Daha dün annemizin kollarında yaşarken, hangi ara okullu olduk? Sınıfları niye doldurduk, etrafta koşuşturan bu çocuklar da nesi, bu sürekli bağıran kadın/adam kim? Hiç de sevinçli değilim ki ben. Annem nerde? Annem nerde? Annem nerdeeeeee?
Maalesef çoğu zaman milli okul şarkımızdaki gibi gitmez işler okul bahçesinde . Ayrılmanın belki bir ilk olarak yaşandığı bu mekanda, elbette biraz gözyaşı olacak, korku ve endişeyle bakacak küçük gözler. Ayrılma anksiyetesi( kaygısı), sağlıklı gelişim gösteren çocuklarda yaşa özgü özellikler gösteren doğal bir tablodur aslında. Anne-baba ya da çocuğun bağlandığı kişiden (bakıcı, anneanne, babaanne) ayrılması, şiddeti çocuğa göre değişmekle birlikte sıkıntılı bir süreçtir ve zaman ister. Günümüzde özellikle kentli çalışan ebeveynlerin çocukları çok daha küçük yaşlarda kreş/anaokulu ile tanışıp ayrılığı daha erken yaşıyorlar. “Bağlanma” nın çok önemli olduğu 0-3 yaş arasında çocuğun zamanının çoğunu temel bakım verenler ile geçirmesi önemli olduğundan daha erken yaşlarda oyun grubu / yarı zamanlı kreş bakımının tercih edilmesi önerilir. 3 yaş sonrası ( kimi çocuklar için biraz daha erken ya da geç olabilir) çocuğun yavaş yavaş dışarıya ilgisinin artması beklenir. Yine de evinden, anne ya da bakıcısından uzun süreli ayrılması, yabancılarla vakit geçirmesi çok kolay olmayabilir. Pek çok çocuk ilk başta ayrılığa direnç gösterebilir, anneye yapışmak, ağlamak, vurmak gibi isyan tepkileri verebilir. Çocuklarda henüz zaman kavramı gelişmediğinden, ayrılığın süresini kestiremez, bunu tamamen bir terk edilme gibi algılayabilir. Bu nedenle özellikle ilk ayrılık denemelerinde çocuğu sürece hazırlamak gerekir. Hele annenin tek bakım veren olduğu, çok fazla ayrı kalma tecrübesi olmayan çocuklar için bu durum özellikle önem taşır.
Peki çocuğumuzu kreş/okula nasıl hazırlayalım?
Öncelikle çocuğun yaşı ile uyumlu tepkiler vereceğini unutmamalıyız. Henüz anne ile bağımlı ilişkisini tamamlamamış 3 yaş altı bir çocuk için elbette daha yavaş ve kademeli bir alıştırma öneriyoruz. Mutlaka çocuğa orada neden bulunduğu, kendisini nelerin beklediği anlatılmalı. Mümkünse ilk günler anne/bakıcının yakın gözetiminde yeni ortamına alışmalı. Çocuklar için asıl kaygı kaynağı annenin geri gelmeyeceği korkusudur. Bebeklik döneminde sağlıklı bir bağlanma ilişkisi yaşanmışsa (bakınız “Tekinsizlikler ülkesinde bağlanmak üzerine: Anne ve bebek ilişkisi”) bu kaygının daha az olması beklenir. Çocuğa annenin geri geleceği tercihen anlayabileceği bir zaman tarifi yaparak (öğle yemeği yedikten sonra/ saat 5 te anne işten döner dönmez gibi) söylenmeli. Her seferinde verilen sözler tutulmalı ve çocuk endişeli bakışlarla karşılanmamalı. Bu dönemin, yaşamının doğal seyrinin bir parçası olduğu izlenimi verilmeli, elbette değişimin yarattığı olumlu/olumsuz duygularını göz ardı etmeden. Yaşadıkları ve hissettikleri üzerine zorlamadan günlük sohbetler edilmesi, o okuldayken anne/babanın neler yaptığının anlatılması çocuğun rutini anlaması ve sürece uyumunu kolaylaştırır. Ayrılık yaşantısı çocuğun iç dünyasında pek çok kaygıyı açığa çıkardığından, okula başlama dönemlerinde yaşamında başka büyük değişimlerin olmaması önerilir. Yaşadığımız toplumda sık yapılan yanlışlardan biri eve kardeş geldiğinde büyük çocuğun kreşe yollanması. Sıklıkla şartlar öyle gerektirdiği için ya da işlerin kolaylaşacağı düşüncesiyle yapılan bu değişiklik, zaten bir kardeşin gelmesini hazmetmeye çalıştığı bu dönemde çocuğu daha da zorlayacaktır . Tahtına oturan yeni birinin varlığı yetmezmiş gibi bir de yerinden yurdundan edilmiş bir çocuk vardır karşımızda artık. Kardeş doğumu, ev değişikliği, aileden birinin kaybı gibi önemli yaşam olaylarında öncelikle var olan düzeninin mümkün olduğunca korunması, çocuk yeni durumuna uyum sağladıktan sonra okul sürecine hazırlanması önerilir.
Çocuğu ayrılığa hazırlamak kadar önemli olan bir diğer konu ise annenin ruhsal olarak ayrılmaya hazır olması. Ayrılık kaygısını yoğun yaşayan çocukların annelerinin de kaygılı yapıda kişiler olduğu pek çok çalışmayla gösterildi. Çocuğun bağımsız bir birey olmasına izin vermeyen, aşırı koruyucu, müdahaleci, endişeli annelerin çocuklarında çok daha fazla ayrılma anksiyetesi bozukluğu görülüyor. Anne çocuğunun kendisinden ayrılmasını, dış dünyaya açılmasını, kreşe/ okula başlamasını doğal bir süreç olarak yaşıyorsa çocuğun da algısı bu yönde gelişiyor. Annesinin gözünde “ zavallı çocuğum” bakışını yakalayan hiçbir çocuk annesinin eteğini kolay kolay bırakmıyor.
Ayrılma ansiyetesi bozukluğu mu, doğal bir ayrılma kaygısı mı?
Ayrılma anksiyetesi bozukluğu, çocuğun anneden/evinden ayrılırken verdiği tepkilerin çok daha yoğun ve sürekli yaşandığı (en az 4 hafta) bir durum. Çocuğun bağlandığı başlıca kişileri yitireceğine ya da onların başına bir iş geleceğine ilişkin sürekli ve aşırı bir anksiyete yaşadığı bu durumda, ayrılma korkusu nedeniyle okula ya da başka bir yere gitmek istemediği görülür. Bu durum, yukarıda bahsettiğimiz doğal ayrılma tepkilerinden farklıdır ve tedavi gerektirir.
Okulların başlaması ile birlikte pek çok anne babanın kabusu olarak ortaya çıkan okul reddi, sıklıkla ayrılma anksiyetesi bozukluğunun bir belirtisi olarak kendini gösteririr. Okul reddi olan çocuklar ve bu çocuklara yaklaşım ile ilgili önerilerimiz başlığıyla haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Kaynaklar;
1-Türk Psikiyatri Dergisi 2009; 20(1): 14-21
“Ayrlma Anksiyetesi Bozukluğu Olan Okul Öncesi Yaş Grubu Çocukların Annelerinin Mizaç Özellikleri”
2- Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar Current Approaches Psychıatry 2010;2(3):362-383
Okul Reddi: Klinik Özellikler, Tanı ve Tedavi
Katkı ve öneriler için; [email protected]