Çocuğun cinsel varlık çabası: Ödipal Dönem

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Geçtiğimiz hafta iki yaşa, çocuğun birey olma çabası verdiği döneme dair yazmıştık hatırlarsınız. Bu hafta ise 'ödipal dönem' olarak adlandırılan yaş aralığı üzerine yazdık.

---

İkinci yaşla gelen o isyan dolu ayların ardından, sonu gelmez bir merak duygusunun eşliğinde bambaşka bir serüven başlar çocuk için. 2,5-3 yaş ile 6 yaş arasına denk düşen, çocuğun birey olmanın ötesinde cinsel kimliğinin farkına vardığı bu döneme “ödipal dönem” diyoruz. 

Klasik psikanalizin kurucusu Freud tarafından ortaya atılan ve eleştirilmekle birlikte halen kabul gören bu dönem, adını  Sofokles’in ünlü oyunu “Oiedepus” tan alır. Oğlu tarafından öldürüleceği kehaneti üzerine kral,  oğlunu ölüme terk eder. Ancak oğul ölmez yıllar sonra kehanet gerçekleşir, Oidepus tanımadığı babasını öldürür ve öz annesiyle evlenir.  Oyundan esinlenerek Ödipus kompleksi adını verdiği bu süreci Freud, tıpkı oyundaki gibi erkek çocuk üzerinden “penis”i merkez alarak açıklar.

Peki nedir bu ödipal dönem ya da çatışma dedikleri? Kız çocuk sahip olmadığı penisin özlemini mi duyar ömrü boyunca?  Erkek çocuk sahip olduğu en önemli şey için mi savaşır hep?

2,5 yaş civarı çocuk soru sormaya başlar. “Anne senin pipin var mı?”, “baba Elif’in pipisine ne olmuş?”, “ bebek nasıl annenin karnına gelmiş?” gibi anne babaları sıkıştıran sorular. Artık diğerlerinden farklı bir birey olduğunu anlayan çocuk için sıradaki mesele kim olduğu, nasıl biri olduğu. İşte bu aşamada cinsel kimliğini kavrama çabası dikkat çeker. Pipisi olduğunu fark eden erkek çocuk ile kendinde pipi olmadığını anlayan kız çocuğun serüveni. Kurama göre; Erkek çocuk için penis, varlığıyla eşdeğer bir anlam taşır ve en büyük korkusu iğdiş edilmedir. Baba ise büyük penisi ile bu aşamada ki en büyük rakip. Kız çocuk ise olmayan penisi ile yarışı baştan kaybeder, hep bir penise sahip olma fantezisi taşır (?). Baba, kız çocuk için ise bu fantezinin başrol oyuncusu. Kız çocuğun ödipal süreci, kuramın en tartışmalı ve eksik kalan kısmı. Penisin varlığı ya da yokluğuna çocuğun atfettiği anlam toplumun değer yargılarından bağımsız, evrensel bir gerçek midir ? (Freud’ un yaşadığı dönemin ataerkil yapısını da hatırlatalım). Ataerkil toplumlarda hele ki bizim ki gibi ülkelerde, hemen her zaman pipileri gururla sergilenen erkek çocuklar ve ayıplarla kukuları gizlenen kız çocuklar. Bir tarafın erkekliği düğünlerle kutlanırken, bir tarafın kadınlığı yanağına atılan bir tokat. Erkek adamın erkek oğlu olurken, sessizlik olduğunda kız doğar. Tüm bunlara şahit olarak büyüyen bir çocuğun, kız ya da erkek olmanın yaşadığı toplum için ne demek olduğunu fark etmesi uzun sürmez.

Bu dönemde erkek çocuğun en yakınındaki karşı cins olan anneye ve kız çocuğun da babaya ilgi duyması beklenir. Ödipal çatışmadan kastedilen kız çocuğun babasına karşı aşkına ( burada kastedilen yetişkinden farklı çocuksu bir fantezi) karşılık en büyük rakibi anneye duyduğu nefret. Erkek çocuğun da annesine olan aşkına karşı babasına duyduğu nefret. Zamanla erkek çocuk annesi ile babası arasında kendine yer açamadığını, babanın gücü ile baş edemeyeceğini fark eder. Cinsiyetinin simgesi olan penis çok önemlidir ve onu kaybetmemesi gerekir, babasına karşı beslediği bilinçdışı nefret duyguları nedeniyle cezalandırılacağı yani penisini kaybetme korkusu gelişir. Bu güçlü korku, anneye olan aşkından üstün gelir ve erkek çocuk babası gibi olmayı seçerek (babayla özdeşim yaparak) annesinden vazgeçer. Böylece ödipal çatışma çözülür ve erkek çocuk anne dışındaki karşı cinse ilgi duymaya başlar. Kız çocuk için ise durum çok daha zordur çünkü aşkı için rekabet ettiği kişi, aynı zamanda ilk sevgi nesnesi olan annedir. Bir yandan anneye ihtiyaç duyarken bir yandan onun yok olmasını ister. Sağlıklı bir gelişimde kız çocuk da annesi gibi olmayı seçerek (anne ile özdeşim yaparak) babasından vazgeçer.

