Cinsiyetçilik genetiğimizde mi var?

Deniz Arık Binbay- Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Kızlar pembe erkekler mavi, kızlar mutfağa erkekler maça, kızlara “ört ayıp, düzgün otur”, erkeklere “hadi göster amcalarına”, aslan oğlum, kız gibi ağlama, kızım hanım hanımcık otur vs. vs. desek ne olur? Ne olmaz? Kamyon şoförü kızlar mı yetiştirmek istiyoruz?

Bu yazı dizisine başladığımız nokta Özgecan’ın katledilmesinden sonra kadın erkek ilişkilerindeki eşitsizliğin, cinsiyet rollerine dair toplumsal algılamaların kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetteki rolüydü. Bunu bir toplumsal hastalık durumu olarak tarif etmiş ve yapabileceklerimize odaklanmayı hedeflemiştik. Tanımlarla başlayıp, toplumda ortaya çıkardığı sağlıksız durumlara ve ardından bizim çocuklarımıza eşlik ederken yapabileceklerimize değineceğiz. Bir başka psikiyatri hekimi tarafından bu hastalığın sebeplerine dair yazılmış iki güzel yazıya da aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

http://jiyan.org/2015/02/18/ozgecanin-ardindan-1-nedir-bu-erkeklik/

http://jiyan.org/2015/02/19/ozgecanin-ardindan-2-erkekleri-doguran-analar/

Biyolojik yapımız yani genetiğimiz kadın ya da erkek bedenine sahip olmamızı belirlese de bir kadın ya da erkek olarak nasıl davranacağımız neler yapıp yapamayacağımız genelde toplumun, özelde de önce ebeveynlerimizin sonra da yakın çevremizin, okulda öğretmenlerimizin akranlarımızın söyledikleriyle ve daha çok verdiği bilinç dışı mesajlarla belirlenir. Çocuğun doğumundan bile önce anne babanın zihninde çocuğa atfettiği özelliklerin, ebeveynlerin bebeklerinin kız ya da erkek olmasını istemesinin dahi bebeğin iç dünyasında etkileri olabilir. Kısacası söylediklerimiz, özellikle tekrarlayan yaklaşım biçimlerimiz çocuğun iç dünyasında bir şekilde kodlanır.

Örneğin sessizlik olduğunda kız çocuk doğdu denir. Misafir gelir, masaya oturulacağında yer yoksa önce erkekler yer, sonra kadınlar. Tavukların butları erkeklere konulur, kanatları kadınlara. Her şeyde önce erkeğe sorulur. Baban duymasın denir, babana söylerim denir. Ailenin evinden arabasından bahsedilirken erkeğe dönüp senin evin araban diye konuşulur. Kız eve geç gelse olay olur, erkek kardeşi tabii ki geç gelecektir, “erkek adam”dır. Örnekler o kadar çok ki…

Peki ama bütün bunlar kız çocuğuna ve erkek çocuğuna ne söyler? Altta giden mesaj nedir? Kız çocuk ikincil ve kıymetsiz, hizmet eden, pasif; erkek çocuk ise birincil, daha kıymetli, aktif ve hizmet edilmesi gereken, her şeyi daha iyi bilen, daha çok hak sahibi olan bir role itilir. Bunlar konuşulmasa da görünen köy kılavuz istemez. Erkeklere öfkelerini ifade etmenin bir yolu olarak şiddet örnek gösterilir, ya da en hafifinden maruz görülür. Başka çocukları dövdü mü (neredeyse) takdir görür. Şu kızı alalım mı sana denir, böylece kızların rızası olsun olmasın alınabileceği mesajı çocuğun içine işler. Aslan oğlum, zehir, koç gibi sıfatlarla seslenilir. Kız çocuğa ise biçilen rol sessiz, boyun eğen, uyumlu, “namuslu” bir roldür. Uslu, hanım hanımcık, kibar vs gibi sıfatlar uygun görülür. Erkeklerin daha çok aklı ve gücü; kızlarınsa güzelliği ve hanımlığı (ne demekse) her fırsatta vurgulanır. Anne babasının gözündeki pırıltıya bakan, onun onayını almak isteyen çocuk bu sıfatlarla özdeşleşir. Asıl sorun da bu noktada başlar.

