Başka bedene hapsolmuş çocuklar, gençler

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Geçen hafta çocuk ve ergenlerin cinselliği algılayışı ve ebeveyn tutumları üzerine başladığımız yazı dizisine bu hafta çocuğun cinsel kimlik gelişimi ve bu süreçte oluşabilecek sorunlardan bahsederek devam edeceğiz.

Bu alanda kafa karışıklığı olduğunu düşündüğümüzden psikoseksüel gelişim dönemleri için önemli olan cinsel kimlik ve cinsel rol kavramlarını açıklamak istiyoruz. Cinsel kimlik, bireyin erkek veya kadın olmakla ilgili öznel deneyimi ve algısına denir. Yani kendimizi kadın ya da erkek olarak bilme halimizi açıklar. Çocukların kendilerini kız ya da erkek olarak tanımlamaları 3-4 yaşlarında olur. Sıklıkla dış görünüşlerine, kıyafet ve saça, anne-baba, öğretmenler ve arkadaşlarından gelen ipuçlarına dayanarak bu sonuca varırlar. Genellikle kızlar erkeklerden daha önce cinsel kimliğinin farkında olurlar.  Cinsel kimlik gelişimi ile benzer dönemlerde cinsel roller de oluşur. Cinsel rol, kişinin cinsiyetiyle ilişkili açıkça ortaya koyduğu sosyal davranışlara denir. Yani bir kız çocuğun kız olduğu için etek giymek ve makyaj yapmak istemesi;  erkek çocuğun aktivite ve oyuncaklarda maskülen tercihleri gibi. Cinsel roller, sosyokültürel özellikler ve cinsel etiketlemelerden etkilenir.  Ebeveynlerin çocuklarına aldıkları oyuncaklar, oynadıkları oyunlar, kıyafet tercihleri, toplum içinde kız ya da erkek çocuktan beklenen davranış kalıpları cinsel rol gelişiminde önemli olur.

Cinsel kimlik gelişim aşamasında çocukların cinsel kimlik algısı tutarlı olmayabilir. Örneğin 4 yaşında bir kız “ben bir kızım” der ancak saçları kesildiğinde erkek olacağını söyleyebilir.  Bazen karşı cinse ait davranışlar sergileyebilir, karşı cinse dönüşmek isteyebilir. Bu çocukların önemli bir kısmı erişkinlik döneminde biyolojik kimliğiyle uyumlu bir cinsel kimliğe sahip olurlar. Cinsel kimlik sorunları yaşayan bir çocukta öncelikle çocuğu anlamaya çalışmak gerekir. Kendi cinsine ait hoşlanmadığı nedir sorusuna yargılamadan ve baskı kurmadan yanıt aranması önerilir.  Bazen başka bir oyun tercihi olması (spordan, vurdulu kırdılı oyunlardan hoşlanmayan bir erkek çocuk/ topla oynamayı seven ama bebekle oynaması beklenen kız çocuk), anne- babanın ısrarcı ve zorlayıcı tutumları ya da kendi cinsine ait şahit olduğu ya da yaşantıladığı olumsuz bir deneyim çocuğun kendi cinsel kimliğini reddetmesine yol açabilir. Öncelikle bunların dışlanması gerekir. Bazen çocukta zeminde var olan organik bir sorun görünür hale gelmiştir ki ayırt edilmesi için mutlaka profesyonel destek almak gerekir.

Pek çok kişinin biyolojik cinsiyeti ile cinsel kimliği uyum içindedir.  (Örneğin erkek bedenindeki bir kişi kendini erkek olarak algılar).  Ancak bazı kişiler kendilerini sahip oldukları bedene ait cinsiyete değil karşı cinsiyete ait hissedebilirler.  Psikiyatride cinsel kimlik ile biyolojik cinsiyet uyumunun olmamasına transseksüalite (son dönemde “cinsel kimliğinden yakınma” tercih edilmekte)denir. Klinik tanıları sınıflandırmada kullanılan tanı kılavuzu DSM’  de bu durum, Cinsel Kimlik Bozuklukları başlığı altında değerlendirilir. Cinsel kimlik ile biyolojik cinsiyet uyuşmazlığının bir sapkınlık değil farklılık olduğu vurgulanmakta ve tanı sınıflandırmalarında yer alması ruh sağlığı alanında tartışılmaktadır.  Öte yandan tanı sınıflandırmasında yer almasının transseksüel kişileri tanımak, ayırt etmek ve süreç içinde yaşayacakları zorluklar konusunda bireysel ve aile yardımı alabilmelerinin önünü açmak olduğunu ileri sürmektedir.

Cinsel kimlik ile ilgili çatışmaların etiyolojisine yönelik biyolojik, genetik, psikodinamik, sosyal öğrenme ve aile tutumları ile ilişkili pek çok neden öne sürülmüş. Ancak hiçbir açıklama tek başına yeterli gibi görünmüyor.

Transseksüellik sıklıkla çocukluk ya da ergenlikte görünür hale gelir. Bu durumda çocuk karşı cinsten olmak konusunda talebini sürekli dile getirir, karşı cinsin kıyafetlerini giyer, karşı cinsin oyunlarını ve oyuncaklarını tercih eder, oyun arkadaşlarını sıklıkla karşı cinsten seçer. Bedensel görünümünden hoşlanmaz. Çocuk kendi içinde bu karmaşa ile baş etmeye çalışırken bir yandan okul ve arkadaşlarıyla sorunlar yaşamaya başlar.

Ergenlik döneminde ise fiziksel özeliklerin belirginleşmesiyle sorunlar da artar. Genç, arkadaş çevresinden dışlanma, aile baskısı, toplumun beklentileriyle uyumsuzluk gibi pek çok sorunla yüzleşmek zorunda kalır.

Tedavi sürecinde öncelikle kişinin ve ailenin bilgilendirilmesi, çocuğu/genci etiketleme ve zorlamanın önüne geçilmesi hedeflenir. Erişkinde tedavi planlanan bireylerde öncelikle hormon tedavisi ile fiziksel değişiklik ve rahatlama sağlanır. Düzenli psikiyatri takibi olan, hormon tedavisi ile sorun yaşamamış, yeni kimliği ile yaşam deneyimi olanlar farklı uzmanlık alanlarından oluşan bir heyet raporunun onayının sunulduğu mahkeme kararı ile cinsiyet değiştirme ameliyatına alınırlar. Çocuk ve ergende uzun dönem izlem ve aileyle iş birliği içinde karara varılıyor ve 18 yaşından önce dikkatli bir seçim ile hormon tedavisi başlanıyor ancak geri dönüşümsüz cerrahi yapılmıyor. Özellikle Avrupa ülkelerinde 18 yaş altı ameliyat başvurularında önemli derecede artış olması, bir yanıyla konunun çok daha konuşulabilir olduğunu gösterirken öte yandan erken verilecek kararların risklerini de beraberinde getiriyor.

Gerek çocuklukta gerek ergenlik döneminde yaşanan cinsel kimlik sorunları öncelikle kişinin kendisi ve tabii ki ebeveynleri için oldukça yıpratıcı sonuçlar doğurabilir. Hele bizim ki gibi cinsel yaşantıların tabu olduğu ülkelerde çocuk ve ergenleri çok daha fazla güçlükle baş etmek zorundalar. Transseksüellerin sesleri gün geçtikçe daha duyulur hale gelse de damgalamanın önüne geçilmiş değil. Kendilerini başka bir bedene hapsolmuş gibi hisseden çocuk/genç/erişkin transseksüel bireyler halen toplum tarafından dışlanıyor ve yalnızlığa mahkum ediliyor.