Gençlik: Kapitalizmin zayıf halkası

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Okuduk öğrendik ki Cansel Buse 17 yaşında güzel bir genç, başarılı bir öğrenci. Bir süredir yaşadığı korkunç olayı çevresiyle paylaşıyor ve anlıyoruz ki “bana yardım edin” çığlığı karşılık bulamayınca sessiz bir iç çekmeye dönüşüyor. Öylesine bir çaresizlik ki bu, yaşamına son vermesine neden oluyor. Sebebi belki tek değil, belki bilemediğimiz başka sorunları da vardı. Ama elbirliğiyle örtbas edilmeye çalışılan ve midemizi bulandıran bir iddia var ortada; öğretmeni Cansel’ e tecavüz etti! Bir genci hızla çöküşe götürebilecek kadar yıkıcı bir travma.

Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre her yıl 1 milyon genç intihar ederek ölüyor. 10-24 yaş grubunda ölüm nedenleri arasında intihar ikinci sırada. Genç yaş grubunda intihar girişimi sayısı giderek artıyor. Peki ne oluyor bu gençlere de kendilerini öldürmek istiyorlar? Psikolojileri bozuk gençlerin sayısı mı artıyor? Aile yaşantıları mı kopuk? Yoksa bizim çocuklar iyi de çevre mi kötü?

İnsanın kendini öldürmesinin tek bir faktöre bağlanamayan çok yönlü bir eylem olduğunu biliyoruz. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki intiharda en önemli etken ruhsal bir hastalığın, en çok da depresyonun varlığı. Daha sonra ise sırayı travmatik yaşantılar alıyor. Yani kayıplar, ayrılık, aile içi sorunlar, taciz, tecavüz, ekonomik çöküşler. Tabii ki her travmatik yaşantısı olan intihar etmiyor. Kişinin sorunlarıyla baş etme ve çözme becerisi çok önemli bir koruyucu olarak çıkıyor karşımıza. İşte tam da bu nedenle, kendini anlama ve tanıma aşamasında olan ve yoğun iç çatışmalar yaşayan gençler, intihar için risk altında.  Daha kolay güvendikleri ve kandırılmaya yatkın oldukları gibi daha kolay hayal kırıklığı yaşarlar. Olumsuz yaşantılarla baş etme becerileri henüz tam olarak gelişmediğinden daha kırılgandırlar. Bu nedenle tüm isyankar yapılarına rağmen hala erişkinlerin desteğine ihtiyaç duyarlar.

Saydığımız nedenlerden ötürü aile, okul ve toplumun diğer destek mekanizmalarının sağlıklı işleyişi çocuk ve genç ruh sağlığı açısından çok önemlidir. Peki, giderek gericileşen ülkemizde bu mekanizmalar nasıl işler? Genç bir kadın taciz ya da tecavüze uğradığında sıklıkla bir fiske de en yakınlarından yer. Aile, olayı namus meselesi olarak görür ve örtbas etmeye çalışır. İş tecavüzcüsüyle evlendirmeye kadar gider. İktidar sahibinin “kadın mı kız mı bilmem” diye bahsettiği gençler için, yandaşlarının da de bir çift sözü vardır elbet. O saatte tek başına bir kızın sokakta işi neymiş! Mini etek giyer bacak şov yaparsan olacağı budur! Liste uzar gider, tecavüzcüler yanı başımızda üremeye devam ederler. Çözüm olarak “güvenli pembe taksiler” sunulur halkımıza.

Cansel yaşadıklarını idarecilerle paylaşmış, yardım istemiş, hatta intihardan bir gün önce revire gitmiş. Yaşama tutunmak için çırpınmış adeta. Okul idarecileri ise ruhsal bunalımdaki gence yardım edeceğine ondan “bir şeyim yok, iyiyim” tutanağını alarak kendilerini temize çıkarma derdine düşmüşler.  Hatta aileye olayı büyütmeyin telkininde bulunmuşlar. Öğretmeniyle ilişkisi vardı, zaten ona aşıktı gibi söylemlerle ölmüş bir gence suçtan pay çıkarılmaya bile çalışılmış. Tüm bunların gerçek olmamasını diliyoruz ama biliyoruz ki anlamsız. Cansel belki de gerçekten aşıktı öğretmenine. Yaşamın o dönemindeki pek çok genç gibi, karşı cinse ait ilk duyguların yansıtıldığı bir “ideal”di öğretmeni. Tecavüz müydü hatta Cansel’ in yaşamı mıydı bedeli bu duyguların?  Gerici zihniyetin iyice kök saldığı bu topraklarda, küçücük kız çocuklarını cinsel obje olarak algılayanların içinde kayboldu, yok oldu Cansel’in saf gençliği. Bizler ise öğretmenin “intihar edeceğini bilmiyordum” ifadesi ile kalakaldık öylece.

Gençlerin giderek artan oranda ruhsal sıkıntı yaşıyor olması, intihar ediyor olması ya da madde kullanımının yaygınlaşması sadece genç olmaları ile açıklanamaz. Giderek yozlaşan, insanı yalnızlaştıran kapitalist çarkın en zayıf halkası gençlik. Geçtiğimiz hafta bloğumuzda çıkan yazıda da vurgulandığı üzere, kendini tüketme işine kaptırmış erişkinin farkında olmadan hizmet ettiği sistemin en büyük kurbanları, çocuklar ve gençler. Bizler daha fazlasına, daha iyisine sahip olmak istiyoruz işimizde, evimizde ve eşimizde ve kendimizde. Çocuklarımız ise bu kısır, sıkışmış yapı içinde varlıklarına anlam bulmaya çalışıyorlar. Doğal güzelliklerine, kendilerine has özelliklerine, farklılıklarına yer yok ne yazık ki bu dar alanda. O nedenle tıpkı reklamlarda, filmlerde, televizyonda gördükleri gibi olmak istiyorlar. Daha makyajlı, daha seksi, daha cool, daha popüler, daha markalı, daha başarılı, daha daha pek çok “daha”lı. Farkındalığı yüksek bir aileye, iyi bir eğitim alma şansına sahip olan kesimi bir kenarda tutarsak parçalara bölünüyor gençlik. Bir kısmı tüketim çılgınlığı içinde, bir kısmı yarış atı suretinde, geri kalanlar ise kendini uyuşturmuş bir halde boşluğun en dibinde. Depresyon, davranım bozukluğu, madde kullanımı, dikkat eksikliği tanılarını yapıştırıyor, elimizdeki kartları dağıtıyoruz her birine. Böylesi bir karmaşayla baş etmek zorunda olan gençler için yaşamına son vermek bazen bir kaçış, bazen öç alış, bazen de kurtuluş oluyor maalesef.

Ne kendilerini ne de çocuklarını bu çirkin düzenin içine gömmek istemeyen, itirazı olan insanlar okuyor sanırım sıklıkla bizi. O zaman kendimize tekrar hatırlatmak zorundayız hemen şimdi. Eşitlik, adalet, aydın bir gelecek savunusu yapanların sesi duyulmaz oldukça küçülüyor insanlık. Sadece kendimizi ve çocuklarımızı korumak yetmiyor artık. Daha güzel ve yaşanası kılmak için dünyayı, mücadeleye ortak olalım ki kurtuluşu ölümde aramasın artık gençlik.  

Katkı ve öneriler için; [email protected]