“Annemle ben yatacağım baba sen git” “ ben babamla evleneceğim, çocuğumuz olacak” gibi sözler sarfederek aslında mesajı verir çocuklar. Kız çocuk bir yandan annenin ayakkabısını giyer, rujunu sürmek isterken (yani anne gibi olmaya çalışırken) bir yandan “ben seni sevmiyorum babamı seviyorum” diye bağırır. Erkek çocuk da baba gibi yürümeye, tıraş olmaya çalışırken bir yandan onu yataktan kovar. Bu gelgitli ruh halini anlamak bazen anne baba için zor olabilir. Kız çocuğun anneye erkek çocuğun da babaya kötü davranması bu gelişim basamağının bir özelliği. O nedenle kızları daha düne dek yanından ayrılmayan anneler, üzülmeyin kızınız sizi hala seviyor sadece çok karmaşık olan duygularıyla baş etmeye çalışıyor. Babalar oğlunuz da sadece sizin gibi olmaya çalışıyor aslında. Bu aşamada kız çocuk babasını, erkek çocuk annesini tercih ettiğinde “ ama ben üzülüyorum, neden böyle yapıyorsun” gibi kafasını karıştıracak tepkiler vermeyin, küsmeyin , kızmamaya çalışın (öfke hissetmeniz doğal) , utandırmayın. İnatlaştığında (örneğin çocuk annenin/babanın kendisini yıkamasına izin vermediğinde) daha önceki yazıda da bahsettiğimiz üzere siz inatlaşmayın. Israrına sebep olan yoğun duyguyu hatırlayıp, kabul edilemez bir şey değilse ve koşullar uygunsa isteğine izin verin. Eğer şartlar uygun değilse “anlıyorum bunu yapmak istemiyorsun, ama şu an annen/baban uygun değil bu seferlik benimle yıkan sonra annen/babanla” diyerek ikna edilebilir. Eğer onlara kendi gerginliğimizi geçirmemeyi başarabilir biraz da işi eğlenceli hale getirirsek sıklıkla durumu kabullenirler. Ancak bir kriz haline geldiyse durum, daha sonra konuşmak üzere ertelenebilir. Eğer anne/ babayla uyumak, anne/babaya kötü sözler söylemek/vurmak gibi uygun olmayan davranışlarında ısrarcıysa burada sınır koymanız önerilir. Onu çok sevdiğinizi, anladığınızı ancak kendi yatağında uyuması gerektiğini anlatın ve taviz vermeyin. Ama sabah uyandığında anne/ babayla yaşayacağı küçük flörtüne izin verin. Çocuğun cinselliğini keşfettiği ve anne/baba ile rekabet içinde olduğu bu dönemde, karşı cinsteki ebeveynin çocuğun uygun olmayan taleplerini besleyen, sınırsız bir yakınlaşmayı teşfik eden tutumları çocuk için kafa karıştırıcı olabilir. Örneğin “ gel oğlum biz seninle yatalım”, “kızım benim çok güzel, anne çirkin” gibi ifadeler çocuğun rekabet duygusunu tetiklediği gibi hemcinsi ebeveyni ile özdeşimini de zorlaştırır.

Babasının tutucu tavırları nedeniyle ona olan doğal yakınlaşmasını yaşayamayan, utandırılan, cinsel kimliğine ait arayışları baskılanan bir kız çocukta bu sürecin sağlıklı yaşanmasını beklemek zor. Ya da annenin yanından hatta yatağından ayıramadığı, babanın ise sert ve uzak olduğu bir erkek çocukta. Okul çağına kadar sürecek olan bu dönemde, çocuğun kim olacağı, cinsel kimliği ile toplumda nasıl bir yer edineceği gibi ruhsal gelişiminin önemli adımları atılmakta. Erkeğin ekmek getiren, karar veren, kontrol eden; kadının ise itaat eden, ezilen olduğu bir evde babanın dolayısıyla penisin güç sembolü olması şaşırtıcı değil. Erkek ve kadının cinsel kimlikleri nedeniyle eşit olmadıkları toplumlarda büyüyen çocuklar, penisin varlığı ya da yokluğu üzerinden güç savaşını sürdürmeye devam edecekler.

Katkı ve öneriler için; [email protected]