Evrimi Anlamak 2

Hazırlayan: Bahattin Pusaoğlu

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Darwin’e kadar bilim temel omurgasından yoksundu. Evrim teorisi bugün sadece biyolojinin temeli olmaktan çıkmış tüm bilim alanlarını belirleyen temel unsurlardan biri haline gelmiştir. Maymunlara benzemekten haz etmeyenlerin fareler üzerinde denenmiş ilaçları kullanması manidar değil mi? Ya da DNA mızın %50 sinin eğrelti otlarına benzemesini nasıl açıklayacağız.

Evrim en kusursuz yolu tercih etmez! Seçenekler neyse, koşullar neyi gerektiriyorsa öyle ilerler. Örneğin anemi genetik bir hastalıktır, ama Afrika’da yaşayan insanlar için sıtmaya karşı bir savunma mekanizmasıdır. Sıtma salgını başladığında anemi hastası olanlar kendilerini koruyabilmişlerdir. Şüphesiz en kusursuz yol anemi olmak değildi, ama sıtmadan kurtulanlar anemi hastası olanlardı.

Yazımızın ikinci bölümünde kaldığımız yerden devam ediyoruz. Evrimi anlamak için, sadece anlamak değil anlatmak için de...

Balıklardan sürüngenlere

Uzun yıllar bilim inanları ara geçiş formları aradılar. Bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere fosilleşme çok ender koşullarda gerçekleşebilir. Neil Shubin* ve arkadaşları kutuplarda yıllarca hem balık gibi hem de sürüngen gibi olan fosiller aradılar. Sonunda buldular, adı da yerel halkın verdiği isim olan tiktaalik oldu.

Yüzgeçleri tam yüzgeç değil ama ayak da değil. Su da yüzgeç, kara da ayak gibi kullanıyor. İşte size sürüngenlerin atası TİKTAALİK. Yazımıza müzik arası verelim o zaman.

En sonuda karaya çıkabildik

Yaşam su da başladı, okyanus tabanlarında. Tek bir ağacın olmadığı dünya ne çirkindi kim bilir. Kara yeşilendi. Yeşil bitkiler besin demektir. Artık tiktaalik gibi canlılar karada da yaşayabilir. Bitkiler, çeşit çeşit canlılar.

Canlıların karnını doyurmak ister bir de neslini devam ettirmek. Kimi zaman büyük olmak avantajlıdır. Besinin bol olduğu vakit dinazor kadar büyük olabilirsiniz. Hatta onlar kadar büyük olmalınız ki kendinizi korumak kolay olsun. Ama ya besinler biterse! O zaman büyük bir vucuda sahip olmak dezavantaj olur.

Dinazorlar kuşlara evrimleşti.

Balıklarda bulunan pullar sürüngenlerde kıla dönüştü, yüzgeçler ise ön ve arka ayaklara. Ön ayaklar küçülerek kanatlara. Kanatlı olan dinazorlar büyük bir avantaj sağladı. Beslenmesi daha kolay oldu. Önemli bir savunma aracı da oldu uçabilmek. Ama besin azalınca uçan dinazorlarda bu durumdan olumsuz etkilendi. Küçük olmak uçan dinazorlar için de bir avantaja dönüştü. Bugün severek yediğimiz tavuklar, renklerine hayran kaldığımız tavus kuşları, bize çok sevimli gelen papağanlar muhabet kuşlarının ataları işte bu dinazorlardı.

İnsanlar ve dinazorlar bir arada yaşayabilirler miydi?

Bir arada yaşamamız çok zordu ve zaten yaşamadık. Bizden milyonlarca yıl önce yok yaşadılar ve yok oldular. Birlikte yaşasaydık eğer, bize besin bırakmazlardı ya da daha kötüsü bizi besin olarak kullanırlardı. Birlikte yaşadıkları atalarımız memeli olan fareler kendilerini koruyabilmek için toprağın altına saklanmayı tercih ettiler ve ne bulurlarsa yediler. Vucutlarının kücük olması onlar için avantajdı. Saklanmaları kolay besin ihtiyaçları azdı. Dinazorların yok olması memeliler için büyük bir avantaja dönüştü. Tür patlaması yaşandı. Patlama deyince birden olmadı kesinlikle, milyonlarca yıl sürdü. Toprak altından yerin üstüne çıkan memeliler kendilerini koruyabilmek için ağaç gibi yükseklerde yaşamaya başadı.

Primatlar sahnede

Atalarımız kendini savunabilmek için ağaçlarda yaşamayı tercih etmek zorunda kaldı. Kuyruk hem bir denge organı hem de yağ deposuydu. Bizim gibi kuyruğu olmayan, şempanzeler ve orangutanlarda var. Afrika kurak iklimin etkisi altına girince toprak zemin her ne kadar güvensiz olsa da açlık daha büyük bir sorundu. Yere inen düşmanları karşısına alıyor fakat bu riske karşılık karnını doyurabiliyordu. Bu risk alınmak zorundaydı. Atalarımızda tıpkı bizim gibi doğaya karşı zayıftı. Bu zayıflığı koloni halinde yaşayarak aşmak zorundaydı. Avlanmak için organize olmak zorundaydı. Diğer taraftan av olma tehdidine karşı bir önlem alınmış olunuyordu.

Ve primatlar iki ayak üstünde durdu.

İki ayak üstünde durmak büyük bir avantaj sağladı. Ön ayaklar boşa cıktı. Ağız ve burun gibi organlar daha az yer kaplamaya başladı. Beynin alanı genişledi. Beyin vucuda orantısal olarak büyüdükçe zeka gelişti.

Açlık barınma ve diğer canlılardan korunma büyük bir sorundu. Avlanma için hızlı koşamıyorsan taş atmalısın, ok ya da mızrak yapmalısın. Ama öncesinde parmaklarımızın buna uygun olması gerekirdi. Baş parmak diğerlerinden ayrıldı. Kavrama yeteneğimiz gelişti. Artık alet üretmenin önünde engel yoktu. Karşılaşılan her zorluk yeni araçların üretilmesini tetikledi, her üretim insan zekasını geliştirdi. Artık insan doğanın bir parçası olmakla kalmadı ona yani doğaya yön vermeye de başladı.

Uzaylılar nasıl acaba?

Milyarlarca yıla sığan canlıların gelişimi yukarıdaki gibi. Söylenecek ya da eklenecek söz çok. Amacımız kısaca bu serüveni anlatmaktı.

Elimizde dünya dışı tek hücreli mikroskobik canlı bile yok. Belki bizden çok uzaklarda yaşamın olduğu dünyalar var.

Onlarla nazım’ın dizeleriyle konuşmaya başlamalı öyleyse:

“yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmaya geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Koka-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına
"Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber"
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına”