Eski ama unutulmaz filmlerden bir seçki

Özlem Ergüz Koç

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Bu yazı dizisine başlarken en güçlü motivasyonlarımızdan birisi de yetişkinlerin çocuklarla birlikte film izlemesini sağlamak idi. Elbette çocukların güzel şeyler izlemesi çok önemli ama internetten, yüzlerce televizyon kanalından bir şeyler açıp çocukları önüne oturtmaktan ziyade, böyle yan yana bir koltuğa dizilip en sevdiğimiz çerezleri atıştırmak, arada sohbet etmek, onlara bizim çocukluğumuzdan bahsetmek, sonra onların muhteşem dünyalarına girmek, değerli anları paylaşmak gibi amaçlarımız ön planda idi. Bu nedenle bu diziyi takip ederken mutlaka ama mutlaka sizin de dahil olacağınız zamanlar yaratarak izleyin filmleri.

Bugün geçtiğimiz haftadan biraz farklı bir seçkimiz var. Animasyon değiller öncelikle. En yenisi de 28 yaşında. Muhtemelen çocukluk ve gençliğinizin bir döneminde izlediğiniz ama sonra birkaç sahnesiyle aklınızda kalan filmlerdir. İşte bu hafta biraz da çocuklarımızla bu filmleri paylaşma haftası. Dram tarafı ağır basan, çocukların alışık oldukları şekilde kolayca tüketemeyecekleri ama kesinlikle sonunda keyif alacakları 3 film seçtik sizler için.

Kırmızı Balon (Le Ballon Rouge)

1956, 34 dakika, 4 yaş ve üzeri

Başrolü kırmızı bir balonun oynadığı bir film düşünün. Kısa, 34 dakika ama tadı damağınızda kalacak. Hem sizin, hem de çocuklarınızın. Hemen her yaştan çocuğun keyifle izleyeceği 1956 yapımı bu filmde, Pascal adında küçük bir çocuk ile kırmızı bir balonun tam anlamıyla dostluk hikayesi anlatılıyor. Filmin Türkçe dublajına rastlayamadık ama zaten az olan konuşmaları alt yazı olarak çocuklara okumanız film izleme keyfinize apayrı bir boyut katacak. Dostluğu ve vicdanlı olmayı muhteşem bir görsellik ve naiflikte anlatan bu film Fransız yapımcı Albert Lamorisse’in kendi çocuklarını oyuncu olarak kullandığı ve öyküsü ile en iyi senaryo dalında Oscar aldığı film olarak da biliniyor.

Karate Kid

1984, 126 dakika, 8 yaş ve üzeri

Genellikle bir ergen yaş grubu filmi olarak bilinen Karate Kid’in hakkını yemeyip, günümüzün çocukları seviyesine indirmek o kadar da yanlış olmaz diye düşündük. Zira neredeyse artık tüm çocukların akran zorbalığı ile ilkokul başında tanıştığı düşünülürse, konuya adapte olmaları hiç de zor olmayacaktır. Annesiyle yeni bir şehire taşınan Daniel’in şehirdeki canilik derecesinde acımasız bir karate kulübünün öğrencileri ile baş etmeye çalışması ve Miyagi Usta’nın bu süreçte onu desteklemesi ve eğitmesi filmin ana eksenini oluşturuyor. Bir gencin nasıl özgüven kazanabileceğini, sporun güzelliğini, asla yılmamayı, mücadele ederken iyilikten vazgeçmen gerekmediğini ve olumsuz duyguları doğru şekilde yönlendirmeyi çok iyi anlatan hikayesi ise bu filmi güzel kılıyor. Filmin en ünlü repliğinin, filmi izledikten sonra çocukların ağzında doğru zamanda kullanılan eğlenceli bir tekerlemeye dönüşmesi nedeniyle çok ayrı bir keyif alacağınız da kesin. Filmin tek olumsuz yanı, Miyagi Usta’nın Daniel’e istediği gibi vuramadığında sarfettiği “sen kız mısın” cümlesi ama filmin bütünü hatırına bunu görmezden gelebiliriz. İlk filmin başarısı üzerine yönetmen John G. Avildsen aynı kadro ile iki devam filmi daha çekmiş ama bu filmleri izleyip izlememeye siz karar verin. Benzer şekilde 2010 yılında çekilen ilk Karate Kid’in Jackie Chan’li versiyonu da sizlerin kişisel değerlendirmesine bırakılmış durumda.

Ayı (L’ours)

1988, 96 dakika, 10 yaş ve üzeri

Baştan belirtelim, ülkemizde 'Bir Sevgi Filmi' adıyla gösterilen bu film, 10 yaşından küçükler için bir miktar yıpratıcı olabilir. Konusu gereği vahşi hayvanların hayatta kalma mücadelesini, insanoğlunun öldürme hevesi ile harmanlayarak işleyen konusu ve bazı kanlı görüntüler küçüklere fazlaca rahatsız edici gelebilir. Ancak hayatın kimi gerçeklerini çocuğunuzun sağlıklı bir şekilde anlayıp, yorumlayabileceğini düşünüyorsanız, bu film size gerçek bir görsel ve duygusal şölen yaşatacaktır. Annesini kaybeden küçük ayının, yetişkin bir erkek ayı ile iletişim kurması ve bu arada birlikte mücadele ettikleri avcılar sevgiyi ve nefreti, dostluğu ve vicdansızlığı, iyiyi ve kötüyü aynı tepside sunuyor bize.