatın her alanında farklı, daha haklı, daha üstün, daha özgür, daha meşru hisseden fatihler yetiştirmemizi bekliyorlar. Özcesi çocuk olamayan çocuklar ve hiç büyüyememiş yetişkinlerden oluşan, ergenlik bunalımlarının ötesine geçemeyen bir toplum tahayyül ediyorlar. Ama olmuyor işte olamıyor.

Çocuklarımız sizin zihinlerinizdeki haremlere sığmıyor, sığdıramadınız. Onların çocukluk dönemlerini doyasıya yaşayıp sağlıklı yetişkinler olmalarına katkıda bulunacağınıza, cinsiyetlerine, etnik kimliklerine, mezheplerine göre ayrıştırıp parçaladınız. Milyonluk Van'da neden bir tane olimpik yüzme havuzu var, neden çocukların çoğu yüzmüyor diye düşüneceğinize mevcut olanları da eve göndermeye çalıştınız.

Olmuyor ve olmayacak ta... Çocuklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz.