Kardeşleri Birbirine Düşman Etme Kılavuzu: Yapanlar var, siz yapmayın!

Deniz Arık Binbay- Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Kardeşlik, kıskançlık, haset üzerine…

‘Kardeşleri Birbirine Düşman Etme Kılavuzu’ yazılsaydı eğer bir numara “birbirleriyle kıyaslayın” olurdu. İki numara da “birine verdiğinizi/aldığınızı diğerine vermeyin/almayın” olurdu. Sonra şöyle devam ederdi: Ayrımcılık yapın. Taraf tutun. Birbirlerine kötüleyin, eksik yanlarını gösterin ki birbirlerini nereden vuracaklarını bilsinler. Farklılıklarına saygı göstermeyi değil, özelliklerini iyi-kötü olarak etiketlemeyi öğretin. Bölün.

“Bak o nasıl uslu, sen yaramazsın” deyin mesela. Ya da “Yemeğini ne güzel yedi, sen yemedin” deyin. İyi bulduğunuz özellikleri birine, kötü bulduğunuz özellikleri diğerine yapıştırın ve sık sık tekrarlayın ki üstlerinden çıkarmaları zor olsun. Kardeşinin yaptıklarının sizi nasıl üzdüğünü, yorduğunu anlatın; mazlumu oynayın, duygu sömürüsü yapın. Nasılsa çocuklar, kardeşleri dahil tüm dünyayı, öncelikle annelerinin, sonra babalarının ve sonra da diğer aile büyüklerinin gözlerinden görürler. Sizin gözünüzde kötü olan onun için de kötü olacaktır.

Her çocuk bambaşkadır. Önce genetik özellikleriyle şekillenir, daha sonra ise yetiştiği ailenin çevresinin ve hatta ülkesinin yaşadığı sorunlar ve ortam ile şekillenir. Ergenlikte ise arkadaşlar girer sürecin içine. Aynı ailede yetişse bile kardeşler de birbirinden çok farklıdır. Aynı aile demek aslında doğru da değildir. Mesela beş yıl önceki insan olduğumuza emin miyiz? Farklı yapıda ve psikolojik gelişim dönemlerinde çocukların aynı evde büyürken çatışmalar yaşamaları, anne baba ve oyuncaklar için rekabet etmeleri kaçınılmazdır.

Kardeş rekabetinin şiddetini ve özelliğini büyük çocuğun yaşı ve psikolojik yapısı, aile dinamikleri ve yapısı, dış faktörler ve stresörler belirler. Kardeş ilişkisinde çocuğun yaşadıkları doğum sırasına göre değişir. Büyük çocuk için kardeş, varolan ilişkileri değiştiren yeni biridir, davetsiz bir misafirdir.

Aksine küçük çocuk, ablası/abisinin hep varolduğu bir ortama doğar. Bu nedenle büyük çocuk küçüğün gözünde baştan itibaren bir rakip değildir.

“Abla/abisinde olanı isteme” yaklaşık bir yaşının sonunda kendisiyle başkaları arasında ayırım yapabilmeye başladığı dönemde başlar. İkinci yılda oyuncaklar ve nesneler için olduğu kadar, anne babanın zamanı, ilgisi ve tercihi konusunda da rekabet etmeye başlar.

Kendilik gelişip ilk zihinsel nesneden (yani anneden) ayrışma başladığı zaman (klasik olarak her şeye “benim” dediği dönemde) rekabet farklılaşır. Bu dönemde kıskançlık ve haset ortaya çıkar. Bu durum genelde ablasına/abisine hayranlık, taklit etme, onun gibi olmak istemeyle de karışıktır. Oysa ilk çocuk, kardeşini genelde bu gözle görmez.

İlk çocuk için kardeş doğumu ona ayrılan zamanın azalması, yorgun, uykusuz ve de meşgul ebeveynler demektir. Özellikle ilk 6 yılda temel psikolojik gelişim basamakları tamamlanmadan gelen bir kardeş çocuk için engellenme, zorlanma yaratır ve kıskançlık daha şiddetli olur. Çocuk psikiyatristleri sıklıkla ikinci çocuk için uygun zamanı, “ilk çocuk 2 yaşından küçük ya da 6 yaşından büyük olduğunda” şeklinde tanımlarlar. Bu ilk çocuk için psikolojik gelişim dönemlerinin tamamlanması açısından önemlidir. Ancak ilk çocuk 2 yaşından küçükken anne henüz bedensel ve ruhsal olarak 2. çocuğa yer açma konusunda hazır değildir çoğunlukla. Üstelik bu çok yorucudur. 6 yaşından sonra ise beraber oynama ve beraber büyüme şansı gittikçe azalır. Günümüzde özellikle eğitimli orta sınıf ailelerde anne olma yaşı gittikçe ileri yaşlara kaymaktadır. Böylece 2. çocuk için 6 yıl beklemek Down sendromu başta olmak üzere genetik problemleri getirmekte ve yeniden hamile kalma olasılığını düşürmektedir.

