Of deme canım de: Bıkkın ebeveynlere öneriler…

Deniz Arık Binbay/Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Hiçbirimiz her zaman en tahammüllü, en neşeli ve enerjik ebeveynler değiliz. İster istemez yoruluyoruz, tükeniyoruz. Hele de yoğun çalışma koşullarının getirdiği yüklerle başa çıkmaya çalışırken, gündemin boğuculuğunda, akşam eve enerjimiz ve sabrımız tükenmiş halde dönebiliyoruz. O yükler örneğin sağlık sektöründe her geçen gün anlamsızca artarken sağlık da sağlık personelinin koşulları da kötüleşiyor.

Ama gel gör ki, patronlara, hocalara, hastalara, öğrencilere oflamak ne mümkün. Sıkışmışlık, çaresizlik ve yorgunluk anahtar sözcükler. Çocuksuz olsanız belki bir duş alır, uzanır bir film seyreder ve uyursunuz. Ama tüm gün sizi görmeyi beklemiş, alttan alta belki de size kızmış ufaklıklar yolunuzu gözler. Ev işleri, çocukların ödevleri, hazırlanacak bilmemne semineri de sırada. Hadi bakalım yetiş yetişebilirsen.

E ülkece “hayır” demeyi de yeni yeni öğrenmeye başladığımızdan olmadık eş dost akrabanın işlerini, akşam gelen telefonları da ekledin mi oldu sana daracık zaman, kocaman yüreklere gıdımla sevgi damlatacak minicik alan.

Ya da belki yeni doğum yaptınız, ya da çok yakınınızı kaybettiniz, yas içindesiniz, ya da iyiden iyiye depresyondasınız. Sıkışmış, mutsuz, gergin, yorgun hissediyorsunuz… Sebepler çeşitli fakat sonuç aynı: Tahammülsüzlük.

Off Zeynep! Off Tuna! (Gözleri de devirerek, bıkkınca söylenecek)

Beklenti çocukların söz dinlemesi, sorumluluklarını mümkünse siz söylemeden zamanında yerine getirmesi, off dememesi, sinirli olmaması, yemeğini iştahlıca yemesi… Her neyse, kısacası pek sorun çıkarmaması. 40 yaşındaymış gibi… Hâlbuki o daha Noel babaya, süper kahramanlara, uydurduğunuz masallara inanıyor…

Offlayıp duran ebeveynler yolda sokakta çok sık karşımıza çıkar, başa çıkamayınca sık başvurulan bir jest demek ki…

Çocuğa ne mesaj gider? Düşündünüz mü?

Ya da şöyle soralım. Birisi, hem de çok sevdiğiniz birisi size sürekli, cık cık, off, poff dese, gözlerini devire devire adınızı söyleyip dursa ne hissedersiniz? Kendiniz hakkında ne düşünürsünüz?

Giden mesaj kendinin “kötü” “yetersiz” “değersiz” olduğudur.  Utanç, değersizlik, kaygı ve mutsuzluk hissettirir. 

Bir de uzun dönemde kendisine böyle davranacak bir eş seçme olasılığı da yüksektir. İlk tanıdığı ortamda, aile içinde bir çocuğa nasıl davranıldığı, kendini nasıl bir muameleye maruz bırakacağını da belirler. Özellikle karşı cins ebeveynle kurduğu ilişki çoğunlukla suçlayıcı değersizleştirici öğeler içeriyorsa, kendine tıpkı “bildiği”, eskiden olduğu gibi davranacak birilerini bulması da maalesef çok olasıdır.

Ne yapmalı?

  • “Hayır” deyin. Eve girdiğiniz andan itibaren tüm gereksiz işlere, acil olmayan telefonlara hayır deyin.  İşte sizi alabildiğine yoran, sömüren insanlara, gereksiz işlere hayır deyin. Enerjinizi ve zamanınızı çocuklar yatana kadar onlara ayırın, enerjiniz kalacak şekilde düzenlemeler yapmaya gayret edin.
  • Sorumlulukları bölüşün. Özellikle eşinizle ve evdeki diğer fertlerle.
  • Yardım alın. Depresyondaysanız, sinirliliğiniz, kaygılarınız arttı, uykunuz değiştiyse, ruh sağlığınız bozulmaya başladıysa bir hekimden yardım alın. Evdeki işler, sorumluluklar, çocuklarla ilgili işler fazla geliyorsa, arkadaşlarınızla komşularla dayanışmaya çalışın, yardım isteyin.
  • Bağırmak, oflamak, sorunu çözmez aksine büyütür. Daha çok zorluk çıkarmaya başladıysa, zorlanıyordur. Çocukların yorgunluğa, strese, açlığa uykusuzluğa sizden daha hassas olduğunu unutmayın. Önce çocuğun durumunu anlamaya ve sorununu çözmeye çalışın.
  • Oflayıp durduğunuzda çocuk ne yapması gerektiğini ya da neden memnun olmadığınızı anlamaz. Memnun olmadığınız davranışı mümkün olan en kısa sürede durdurun, göz teması kurarak ve boyuna eğilerek konuşun. Davranışından neden memnun olmadığınızı sonucuyla anlatın, asla genellemeyin. Mümkünse önce iyi düşüncelerinizi ve takdir ettiğiniz yönlerini belirtin. (örneğin adını söyleyip “Efecim, bugün çok güzel bir gün geçirdik beraber, tüm o çocuklarla paylaşarak ne güzel oynadın. Yoruldun da biliyorum ama isteklerini ağlayarak söylediğinde anlayamıyorum ve çaresiz hissediyorum. Bana sakince tek tek söylersen uygun olanları yaparım. Şimdi önce sakince yerine oturmanı istiyorum.” gibi. ) Tüm bunları kızmadan söylemeyi de başardınız mı 10 yıldız.
  • Bu arada sevginizi daha çok gösterin ve söyleyin. Okuldan geldiğinde örneğin. “Ödevin var mı? Elini yıka, çantanı odana koy” demek yerine. “Canım, nasılsın? Seni çok özledim, gel bi koklayayım seni” deyin. Bir iki komik hikaye uydurun, ya da o gün başınıza gelen ilginç bir şeyden bahsedin.
  • Kendinize zaman ayırın ve nefes alın. Sizin de duygusal olarak beslenmeye, depolarınızı dolu tutmaya ihtiyacınız var. Sanatsal, kültürel, sportif etkinlikler, bir toplulukla yaptığınız üretken eylemler sizi diri tutar.
  • Net sınırlar koyun ve eşinizle birlikte bunlara uyun.
  • Çocuklarınızla keyifli vakit geçirmenin yöntemlerini arayın, sizin de keyif almanız çok önemli. Çocuklar sıkıldığınızı hisseder, en kötüsü de hep çubuğu kendilerine büker, sıkıcı oldukları inancını geliştirebilirler.

Çocuklarımızın kalplerini ne için kırdığımızın hesabını iyi yapmalıyız. Sınırı nereye, kime çekeceğiz?  Bizi sıkıştıran, bunaltan, yoran ne? Kimler? Bu sömürgen çarkların arasında ezim ezim ezilirken en kolay harcayabildiklerimiz çocuklarımız, yani en çok korumamız gerekenler.  Önce kendi sınırlarını bilen, hayır diyebilen, ezenlere kuvvetli bir Oooof diyecek ve dönüştürecek ebeveynler gerek bu kalbi kırık çocuklara…

Tüm bu öneriler ezilmeden, sömürülmeden yaşayabileceğimiz günlere kadar geçerli…