Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir...

Gülperi Putgül Köybaşı

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

 

“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” den başlar, “dayak cennetten çıkmadır” , “annenin vurduğu yerde gül biter” diye devam eder bu toplumun dayakla münasebeti. Bugün iyice kanıksadığımız şiddet, kadına, çocuğa, daha güçsüz ve savunmasız olana karşı giderek artan bir oranda uygulanmakta, günlük yaşamın doğal seyrine karışıp gitmekte.

Doğduğu andan itibaren olumlu ve olumsuz pek çok karmaşık duyguya sahip olan insan, sağlıklı bir gelişim sürecinde zamanla duygularını tanıma, adlandırma, ifade etme gibi yetileri kazanır. Bu yetileri kazanma işinde ise kendisine yardımcı olacak olan temel kişiler en yakınındaki büyükleri yani ebeveynleridir. Peki ya ebeveynler kendi duygularını tanımak ve ifade etmekte zorlanıyorsa ne olur? Sıklıkla duygular eyleme vurularak ifade edilir ve sözel ya da fiziksel şiddete dönüşür. Kimin neye kızdığını, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile kavrayamadan gelen o tokat, çocuğun sadece yüzüne değil ruhsal yapısının en derilerine inmiştir bir kere. Önceleri belki anlaşılma ihtiyacı ile inatlaşmayı daha da tutturmayı dener çocuk, sonra yavaş yavaş vazgeçer, siner, boyun eğer, ya da tam tersi kontrolsüz bir isyana devam eder. Duygu var ama yok, çocuk için büyük bir karmaşa.  İşte bu çocuğun büyüdüğünü ve anne/baba olduğunu, kendi çocuğu ile aynı çatışmanın içinde olduğunu düşünelim. Büyük olasılıkla baş edemeyecek, bildiği tek yöntemle harekete geçecek ve gerisi gelecektir. Oysa ki öfkelenmek sevmek kadar doğal, bizden bir duygu. Bazen sevdiklerimize, çocuklarımıza öfkeleniriz, bazen onları sevmediğimizi hissedebiliriz hatta bazen onları şöyle yakasından tutup çok uzağa fırlatmak isteyebiliriz. Bu bizi kötü anne/baba yapmaz, duyguları olan normal bir insanızdır sadece.

Peki bir diğerine uygulanan şiddetin nedenleri sadece kişinin ebeveynleri ile kurmuş olduğu ilişkiyle açıklanabilir mi? Dayağı eğitimin doğal bir parçası olarak kabul eden bir toplumun içinde büyüyen çocuk, evde şiddetle tanışmasa bile şiddetten arınmış bir yaşam sürebilir mi? Okulda, sokakta, televizyonda, bilgisayar başında nerdeyse yaşamın her alanında açık ya da örtülü bir biçimde şiddeti izlerken hem de.  Düzenin kendisi şiddetten beslendiğinden elindeki tüm araçlarını sunar önümüze. Daha güçlü olmak ve kontrolü elinde tutmak için mecburdur gereğinde baş kaldıranı ezmeye, bazılarını da bu işler için kullanmaya. Bazen para, bazen din, bazen milli çıkarlar şiddeti meşru kılmak için kullanılır yeri geldiğinde. Evde bir çocuğa, bir kadına kalkan el, sadece anlık bir öfke ile açıklanabilecek kadar masum değildir. Eşitliğe, adalete, özgürlüğe, insanca yaşama karşı kalkmıştır o el, kişi farkında olmasa bile. Düzenin sürmesi uğruna katledilen, işkence edilen, tecavüz edilen çocuklara değen ellerden farkı kalmaz o elin. Kendisinden daha güçsüz olana, savunmasız olana uyguladığı şiddet, insanı başka bir şeye dönüştürmüştür artık.