Peki, büyük kardeş için süreç nasıl işliyor?

Büyük çocuk için kardeş rekabetinin değişkenleri şunlardır: (i) Çocuğun iç dünyasındaki kaynakların yeterliliği; (ii) anababanın tüm çocuklar için sevgi dolu olması; (iii) anababayla ilişkinin devamı (yani anababanın depresif, uzak olmaması ya da çocuğun bebek büyüyene kadar bir başkasına bırakılmaması); (iv) bebeğin ablasına/abisine bağlanması.

Kıskançlık ise doğal ve normal bir duygudur. Ancak doğal ve normal olması kolay olacağı anlamına gelmez. Genellikle bu süreçte hem çocuklar hem ebeveynler zorlanırlar. Yine de bu duygunun herkeste olduğunu hatırlamamızda ve çocuğumuza söylememizde yarar var. Eğer kendi çocukluğumuzda kardeşlerimizi kıskandığımızı hatırlamıyorsak bu, duygularımızı bastırmak zorunda kaldığımız ya da inkâr ettiğimiz anlamına gelir.

Çocuk kıskandığında ayıplamak, yüzleştirmek, kıskançlığın kötü bir şey olduğunu vurgulamak çocuğun duygusunu kabul etmemek görmemek anlamına gelir. Bu durumda çocuk hem kıskançlık gibi zor bir duyguyla, hem de utançla baş etmeye çalışır. Daha hırçın, daha huzursuz olması kaçınılmazdır.

Burada bir de gerilemeden bahsetmek gerek. Ailenin tek çocuğu iken belli bir gelişim basamağına gelmiş olan çocuk, kardeşin doğumuyla birlikte psikoseksüel gelişim basamaklarında bir, bazen iki basamak birden geriler. Çişini tutuyorsa beze yapmaya, kendi uyuyorsa annesini çağırmaya, tıpkı 2-3 yaşında gibi inatlaşmaya, emzik biberon istemeye başlayabilir. Bu bazı ailelerce şımarıklık, ilgi çekme isteği olarak yanlış algılanır. Halbuki çocuk, yaşadığı strese bağlı olarak kendisini daha güvende hissettiği ve neyin ne olduğunu daha iyi bildiği bir önceki gelişim basamağına geri döner; yani gelişimsel olarak geriler. Bu bir savunmadır; bir zorlanma karşısındaki savunmadır. Sabırla beklemek, ayıplamamak, değersizleştirmemek gerekir.

İyicil rekabet daha iyiye gitmeyi sağlayan bir itici güçtür. Okulda, erişkin olduğunda iş yaşamında, sosyal ortamlarda rekabet gerekli olacaktır. Çocukluğunda kardeşiyle rekabet etmiş çocuklar bu beceriyi daha erken yaşta ve daha iyi geliştirecekler, uygun koşullarda rekabet sorunlarını erkenden çözeceklerdir.

Haset ise farklıdır, kıskançlığın kötücül halidir. Kıskançlık, kendi olmayandan duyulan acı ve kendinde de aynısından olmasını isteme şeklinde tanımlanabilir. Oysa haset “bende yoksa başkasında da olmasın” der, yıkıcı ve şiddetli bir duygudur. Tümgüçlülüğü, inkarı ve bölmeyi güçlendirir. Hasete karşı ilk savunma düzeneği genelde değersizleştirmedir. Değersizleştirilen nesne artık haset duyulması gereken bir nesne olmaktan çıkar. Yani haset duyan kişi karşısındakini değersizleştirir, beğenmez, aşağılar.

Kardeşleri arkadaş etmek de, düşman etmek de temel olarak ebeveynlerin elindedir. Tıpkı halkları düşman etme becerisinin, otoriteyi ellerinde bulunduranların, iktidarların yedeğinde olduğu gibi…

Peki bizler, halkları kardeş, kardeşleri arkadaş kılmak isteyenler neler yapmalıyız?

Haftaya somut önerilerle devam edeceğiz..

Kaynaklar:

Brothers and sisters, Developmental, Dynamic anad Technical aspects of sibling relationship, Salman Akthar and Selma Kramer, 1999

Melanie Klein, Haset ve Şükran, Metis Ötekini Dinlemek, 1999

Katkı ve öneriler için; [email protected]