Linç kültürü çocuklukta ekilir

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Okul öncesi bakım veren kurumlardan birinde bir öğretmenin, 3.5 yaşındaki bir çocuğu diğer çocuklara dövdürttüğü görüntüler, bizi yine yeniden şiddet üzerine yazmaya zorladı. Kimimiz insanlığından utandığı için izleyemedi görüntüleri. Biz insanlığımızdan utana utana izledik. Değerler Eğitiminin sık sık gündemimize taşındığı şu günlerde, ne çok kaybediyoruz “değerlerimizi” değil mi? Bir yanda çocuk tacizleri, öte yanda birbirlerine dövdürülen çocuklar.

Çocukların din eğitimi adı altında nasıl bir yükün altına itildiğini anlatmak için yazdığımız yazının hemen ardından geldi, ölmek ve cennete gitmek isteyen 5 yaşındaki çocuğun haberi. Cennet övgülerinin ya da cehennem korkutmalarının çocuğun dünyasında neye dönüşebileceğinin somut örneği işte tam olarak bu. Cihat için şehit olma güzellemesine uzanan yolda baskıyla, korkutularak kirletilen çocuk aklından yansımalar. Oysa çocuk ölüme değil yaşama tutunur, tutunmalıdır. Engellenmeye değil özgürlüğe ihtiyaç duyar çünkü doğası budur.

Bahsettiğimiz görüntülerde ise din eğitimi veren başka bir kreşte öğretmen, nedenini bilmiyoruz olasılıkla ceza amaçlı, bir çocuğu kendinden büyük başka çocukların ortasına bir bez parçası gibi atıveriyor. Çocukların bir kısmı hızlıca öğretmenlerinin istediğini yapıyor, vuruyorlar getirdiği çocuğa. İzlerken en dayanılmaz olanı ise çocuğun yardım için yine öğretmenine sarılması. Öğretmen ise tutup ortaya itiyor çocuğu tekrar. Birkaç çocuk, görüntülerden anlaşılabildiği kadarıyla korku ve şaşkınlıkla uzaklaşıyorlar ortamdan kaçamak bakışlar atarak.

Şiddete maruz kalan çocuk için endişelenmemek elde değil. Çocuk, anne- baba gibi birincil bakım verenlerinden henüz ayrışabildiği, dış dünyayı tanımaya ve anlamaya başladığı yaş aralığında. Yaşadığımız dünyaya ve diğer insanlara karşı güven duygusu tam da bu dönemde inşa edilir. Okul öncesi kurumlar çocuklar için anne babalarının yokluğunda “ev”in yerini tutar, öğretmenler ise anne babanın. Yaşıtlarını bu dönemlerde tanır çocuk, paylaşmayı öğrenir, yakınlaşmayı. Peki evinden sonra en güvendiği mekanda, öğretmeni tarafından böyle bir travmaya maruz bırakılan çocuğa ne olur? Güven algısı ciddi bir sarsıntıya uğrayan bu çocuğun tekrar kendini güvende hissetmesi hiç de kolay olmayacaktır. Aynı zamanda yeni yeni yakınlaşmaya başladığı yaşıtlarıyla ilişkisinde de sorunlar yaşaması muhtemeldir. Bu tip durumlarda anksiyete bozukluğu, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi pek çok ruhsal hastalığın ise kapısı aralanır.

Travmadan etkilenmek için sadece travmayı birebir yaşamış olmak şart değildir. Travmaya tanık olmak da ciddi ruhsal etkilenmelere neden olabilir, hele ki çocuk yaşta karşılaşıldıysa. Olayı izleyen çocukların da, şiddete maruz kalan çocukla aynı sıkıntıları yaşaması mümkün. Çocuğun yapısı, olayı algılayış şekli, travmanın şiddeti/süresi ve destek mekanizmaları etkilenme şiddetini değiştirir.