Bir de tüm bu sıfatlar genetiğe bağlanır. Sanki başka türlüsü mümkün değilmiş gibi, teoriyi pekiştirsin diye. İşte toplumsal cinsiyetçilik budur, bizim cinsiyetlere yanlış ve yanlı atıflarımızdır. Örneğin en eğitimli kesimde hatta eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren örgütlerde bile “kadınlar iyi araba kullanamaz” ya da “araba kullanmak erkeğin genetiğinde var” dendiğini çok duyarsınız. Öyle mi gerçekten? Genetik yapı ve çevre sürekli etkileşim halindedir. Sosyal çevremizin etkisi bazı genlerimizi aktive ederken bazılarını pasifleştirir. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde (beyin gelişirken) öğrenilen beceriler beyin hücrelerimiz arasındaki ilişkilenmeleri artırarak yeteneklerimizin gelişmesine ve kalıcılaşmasına yol açar. Ancak becerilerinizi kullanmayı bırakırsanız beyinde hücreler budanmaya başlar ve yetenekleriniz körelir, bir daha da eskisi gibi olması zordur.

Örneğin bir dil öğrenmek ya da müzik aleti çalmayı ergenlikte kolaylıkla öğrenebilirsiniz ancak bırakıp seneler sonra denediğinizde çok azını hatırladığınızı görürsünüz. On yıllarca erkek çocuklarını erkenden direksiyona oturtup araba kullanmayı öğretirken, kız çocuklarına bebek verdiysek, pasta börek yapmaya özendirdiysek, ektiğimizden fazlasını biçmeyi beklemek, bir de kadının genetiğinin bozukluğundan dem vurmak olmuyor. Aynısı erkeklerin bebek bakımından anlamaması ya da yemek yapamaması için de geçerli. Hiç pratik ve deneyim yapmayan küçük erkek çocuğu tabii ki erişkin olduğunda yumurtayı neresinden kıracağını soracak, teflon tavayı kirli sanıp siyahlığı geçene kadar ovacaktır. Bu “erkeklerin genetiğinde yemek yapmak yok” demek midir? Hayır, kendi kendine yetme becerisinden yoksun bırakılmışlardır.

Bir de bu durumun kapitalizmin çocuklarımızı da birer tüketiciye dönüştürdüğü bir çağda oyuncaklar ve çizgi filmler üzerinden işlenen bir yönü var ki, çok güçlü bir etkiye sahip. Daha önce bu konuda bloğumuzda yayınlanan oyuncakların cinsiyeti üzerine bir yazı yeniden okunmayı hak ediyor.

Toplumdaki erkeklerin kadına bakışını ve davranış biçimini bir çan eğrisi olarak düşünürsek, cinayet bu eğrinin en sağında kalan nispeten küçük kısımdır. Yani kadınlarla kendini tamamen eşit gören erkekler gibi küçük bir azınlık eğrinin solunda kalıyorken, sağa doğru gittikçe kadınların bakım vermesi erkeklerin evi geçindirmesi gerektiğini düşünenler, kadını kendi namusu olarak görenler, kadınların yaptıkları giydikleri konuştukları için erkeklerinden izin alması gerektiğini düşünenler, kadınların çalışmaması okumaması gerektiğini düşünenler ve en sağda da kadın bedeninin erkeğe haz vermek dışında bir değeri ve anlamı olmadığını düşünenler ve kadınları sırf kadın oldukları için öldürme hakkını kendilerinde görenler. Cinayetlerin azalması için aslında tüm bu eğrinin sola kayması gerekmektedir. Yani kadına yönelik fiziksel şiddetin de, sözel şiddetin de, eşitsiz ilişki biçimlerinin de azalması gerekmektedir. Son yıllarda çan eğrimiz maalesef gittikçe sağa kaymaktadır.

Bu eğriyi sola çekmek nasıl mümkün olacak? Maalesef bir sihirli formülümüz yok. Tüm bunları tek tek ebeveynlere anlatarak ve onların da çocuklarını yetiştirirken gözü kulağı açık olmasını sağlayarak. Yani dipten ve derinden başlayacağız. 

