Hey çocuklar! Miyazaki’nin kapısını aralayın...

Evrim Gökçe & Neslihan Şen

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Herkesin hayatta çok sevdiği bir Miyazaki animesi olmalı. Belki hayatınızın farklı kesitlerinde ve farklı yaşlarınızda değişebilen. Evet, Miyazaki animeleri için bilinmeyen bir cevherin keşfi demek mümkün değil. Son yıllarda, belki daha fazla yetişkinler arasında, popüler hale gelen Japon anime üstadının üretimleri, üzerinden onyıllar geçenleri de dahil olmak üzere, hem içerik itibariyle hem de yöntemsel olarak çocukların dünyasını renklendirmekten vazgeçmiyor. Sahici insanların sahici hayatlarını anlatan bu çizgiler insana dair çok fazla şey barındırıyor. Derinliğinin değişkenliği ise hangi yaşta izlediğinizden bağımsız olabilir.

Çocuklar için yapılan üretimlerde “hangi yaş için” sorusunun cevabını vermek çok güçtür. Çok güç olduğu için bundan kaçmıyoruz ancak yapacağımız yaş önerilerini evriltmenizi öneriyoruz. Bunun için sanıyoruz bu güzel filmleri paylaşacağınız küçük dostunuzu iyi tanımanız bir avantaj oluşturacaktır. Ya da belki de küçük dostunuzu bu filmlerle tanıyacaksınız.

Miyazaki filmlerini birlikte izlemenizi tavsiye ediyoruz. Bolca konuşarak, tartışarak ve böylece zenginleştirerek. Bu filmler kaçak güreşmiyor. Üzerinden atlamıyor. Yokmuş gibi davranmıyor. Filmlerdeki kahramanlarımız, çok üzülüyorlar, çok mutlu oluyorlar, bazen kaybediyor, bazen kazanıyorlar. Bazen de kazanırken kaybediyorlar. Aşık oluyorlar, sevdiklerini yitiriyorlar. Hayal kuruyorlar, en çok da uçmanın hayalini. Başarıyorlar da. Bu diyarda gözlüklü oğlan çocukları, tombik kız çocukları, hafızasını kaybetmiş sevimli ihtiyarlar var. Anneler ve babalar hatalar yapıyorlar. Kızların kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyor aşık olduğu çocukların karşısında. Yaygın olanın aksine başkahramanları küçük kız çocukları. Prensesler birer savaşçı, güçlü savaşçı erkekler ise narin kalplerini eline almış korkudan titriyorlar. Bizden insanlar var bu dünyada. Dünyanın kendi etraflarında dönmediği ama dünyayı döndürmeye çalışanlar. Kapısını aralayın, küçük dostunuzun elinden tutup dalın içeriye. Ya da siz kapıyı aralayın, korkarsanız o sizin elinizden tutar, ha?

İki bölümden oluşan küçük değinmeler yapacağız. İlk bölüm çekirdekten Miyazakiciler için olsun dedik. Gözünü Miyazaki ile açanlar için. Veyahut ben en başından başlamazsam olmaz diyenler.

Birlikte daha gürültülü gülmek için Totoro

* Komşum Totoro 1988 yapımı, film süresi 88 dakika, 2 yaş ve üzeri.

“Dünyayı Verelim Çocuklara” blogu yazarları olarak Totoro’yu o kadar çok seviyoruz ki, bir kez daha ormanın ruhunu çağırmakta bir sakınca görmedik. (http://haber.sol.org.tr/blog/dunyayi-verelim-cocuklara/emre-falay/doganin-esinledigi-hayal-gucu-totoro-137562)

Çocukların çevresi geniş olur. Yetişkinlerin yaşamı dostlarını özlemek, buluşmalara engel badireleri uzun bir af dileme mektubu gibi birbirlerine sıralamakla geçerken, çocukların arkadaşları hep buralarda bir yerlerdedir.

Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin Totorosu da biraz böyle. Ona ulaşmak için köprüyü geçmeniz, trafiğe takılmanız, değişen randevu saatlerinden kafanızın karışması gerekmez; ağaçların arasında  uyuklayan orman ruhunun göbeğinde yuvarlanmanız için, çocuk olmanız yeter. Bir de Totoro’dan söz ettiğiniz  yetişkinlerin, onu gördüğünüz için çok şanslı olduğunuzu söylemeleri, sevincinizi paylaşmaları.

Komşum Totoro’nun kahramanları Satsuki ve kardeşi Mei, hastanede yatan annelerine daha yakın olmak için babaları ile birlikte yeni bir eve taşınırlar. Ormanın kıyısında, geniş pirinç tarlalarının içinde, Kafur ağacının gölgesindeki bu eski evde, tavan arasına saklanmış toz tavşancıkları vardır. Kara renkli ve biraz korkutucu  görünen minik toz tavşancıklarının üzerine, korkularını yenmek için büyük çığlıklar atan çocuklar, karanlık sanatlarla dövüş ustaları gibidir. Hoş, toz tavşancıkları hiç de kötü kalpli değildir, ama küçük kızların henüz huyunu suyunu bilmedikleri karanlığa verdikleri “kork ve kaç bizden” tepkisi, yaşamak için ışıkları açmanın, çocukların dünyasının “kendiliğinden kuralı” gibidir, insan öykünür…