Peki ya arkadaşlarına vuran çocuklar? Onların suçu yok. Çünkü onlar yaptıkları eylemlerin sonuçlarını algılayabilme yetisine sahip değiller henüz. Davranışlarını kontrol edebilme ve yönlendirme yetenekleri de gelişmemiş. Ruhsal açıdan da yasal açıdan da masumlar. Onlar da tıpkı diğer çocuklar gibi ruhsal açıdan olumsuz etkilenme riski ile karşı karşıya. Hepsi için suçluluk ve utanma duygularının şekillendiği dönemler. Küçük omuzlara bindirilen ağır yükler. Hiç birinden kolay kolay silinemeyecek yaşananların izleri.

Çoğunuz bir öğretmenin çocuğunuz üzerindeki etkisini şaşkınlıkla gözlemlemişsinizdir. Öğretmen pek çok çocuk için aile bireylerinden sonraki ilk özdeşim nesnesi. Öğretmen tarafından onaylanmak, sevilmek ve anlaşılmak çocuğun sağlıklı ruhsal gelişiminde oldukça önemli bir yer tutar. Çocuk tıpkı anne babası gibi öğretmenini de taklit eder, onun gibi olmaya çalışır. Bu nedenle de çocuğumuzu kime emanet ettiğimiz önemlidir. Öğretmenin şiddeti uyguladığı ya da uygulattığı bir ortamda, çocukların şiddeti meşru görmesi kadar doğal bir şey olamaz. “Demek ki ben birine vurabilirim. Bu öğretmenimin de onayladığı bir şey. “ Diye düşünür çocuk aklı. Hatta burada daha da tehlikeli bir durum var, pek çok çocuk bir araya gelip güçsüz ve savunmasız olana vuruyorlar. Belki de bir oyun gibi algıladıkları bu eylemden keyif alıyorlar.  “Ortada hiçbir sebep yokken sırf öğretmenim istedi /arkadaşlarım vuruyor diye birine vurabilirim”. Linç kültürünün tohumları böylelikle ekilmiş oluyor küçük zihinlere. Adalet algısı ve vicdanın hasarlı inşası da başlamış oluyor.

3-4 yaşındaki çocukların değer algısı olmaz. Çocuklar deneyimleri üzerinden öğrenirler, dürtüseldirler. Onlar vurabilir, istemeden zarar verebilir. Vurduklarında vurmamaları gerektiği anlatılır, nedenleriyle. Çocuğun nedenleri ve sonuçları (arkadaşının canının yanması, üzülmesi, kendisiyle oynamak istememesi gibi) algılaması zaman alır. Şiddetin olmadığı bir ortamda büyüyen çocuk zamanla kendini ifade etmek için başka yöntemler öğrenir. Doğrular ve yanlışlar büyüklerin işaret ettiği yolda, onların yöntemleriyle kavranır. Eğer siz şiddeti bir kez bile olsun uygularsanız çocuğun aksi davranmasını bekleyemezsiniz çünkü tüm denklemi bozmuş olursunuz. Bu nedenle bir öğretmenin çocuğa vurması, çocukların birbirine vurmasına göz yumması ve hatta kendisinin bunu teşvik etmesi anlaşılamaz, kabul edilemez.

Okul öncesi bakım ya da eğitim veren kurumların görevi, çocukların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamanın ötesindedir. Toplumun genelini etkileyen ve ilgilendiren bir sistemin parçası olan bu kurumların işleyişi, kişilerin tercihlerine teslim edilemez. Çocuğa doğasına aykırı olanı dayattığınız, yaşamı değil ölümü kurgulattığınız bir eğitim şekli bilimsel değildir, yobazdır, gericidir. Çocuğa düşünmeyi değil susmayı, hakkını aramayı değil boyun eğmeyi öğrettiğiniz bir eğitim şekli gericidir. Cinselliğin tabu olduğu, küçücük çocukların, gençlerin cinsiyetlerine göre ayrıştırıldığı bir eğitim şekli gericidir. Buradan tacize uğrayan çocuklar çıkar. Buradan şiddet çıkar, nefret çıkar, ölüm çıkar.  

Katkı ve öneriler için; [email protected]