Al sana Survivor...

Psikiyatrist Cem Taylan Erden

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Malum çocuklar heyecan seviyor. Televizyonda en çok izlenen heyecanlı ve çekişmeli program ise tropik bir adada kıyasıya yarışan genç insanların adada kalma mücadelesini anlatan Survivor. Ne zaman kızımı bu programı izlerken görsem içim kan ağlıyordu. Çünkü kendisi hoplaması zıplaması gereken kızım koltuğa jöle gibi yayılarak bir grup insanın hoplayıp zıplamasını izlemeyi tercih ediyordu.

Bu yürek acısına daha fazla dayanamadım ve evde benzer bir parkur kurup hep birlikte yarışmayı önerdim. Annesi zaten işten gelmiş yorgun argın yastıkların üzerinden hoplayıp sandalyelerin altından sürünerek geçerken epey söylendiyse de kızım bu işten çok memnun kaldı. Böylelikle hem birlikte eğlenceli ve hareketli vakit geçirdik hem de Muzaffer Şerif'in kemikleri sızlamadı.

Pek bilinmez ama bu Survivor denen programın fikir babası eski TKP çevrelerinden bir aydın olan ve dünyada sosyal psikolojinin kurucularından sayılan Muzaffer Şerif'tir. Muzaffer Şerif 1950'li yıllarda esen anti-komünist rüzgarın yurdundan savurduğu aydınlardan birisidir ve bu topraklara küsmüş, yerleştiği ABD'de evrensel bilgi birikimine ciddi katkılarda bulunmuştur. Survivor' a ilham veren Haramiler Mağarası deneyi ile grup içi ve gruplararası çatışma ve çözüm dinamikleri üzerine ciddi sonuçlara ulaşmıştır.

Bu deneyde Haramiler Mağarası denilen bölgedeki doğa kampına giden çocuklar önce gruplara ayrılmış, gruplar kendi içlerinde şekillendirilmiş ve çeşitli rekabet oyunları ile hızla birbirlerine düşman haline getirilip sonra tüm grupları ilgilendiren ortak yaşamsal ihtiyaçlar üzerinden yeniden kaynaştıkları izlenmiştir.

Survivor'ı her gördüğümde içimin burulmasının bir nedeni de eski bir yoldaşımın tasarladığı bu deneyin içindeki derin çıkarsamaların kapitalizmin tarafından kıymetli bir metaya dönüştürülüp hunharca satılması ve satın alınmasıdır. Tıpkı Che Guevara resimli Swatch saatleri gördüğümde içimin ezilmesi gibi.

Neyse, biz Muzaffer Şerif'in ve daha nicelerinin üretimlerini televizyon kanallarında yamultulmuş halleriyle izlemek zorunda değiliz. Çocuklarımızı birer izleyici olmaktan çıkarıp onlarla birlikte yapmanın ve yeniden üretmenin keyfine ulaşabiliriz. Daha önce de yazmıştık çocuklarımızla birlikte bize sunulan "herşeyi tüketici" rolünü reddetmeli onlara kendi eğlencelerini dahi üretebildikleri bir yöntem kazandırabilmeliyiz. Televizyon ve tablet olmadan da yaşayabilecekleri gerçeğini yaşamalıyız onlarla.  Çocuğa bunları defalarca söyleyerek ve kızarak değil de birlikte deneyimleyerek anlatabilirsek eğer daha kalıcı bir davranış değişikliğinin de önünü açmış oluruz.

Hem onlara bu sayede Muzaffer Şerif'i de Che Guevara'yı da anlatmanın bir yolunu bulmuş oluruz.