Pal Sokağı Çocukları’nın Islığını Duyun: Arsa için Müdafaa Vakti!

Hüseyin Ozan Uyumlu

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Mücadeleye ve dostluğa övgü ‘Pal Sokağı  Çocukları’nın yazarı Ferenç Molnar’ı doğum günü vesilesiyle anarken Boka’yı, Nemeçek’i ve Arsa’sına sahip çıkan nice çocuğu daha önce soL Gazetesi Kitap ekinde yazdığımız bir yazıyla hatırlayalım istedik. 

Direnişle, nice yaşlara olsun!

---

Nasıl da hoyratça gelip geçti çocukluğumuz… Alışılmamış saatlerde sokakta olmak, hava kararınca bile girmemek içeri, nasıl da çabucak geçti? Kurduğumuz oyunlarda kendimizi paralar, canhıraş çabalardık. Sokak çocuğu muyduk? Evet, sokak çocuğuyduk. Misket, gazoz kapağı oynayan, tornet kayan, yol ortasında tek kale maç yapan sokak çocuklarıydık. Çiftliklerin, bağların yamaçlarında dünya dertlerinden azade koşardık. Peki, şimdi dallarına tırmanacağımız bir ağaç kaldı mı? Oyun oynadığımız alanlar “rezidans” olmadı mı? Büyük kent çocuğu için boş bir arsa ne demektir peki? İşte romanın sorusu bu. Şu avuç içi büyüklüğünde, verimsiz ve yamru yumru toprak, iki yapının arasında soluksuz kalmış şu sıkışık düzlük, sonsuzluk ve özgürlüğün simgesi: Arsa…

Sokakların arasında geniş bir oyun alanı olan bu Arsa, ona sahip olan Pal Sokağı çocukları ile onu ele geçirmeye çalışan Kızıl Gömleklileri karşı karşıya getirir. Pal Sokağı çocukları’nın kalesi olan Arsa’ya,  bayrak bile çekiliyor.  Kızıl Gömlekliler için de çok cazip bir yer bu Arsa ve zorlu bir mücadele bekliyor her iki tarafı. General Boka, Islıkçı Çonakoş,  Afilli Çele, Gereb, Kolnay, Vays, Barabas, Lejik ve Çiroz Erno Nemeçek... Yani yağlı kasketleriyle Arsa Çocukları… Karşılarında Botanik Bahçesi’nin Kızıl Gömleklileri: Ferenç Atş, Pastor Kardeşler, Sebeniç, Vendaver ve diğerleri…  Aslında hepsi de iyi, iyi çocuklar, bakmayın birbirleriyle alıp veremediklerine.  Kolay değil hayati bir çatışmanın içinde olmak.  Mücadele toprak kavgası, hatta yurt kavgası…  Arsanın geleceği çok önemli. Çünkü bir oyun yeri gerekli onlara… İşte o kadar… Gerisi cesaret meselesi, korkak olan kaybeder… Gelsin o zaman Kızıl Gömlekliler Pal sokağının üstüne, açılsın kapılar, başlasın hengâme…

Nemeçek ya da Zoya fark eder mi?

Molnar, romanı kafasında kurgularken ideolojik mi düşündü bilinmez. Zaten o neyi düşünürse düşünsün okuyucunun tasarısı hayata geçer. George Orwell’ın 1984’ünde “Big Brother”ın neyi simgelediği ideolojinize bağlı değil mi? Bu romanda da okuyucunun özne olması önemli. Örneğin ben, Nemeçek’in Botanik Bahçesi’ne gizlice ve kahramanca girerek bayrağı alması ve sonra yakalanması olayını okuduğumda gözümde Zoya’nın hikâyesi canlandı: Zoya Kozmodemyanskaya, bir Sovyet yurtseveri… Bakın Nazi işgali yaklaştığında Zoya’nın annesine söyledikleri size tanıdık gelmiyor mu: “Anne görüyorsun, düşman kapıya dayanmış. Onlar buradayken biz yaşamaya devam edemeyiz ki…” Zoya, Büyük Anayurt Savunması’nda işgal altındaki Petrişçevo köyüne sessizce girerek Naziler’in konakladığı üç dört evi tutuşturur ki o anda yakalanır. İşkence görür ama tek kelime etmez. Boynuna “kundakçı” yazıp köylülerin gözü önünde idam edilir. Ama Zoya, Sovyetler Birliği’nde bir halk kahramanı olarak akıllara kazınır. Şimdi siz söyleyin, düşman toprağı olan Botanik Bahçesi’ne korkusuzca girip bayrağı geri alan Nemeçek’ten farkı var mı Zoya’nın? “Beni yine suya daldırsanız da, yüzlerce, binlerce kez suya daldırsanız da, yine geleceğim, yarın da geleceğim, öbür gün de. Hiçbirinizden korkum yok benim” diyen Nemeçek’ten farkı var mı?