- Önce kendi hayatımızdaki eşitsiz ilişki biçimlerini tanımak, deşifre etmek ve değiştirmeye çalışmakla başlayabiliriz. Hem kendimiz hem çocuklarımız için. Çünkü bizler ilişkisel varlıklarız. Bir bebek doğumundan itibaren ilişkiyle (önce anne (bakım veren kişi), sonra da ailede kimler varsa onlarla ilişkilenerek ve bu ilişki biçimlerini içselleştirerek) büyür. Anne ve babası arasındaki ilişki biçimini de içselleştirir ve bir erişkin olduğunda yakın ilişkilerinde çoğu kez bu çocuklukta içselleştirilen roller etkindir. Evde bambaşka biri oluyor denir, bu nedenledir.Çocuğumuza eşitliği öğretmek için önce kendimiz “eşit” olmalıyız. Eşit olmak aynı şeyleri yapmak değil, aynı değerde olmak, aynı haklara sahip olmak demektir. “Eş”lik paylaşımla mümkündür. Otururken kanepeyi, yemek yaparken tezgahı, faturaları, aklımızı fikrimizi, zamanımızı, çocukların sorumluluklarını elimizden o an ne geliyorsa ne kadar geliyorsa paylaşmaktan söz ediyorum.

- Sözlerimiz ve davranışlarımızda, geçmişten getirdiğimiz, içimize işlemiş cinsiyetçi önyargıları ayıklamak için uyanık olarak. Çocuklarımıza eşit haklar vererek, eşit bir yaklaşımda bulunarak. En basitinden kız çocuklarına ört, erkeklere aç demeyerek.


- Çocuğumuza dışarıdan yapılan cinsiyetçi müdahaleleri kabul etmeyerek.Önce çocuğumuzla bu konuda konuşarak kendi düşüncemizi iletmek, sonra da yapabiliyorsak müdahale eden kişilerle konuşarak alabildiğimiz kadar önünü almak gerek. Örneğin 5 yaşında bir kız çocuğunun kendi cinselliğini fark ettiği, erkek çocuklarına ilgi duymaya başladığı bir dönemde kreşte bir sevgilisi olduğunda, ve o sevgili kız çocuğunun diğer erkeklerle konuşmasına izin vermediğinde. Önce çocuğa arkadaşlarıyla konuşmak için kimseden izin alması gerekmediğini, bunun sevgiyle bir ilgisinin olmadığını söylemek, sonra da öğretmeni ve okul yönetimini bilgilendirmek yerinde olacaktır. Ama bu durumda öğretmenin de bu topraklarda yetiştiğini ve iyi niyetle de olsa 5 yaşındaki kızınızın adının çıktığını söyleyebileceğini de unutmayın. Her şeye rağmen anlatmaya devam edin.

- Çocuklarımıza okuduğumuz kitaplar, masallar, izlettiğimiz çizgi filmler ve aldığımız oyuncaklarda dikkatli olarak. Her renk ve her çeşit oyuncağa önce kendimiz açık olmalıyız. Oğlumuz neden pembe giymesin? Kızımıza neden tren seti almayalım? Tamamen soyutlayamasak da çocuklarımıza izlediği çizgi filmde ya da masalda olanların neden uygun olmadığını söylemek önemlidir. Prenses olmak isteyen bir kıza prenseslerin ne iş yaptığını nasıl geçindiğini, neye faydalı olduğunu sorabiliriz, Zogi hikayesinde prensesliği reddedip doktor olmayı seçen prensesle ilgili kısmı örnek verebiliriz.

Bu konuda güzel bir örnek de Mandolin yayınlarından “Damdaki İnek” isimli kitap. Kitapta evlilikten bahsedilmiyor. Bir adam ve bir kadının işbölümünün hikayesi anlatılıyor.  Sian’dan çok daha fazla çalıştığını düşünen çiftçi Shon, bir günlüğüne işlerini değiştirmelerini teklif  eder. Tarlada bütün gün çalışmak yerine evde yan gelip yatacağını sanan Shon, aslında işlerin  hiç de sandığı gibi olmadığını kısa sürede anlar. Ama tabii olan olmuştur! Çok eğlenceli olan  bu hikaye “en güzel dünya hikayeleri” serisinin 4. Kitabı.

Yapı Kredi Yayınları’ndan“Prensleri Kurtaran Prenses” ise tam da 12’den vurabileceken hedef tahtasını ıskalayarak diskalifiye olan, çok iyi bir fikri hayal kırıklığına dönüştüren bir kitap. Burada da görülen erkeksi değerler üzerinden kadınlara kıymet vermeye çalışmak sık yapılan hatalardan biri. Biz de ayakta işeriz demek gibi. Aksine yeltenmesine karşın cinsiyetçi olmaktan kurtulamamış olan bu kitap yine de fikri ve resimleri için alınıp, hikaye ebeveynin hayal gücüyle değiştirilerek çocuklarla konuşmak için bir materyal olarak kullanılabilir.

Haftaya görüşmek üzere.