Katledilen çocukların ardından

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Çocukları ekrandan uzak tutun diye yazdığım günün ardından geldi Suruç haberi. Onlara nasıl daha güzel bir dünya sunarız diye düşünürken biz, hala çocuk sayılacak yaşta gencecik insanlar gözlerimizin önünde katledildi. Tıpkı öncekiler gibi, bugün katledilecek olanlar gibi.

2.5 yaşındaki kızıma baktıkça o güzel yüzler geliyor gözümün önüne ve aklıma düşüyor anneleri. Ali İsmail’in, Özgecan’ın, Berkin’ in annelerinin acısı soğumamışken henüz, yeni annelerin acısıyla kaldık baş başa. Kimimiz yazmayı bırakıyor çocukların öldüğü bu ülkede, kimimiz inadına yazacağız diyor. Kimileri korkuyor bu dünyaya çocuk getirmeye, kimileri içinse bir umut her doğan çocuk.  Çok güzel özetlemiş sevgili Deniz Arık Binbay ölümle mücadelemizi; “ölümü yadsımaya çalışmakla geçiyor ömrümüz”. Başka türlü sürdürmek mümkün değil ki yaşamı. Unutmamaya çalışıyoruz kayıplarımızı yine de, hesabını soramadık çünkü. Yasımızı bile yaşayamadık doğru dürüst.  “Unutursak içimiz kurusun” diyoruz, karartıyoruz resimlerimizi. Ama unutacağız, unutmasak da acısı azalacak, daha az hatırlayacağız. Annelerin yangısı bile sönecek, yaşam bunu gerektirecek. Ama artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Yetişkinlerin çaresiz hissettiği, korktuğu bir ortamda, çocukların tüm bunların dışında büyümesi mümkün mü? Savaşın tam ortasındaki ya da yakınındaki çocuklar değil bizim çocuklarımız, izleyenlerin çocukları da nasibini alacak bu korkudan. Bizler nasıl büyüdüysek bu ülkede insanların diri diri yakıldığını bilerek, çocuklarımız da bilecek bu ülkede çocuk katilleri olduğunu.  

Çocuklar dünyayı anne babalarının gözlerinden görür başlarda. Sınırlı çevresi kadardır algısı. Yaşı ilerledikçe büyüdüğü ortamın etkisiyle farklı şemalar da oluşmaya başlar zihninde.  Örneğin bir insanın başka bir insan tarafından öldürülmesini bilmeyen 3-4 yaşında bir çocuk ile savaşın ortasında büyüyen aynı yaşlardaki bir çocuk, elinde silah tutan bir adamı farklı algılar. İlki için tehlike çok uzaktadır çünkü anne -babası onu koruyacak güvenli bir ortam sağlamıştır şimdiye dek. Ama diğeri için silahlı adam ölüm demektir ve ölüm belki en güvendiklerini bile alıp götürmüştür. Birisi için ölüm karmaşık bir bilmece iken diğeri için ölüm nefes kadar yakındır.

Savaşın bu kadar içinde olmasa bile savaşı duyan, izleyen, hisseden çocuğun algısı da sistemin çarkı içinde şekillenir. Düzenin temsilcileri, bir yandan direkt hedeflerini bombalarken öte yandan yan silahları aracılığıyla dünyanın kontrolünü elinde tutar.  Çocukluğun sembolü oyuncaklardan kitaplara, televizyondan internete elini uzattığı her yere bulaştırır kanı. Çocukluktan başlar ki öğretmeye iyice yoğrulsunlar, büyüdüklerinde çoktan kanıksamış olsunlar. İstediğini alamadığında savaş, daha iyisine sahip olmak için savaş, savaşırken acımasız ol, ancak bu şekilde hayatta kalabilirsin.  Bilgisayar oyunları, televizyon dizileri, hatta çizgi filmler besliyor savaşı, şiddeti. Havuzda yüzerken bile bir anda çıkıveriyor ortaya su tabancaları, acımasızlaşıyor az önce oynaşan çocuklar, su bile atmasın istiyorum tabancalar.

İşte en çok da bu yüzden uzak tutun çocuklarınızı kirli ekranlarından. Götürmeyin çocuklarınızı AVM’ lerin mermi savuran maket uçaklarıyla oynamaya. Oyuncak silah, tank almayın çocuklarınıza. Salıncakta sallansın çocuklar, elleriyle su fırlatsınlar birbirlerine yüzerken, koşsunlar parklarda rekabeti tatmak için ama öldürmesinler birbirlerini oyun da olsa. Nasılsa bizim gözlerimizden öğrenecekler kaygıyı, öfkeyi, çaresizliği. Onların kirli gözlerinden görmesinler. Borcumuz var tüm çocuklara, savaşın içindekilere, savaştaki çocuklara oyuncak taşıyanlara, evimizin içinde tüm bunlardan uzak yaşayan şanslı çocuklarımıza. Daha güzel bir dünyada yaşamalı çocuklar,  bu yüzden ne yazmaktan ne de mücadeleden vazgeçeceğiz. İnadına yürüyeceğiz sokaklarda çocuklarımızla elele.