Hep “güçlü” olan mı kazanır sandınız yoksa?

Romanda çok karakter olmasına rağmen herkesin gönlünde yer eden, romanı fenomen haline getiren, Nemeçek’ten başkası değil. Ne o şaşırdınız mı, bizim Çiroz Nemeçek’in fenomen olduğuna. Hep “güçlü” olan mı kazanır sandınız yoksa?  Erdemli olmak için güçlü olmak gerekmez. Aslında bir dönüşüm öyküsü bu. Çirkin ördek yavrusundan kahramanlığa geçişin öyküsü. Neredeyse her çocuk öyküsünün bir  “çirkin ördek yavrusu”  yok mu?  Bu öykününki de Nemeçek. Arsadaki çocukların tümü subayken, yalnızca o acemi er.  Yanından kim geçse azarlamadan edemez onu.  Kara kaplı defterde onun adından başka bir ada rastlanmaz. Her cumartesi oturum yapan adalet divanı hep onu yargılar. Sanki aforoz edilen, düşkün ilan edilen bir azizdir Nemeçek. Oysa çocuklar için bir arkadaş grubuna aidiyet duymak ne kadar da önemlidir. Oyunun bir parçası olmak ne kadar da önemli. İşte bu yüzden, her fırsatta küçümsenen Nemeçek’in korkuyla imtihanı başlar. “Yurt Savunması”nda gösterdiği cesaret ve inançla, romanın sonunda kocaman yürekli bir adam oluverir.

Peki, 20. yüzyılın başlarında geçen bir öyküde yoksulluktan bahsetmemek olur mu? Çele’nin helvacıyla pazarlığında yoksulluk olgusu hafiften hissedilirken, yoksulluğu ağır bir perde gibi olay örgüsünün üzerine seren esas anlatı Nemeçek ölüm döşeğindeyken gerçekleşiyor. Nemeçek’in terzi babasının tuzu kuru müşterisi için yoksul bir çocuğun yaşamı önemli değil. Nasıl bir zulüm ki Nemeçek ölüm döşeğindeyken, babası mutfakta ceketi dikmek ve bitirmek zorunda kalıyor. Ve belki de müşterinin ceket için ödediği para, tabutçu marangoza gidecek. Sınıf ayrımının hissedildiği bu en etkili bölüm insanın duygusal olarak en hassas olduğu bölümde geliyor ve sınıf uzlaşmazlığını en iyi biçimde gösteriyor.

Pal Sokağı çocukları burada!

Romanın sonunda Arsa, Pal Sokağı çocuklarında kalıyor, ama ne fayda? Arsayı yeni bir tehlike bekliyor, belki bir apartman, belki alışveriş merkezi, belki bir kışla… Çocukların oyun alanları ellerinden alınacak mı? Tarihin cilvesine bakın ki romanı yazdıktan yıllar sonra Molnar’ın Cafe Central’ı da elinden alındı. Budapeşte’de zamanının büyük bölümünü geçirdiği Cafe Central’dan ayrılmak zorunda kaldı. O’nun Arsa’sıydı Cafe Central ve elinden uçup gitti.

Evet, her çocuk benzersiz bir kar tanesi ve Nemeçek’in payına bir kar tanesi gibi düşmek kaldı. Diğer çocuklarımız gibi… Ethem, Ali İsmail, Abdocan, Ahmet, Medeni, Mehmet gibi. Ve savaş yurt savunması, Gezi savunması gibi. Peki, bütün bu yaşananlar boşuna mıydı? Dişleriyle tırnaklarıyla savundukları Arsa, onları yüzüstü mü bırakacak? Arsa’nın sırtına bir apartman mı yükleyecekler yoksa? Bu sizin inancınızın gücüne bağlı…

Siz yine de evinizin karşısındaki duvara bir bakın: “Pal Sokağı çocukları buradaydılar”.

Pal Sokağı Çocukları

Ferenc Molnar

Çeviri:  Zeyyat Selimoğlu

Resimleyen: Leonia Janecka

Can Yayınları, 3. Basım, 2004

218 sayfa

9 yaş +

* Bu yazı 29 Ocak 2013 tarihinde soL Gazetesinde yayınlanmıştır.