Çocuklar insandır çığlığı

Gökçen Düzkaya

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Muhterem diye bir çocuk ismi duydunuz mu yakın zamanlarda? Duymadık dediğinizi duyar gibi oldum. Ya soyadına ne demeli: Yoğuntaş. Bir çocuğun altında ezildiği yükün ağırlığını çağrıştırıyor sanki. Öykü de tam bu zemin üzerine kurulu, birazdan anlatacağımız üzere…

Yakın zamanda kaybettiğimiz Yaşar Kemal’in “Yağmurla Gelen” adında iç burkan bir çocuk kitabı var. Daha doğrusu 11-15 yaşındaki insanların da okuyabileceği seviyede yazılmış. Öyküyü oluşturan metin, Yaşar Kemal’in röportajlarının derlendiği “Çocuklar İnsandır” adlı eserden bir bölüm. YKY yayınlarından ayrı bir kitap olarak basılı.

Kısaca özetlemek gerekirse, Muhterem Yoğuntaş’ın öyküsü, açlığın, kimsesizliğin, direnmenin öyküsü. Öykü hakkında çok bilgi vermeden-sizlerin merak edip okuması için ve çok özetle- hayatın sillesini yemiş bir çocuğun güçlükler karşısındaki direncini konu aldığını savlayarak, asıl meseleye gelmekte fayda var gibi. Var gibi çünkü öykünün ve tabi ki derlemelere ad olan “Çocuklar İnsandır”ın vurgulamak istediklerini aktarmakta yetersiz kalırsak bu yazı bir kitap tanıtımından öteye gitmez, zira Yaşar Kemal’e de haksızlık etmiş oluruz. Meseleye gelirsek…

Yoğuntaş, yazar tarafından, tüm benzer hayatları yaşayan çocuklar adına bir figür olarak öne çıkartılmakta. Yaşar Kemal’in yapmak istediği tespit etmekten öteye geçmek olsa gerek. Çünkü kendisi aydın olma sorumluluğuyla meselelere ışık tutmakta. Meselenin tespitten öteye geçmemesi; ve bizi ilgilendiren kısmıyla öykünün “E şimdi ne yapmalı?” dememesi öyküyü kendinden müstakil bir yere oturtmaz; tersine sorumluluk duyan ve sorumluluk alması gereken herkes ve her kurum, kuruluş vs. için onu evrenselleştirir, tarihte de bir yere oturtur. Öyleyse biz dilimiz döndüğünce mesajı aktarıp  siz okuyucularla yapılabileceklerin en azından başlangıç düzeyindeki sorumluluğunu paylaşmış olalım. 

Bugüne kadar “Bir çocuk kendi başına isterse hayatta kalabilir” diyen kişi beri gelsin. Fakat bu durum gerçek olamayacağı gibi düşüncenin kendisi birtakım durumlara kapı aralamaktadır. Çünkü böyle düşünüldüğünde “Her koyun kendi bacağından asılır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, işleyen demir ışıldar vs.” demiş de oluruz. Bu yaratılan tip tam da kamucu anlayışın dışına çıkan, neoliberal politikalar sonucu yaratılmak istenen insan tipinden başka bir şey olmasa gerek. Hal böyle olunca “dezavantajlı” bireyler meşrulaşır ve toplumun dışına itilmelerinde bir beis görülmez; kayıp hayatların sayısı artar çünkü armudun iyisini ayılar yemektedir. Dilenen sayısı artmıştır ama onlar vardır ve artık saymakla bitmedikleri için arkamızı dönüp bakmayız ve artık yüreğimizin sızlamadığını hissederiz. Çocuklar sınıflarda bir sürü sebepten dolayı başarısızdırlar-aslında başarısız bırakılmaktadırlar-ama olsun, bizim çocuğumuz başarılı olsun da. Gibi gibi… Bugünün dünyasında Muhterem Yoğuntaşlar olsa bile bu kadar saldırıya, eşitsizliğe, yok sayılmışlığa, umursamazlığa dayanabilir mi? Asla. Bugün çocuklara meslek lisesi adı altında ucuz emek gücü olarak bakılmakta ve öğretmenler de aman çocuklar işsiz kalmasın, kısa yoldan iş sahibi olsun-yani kendini kurtarsın- diyerek öğrencileri bu okullara yönlendirmektedirler. Sadece bu değil elbette. Uzatmayalım. 

Yaşar Kemal’in vermek istediği mesaj, Yoğuntaş gibilerin var edildiğine ve buna karşın onun direngenliği karşısında toplumun ezilip büzülmesi gerektiğine dair de bir mesaj olarak okunmalı. Çünkü yoksulluğu yaratmazsanız ona direnmekten söz etmenin bir anlamı zaten olmaz. İşte Yaşar Kemal’in gerçek bir aydın sorumluluğuyla duyurmak istediği çığlığı…