En son ne zaman takla atan bir çocuk gördünüz? Beden eğitimi dersindeki çocukluğunuz hızla gözünüzün önüne geliyor ve “boynunu kırarsın” diyen bir yetişkinin sesi çınlıyorsa kulaklarınızda epey zaman geçmiş demektir. Totoro’da ise çimlerde özgürce takla atan, babalarının üst kattaki pencereyi açma görevini duraksamadan verdiği, köprüden eğilip dereye ellerini sokan iki özgüvenli kız çocuğuyla karşılaşıyorsunuz. Henüz çimenlere betonlar dökülmemiş, çocuklara “aman düşersin” denilmemiş gibi…

Miyazaki’nin doğa, gökyüzü, cesaret, uçma tutkusu, kanatlar dolu dünyasına kapıyı aralamak için Komşum Totoro eşsiz bir ilk film. Satsuki’nin gülümsediği Kanta’nın, sevinçten evin içinde oyuncak uçağıyla dans etmesi de, uçma sevdalısı Miyazaki’nin filmlerinde uçaksız yapamadığına mı işaret, yoksa dil çıkarıp durduğunuz kızdan aslında pek bir hoşlandığınızın herkesin malumu olduğunu mu anlatıyor, bilemiyoruz. Üstelik ağzını kocaman açan Totoro’yu taklit eden 4 yaşındaki Mei, sizin evde de birilerine ilham olabilir. Hem neden masallardaki koca ağızlar birilerini “daha iyi yemek” değil, birlikte daha gürültülü gülmek için olmasın?

Komşum Totoro, yalnızca sevimli bir tontonla arkadaşlığın değil, Kafur ağacını öğrenmek, tohumların filizlenişini dört gözle bekleyen çocuklara benzemek için de, çocuklarınızla izleyeceğiniz harika bir Miyazaki filmi.

Cadılar ne iş yapar?

*Küçük Cadı Kiki 1989 yapımı, film süresi 103 dakika, 4 yaş ve üzeri.

Artık evden ayrılmanın vakti geldi. Evden ayrılırken yanınıza mutlaka alacağınız neler var, bir düşünün bakalım? Kikinin yoldaşları, kapkara bir kedicik, bir radyo ve süpürge.

Siz bu yaşta çocuk evden mi ayrılırmış diye mırıldanırken yanınızdaki arkadaşınız gözleri büyümüş bu müthiş özgürlük tutkusunun büyüsüne kapılmış olabilir. Kiki’nin ben hayatta ne işe yararım sorusuna kulak vermeye başladıysanız değmeyin o tatlı sohbetin keyfine.

“Küçük Cadı Kiki” filmiyle birlikte, evden ayrılmak, kendi başının çaresine bakmak, çalışmak, kendini geçindirmek, vaktinde işini yapabilmek, buluşmaya zamanında gitmek gibi bir çok kavramı masaya yatırmanız mümkün. Şımarık zengin çocuklarının üzerine yapışmış burnubüyüklük ve kıymetbilmezlikle yüzleşmek de. Miyazaki’nin olmazsa olmazlarından huysuz ve tatlı ihtiyarlar elbette burada da var. Kiki, önemli hafıza sorunları yaşayan yaşlı bir kadını eşsiz düşünceliliği ve kibarlığıyla mutlu etmeyi başarıyor kolayca.

Küçük Sosuke değil Sosuke!

*Küçük Deniz Kızı Ponyo 2008 yapımı, film süresi 101 dakika, 3 yaş ve üzeri.

Alternatif bir deniz kızı öyküsü Ponyo. Yoksa bir Japon balığı mı? Tombik bir deniz kızı olan Ponyo insan olmak istiyor. Neden acaba? Jambonu çok sevdiğinden mi Sosuke’ye aşık olduğundan mı? Çok korktuğu babasından mı kaçıyor, yoksa denizin dışındaki dünyayı mı merak ediyor?

Kreş ve yaşlı bakım evinin aynı bahçeyi paylaştığı bir tepedeyiz. Çocuklar ve yaşlılar bir arada. Küçük deniz kızını kıyıda sıkıştığı şişeden kurtaran küçük çocuğun adı Sosuke. Hayır küçük Sosuke değil. Onun adı Sosuke. Sosuke yeni tanıştığı Ponyo’nun arkadaşlığının heyecanı ile dolanıyor çocukların ve yaşlıların arasında.

Ponyo insan olmanın sihir gücüne ulaşmak için deniz kızlarınınkinden vazgeçiyor.

Sosuke, Ponyo’yu seviyor. İster insan olsun ister deniz kızı, ister balık. Öylece seviyor.

“Küçük Deniz Kızı Ponyo” filmiyle birlikte, denizci kocasını çok özleyen annesine destek olan bir oğlan çocuğununun ve annesini çok seven ve ondan korkan bir deniz kızının dostluğunu görmeniz mümkün. Tsunamiye dair efsaneleri ve bilimsel gerçekleri, kıyıdan gemilerle ışıkla ve telsizle haberleşmeyi araştırmak için bir bahane de bulabilirsiniz. Ve Miyazaki’nin tüm animelerindeki temel ikilemi doğayı katleden insanı nasıl seveceğimizi tartışmanın ise tam zamanı.

Yarın görüşmek üzere...

Katkı ve öneriler için;  [email protected]