La sesini arayan “ Alilenesice”nin vuv vuv eden öyküsü…

Gökçen Düzkaya

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Aliiiii, Alilenesiceeee….Gene nerelerde kaldın ölesice… Bu vakit ne vakit? Aklımı kaçırayazdım la…

Böyle söyleniyordu Ali’nin anası Güzel, Ali’nin ortadan kaybolup eve döndüğü zamanlarda. Oysa Ali o eve dönüşlerde çıkınına gürül gürül akan dereyi, serin serin esen yeli, mor dağları, vuv vuv eden yeli, çoban ateşini, köze gömülen patatesin kokusunu, bayırları, ağaçları, kısacası babası Hüsün ile anası Güzel’in özlemini çektiği her bir şeyi doldurur öyle gelirdi.

Yıllar önce Hüsün ile kara gözlü, gıbış gıbış yürüyen, sözü söze ulayan, hamarat Güzel, evlenip yedi başlı dev kente gelip yerleşeli beri içlerinden köylerinin hasreti çıkmaz. Bin bir umutla geldikleri şehirde Güneş Apartmanı’nın bodrum katına kapıcı olarak girer Hüsün. Güzel hemen temizlik işlerine başlar. O vakit gökyüzlü, mavi gözlü, papatya sarısı Alicik doğar. Doğar doğmasına ya köy hasreti Ali’nin büyüyüşüyle bitip tükenmez. Geri de dönemezler; aman Ali okusun, o bizim gibi garip kalmasın derdine. Ali de tutunur yaşama bir kıyısından.

Kurumuş dere yatağına oturur, karşı tepelerde yapılan evleri seyreder, oralardaki ağaçlıklara bakar bakar düşünürdü bazen. Fakat bir türlü babasının bahsettiği vuv vuv eden rüzgârın sesini bulamazdı. Karşıda çoğalan gecekonduların, apartmanların yapılmaya başlandığı yerde bulurdu kendini bazı. Orada Hüsün’ün akşamları köşeye oturup önce Ali’nin gönlü olsun diye başlayıp, giderek kendini kaptırarak anlattığı köy yaşamına benzer şeyler vardı . Bayır aşağı indiği yerde oturan emekli müzik öğretmeni Nazlı Hanım terketmemişti oraları. Paha biçilemiyordu evine ama o da Ali gibi, Hüsün ve Güzel gibi özlemini çekiyordu doğanın, eski günlerin ve tabi ki La sesinin. Nazlı Hanım La sesine çok üzülüyordu. Bir keresinde Ali’ye, “Sen de benim için ara olur mu yavrucuğum? Hep la sesini bulmak, kaybetmemek gerek. İnsan La sesini bulunca, şarkıları güzel, doğru söyler. Herkes hep beraber şarkı söylerse, yaşamak çok güzel olur. Şarkıları seven insanlar, birbirlerini de sevmeyi bilirler.” demişti.

Güzel bir gün Hüsün’e,” Hüsün la, beri bak hele. Bu bizim Ali şeytan. Emme, şeytanın başı Ayşe, guyruğu da Aydın…” demişti. Aydın ile Ayşe de kim? Güneş Apartmanı’na yeni taşınan komşuların küçük kızları. Aydın boynunu bükerek, “Güzel Abla, böyek yok mu?” dediği zaman, Güzel’in içine bir rahatlık yayılır, Aydın’ı şekere katıp yiyesi gelirdi. Çocukların üçü birden Güzel’in böreklerini ısırır, ısırırken de zıplarlardı. Tıpkı her çocuğun yaptığı gibi… Ayşe Ali’nin yaşıtıydı. Ne çektiyse babaannesinden çekti zavallıcık. Babaanne onların beraber oynamasını hiç istemezdi. Pis onlar, gitme, konu komşu ne der, oğlan Hayriye seni, diye kızardı Ayşe’ye. Ali bilirdi babaannenin onu sevmediğini. Kötü kötü bakardı onu görünce. Babaanne de verir veriştirirdi Ali’yi görünce. O sıra Ali’nin ağzında börek varsa, çiğneyemezdi. Börek parçası şiştikçe şişerdi ağzında. Tadı bozulurdu. Avurdu kabarıp kalırdı. Aşağıdan yukarıya beşinci katın balkonuna bakarken, siyah başörtüsü, siyahlı beyazlı uzun entarisiyle babaanne¸ kocaman bir kuş gibi görünürdü ona. Çok alem çocuktu bu Ali. Hayal dünyası öylesine genişti. La sesini aramaktan bahsedecekti Ayşe’ye fakat anlatamamaktan korkuyordu. Bunu Ayşe de anlasın istiyordu. Şu boz renkli kentte, her şeye meydan okuyan, başkaldıran renklerle; avaz avaz yeşille, çılgın kırmızıyla, fıttırık turuncuyla örülmüş anasının hırkası gibi içi de rengarenkti Ali’nin. Son bir gayretle, anlatılması güç bir ivedilikle anlattı küçük kıza, ağaçlıklara değin her şeyi ve anlatılması en zor olan La sesini. O vakit koştu çocuklar bayır aşağı, gecekondulara doğru uzaklaşarak…

Nezihe Meriç’in ilk çocuk kitabı olan Alagün Çocukları, 1976’da basılır, bir dizi olarak düşünülür fakat birinci kitaptan sonra dizi kalır çünkü 12 Eylül Darbesi olmuştur. Kitaplarındaki şiirsel dili, bir solukta okunan öykülerinin tadı, Türkçe’ye kazandırdığı birçok sözcükle hafızalarımızda yer eden Nezihe Meriç’i 2009’da kaybettik. Fakat öyküdeki Nazlı Hanım, başka türlü söylersek Heybeliada İlkokulu'nda Mandolin Topluluğu oluşturan, müzik öğretmenliği yapan öykü yazma sevdalısı yazarımız La sesinde yaşıyor...

Alagün Çocukları

Nezihe Meriç

Resimleyen: Derya Ülker

Çınar Yayınları 2009, 80 sy. 9 +yaş

* Bu yazı 5 Haziran 2013 tarihinde soL Gazetesinde yayınlanmıştır.