Annelik takıntısı mayıs sıkıntısı mı?

Deniz Arık Binbay- Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Aman çocuğunuzu sallamayın beyin sarsıntısı geçirir, çocuğunuzun yememesi gereken 3 şey, sakın buğday yedirmeyin bağımlı olur eroin gibi maazallah, 10 yaşını doldurmadan çocuğunuza öğretmeniz gereken 10 bilgi, şekerden uzak tutun, peyniri de kendiniz yapın, Çin malı oyuncaklar kanserojen, meyveler organik mi değil mi, böcek ilaçlarının kalıntıları, 2 yaşına kadar emzirin, ortopedik ayakkabı giydirin düztaban olur, kucağınıza almayın, bırakın ağlasın kendi uyumayı öğrensin, parmak emmesine izin vermeyin parmağı küçük kalır, emzik vermeyin damak yapısı bozulur, televizyon izletmeyin, mutlaka şunu yapın, bunu yapmayın çok zararlı, çok tehlikeli, öcü, bööööö!

Neye yarıyor tüm bunlar? Nereden çıktı bu korkulu rüya anababalığı? Bir çocuğu büyütmenin kaygısı yetmiyor muydu? Ne zamandır böyleyiz biz? Hangisi doğru hangisi yanlış?

Hamilelikten başlıyor yapılması ve yapılmaması gerekenler. Suda doğum çalışılacak, yoga öğrenilecek, neler alınacak, neler yenilecek? Modern anne babalar birbirini cıkcıklayıp duruyor. Saplantılı bir ebevenliğe ilk adımlar daha hamilelikte atılıyor.

Günümüzde anne baba olmak zor, her zaman zordu belki ama şimdi daha zor. Sosyal medyada gazetelerde, televizyonlarda sürekli çocuklarımızla ilgili kaygımızı artıracak türden haber bombardımanı içindeyiz. Biz izlemesek bile izleyen komşu, anne, baba, akrabalarımız görev bilip anlatıyor. Çocuklarla ilgili kısım aslında bir bütünün parçası. Genel olarak sağlığımızla ilgili çok endişelenelim istiyorlar. Biz hekimler de bazen farkında olmadan bu tuzağın birer parçası hatta yürütücüsü oluveriyoruz.

Gebelik, doğum ve sonrasında bir çocuğu büyütmek yeterince kaygılandıran süreçler. Bu kaygının evrimsel bir yanı da var. Ebeveynler biraz kaygılanmalı ki bebeğe iyi baksın, türün devamını sağlasın. Ancak aşırı kaygılı ve yaptıklarından devamlı endişe duyan, kendinden emin ve rahat olamayan ebeveynin çocuğuyla ilişkisini sakatlayan bir yanı oluyor. Doğallık bozuluyor. Zihninde yalan yanlış yapılacaklar ve yapılmayacaklar listeleriyle meşgul ebeveynler, çocuklarıyla ilgilenirken aralarında hep bu “–meli” “-malı”ların gölgesi oluyor. Keyfimiz kaçıyor ve tabii bu bebeğimize de yansıyor.

Çağ değişti. İnsan zihni ve beyni gelişen teknolojilerle birlikte farklılaştı ve henüz bu konularda deneyimimiz az. Yeni çocukların bu hallerine uyum sağlayabilecek bilgiye sahip olmamak da kaygıyı artıran bir faktör.

Son 30-40 yılda, hatta belki daha da yakın dönemde aile yapısı da değişti. Geniş aile yapısı çözüldü ve kentli orta sınıf ebeveynler kendilerini çocuklarıyla baş başa buldular. Kitaplara sarıldılar, internete daldılar. Kendilerini yalnız ve yetersiz hissettikçe daha çok okudular. Çeşitli akımlara aidiyet duygusuyla sarıldılar ama artık denizde sarıldıkları bu dalların kökenlerini de sorgulamak gerekiyor.

Şuanda içinde yaşadığımız dünyada görüntüler, aslını yansıtmıyor. Arkasından vuran ışıkla dev gölgelerine kandığımız bodur ağaçlar, bizleri yakıcı güneşten korumaktan çok uzak. NLP eğitimi, ... okulları, secret, kuantum… Piyasa bize yeni görünen alanlar açarak, kumda debelenmemize fakat bu sırada denizde yüzdüğümüzü hayal etmemize olanak sağlıyor.

Ebeveynlik ve çocuk yetiştirme piyasalaştıkça çocuklarımız birer projeye, bizler de projeyi tamamlamak için kısıtlı sürede çok puan toplamaya çalışan acemi yarışçılara dönüşüyoruz. Seninki hangi kurslara gidiyor? Kaç kelimeyle konuşuyor? İngilizceyi ne kadar öğrendi?  Okuma yazmayı kaç günde söktü? Hangi oyuncağı aldın? Diş kaşıyıcı, bilmem ne şampuanı, gelişim seti, organik havlusu..

Bir de bu duruma kapitalizmin korku yaratarak daha çok harcamamıza yönelik baskılarını ekleyince halimiz duman oluyor. Kullanılmayan yığınlarca …. geliştirici oyuncak, aman ya kakalı bezleri kokarsa diye mutlaka satın alınması gereken kaka çöpü vs.. biriktikçe birikiyor.

Bir şeyler yapmazsak çocuk gelişmeyecek gibi, geri kalacak gibi bir algı yaratılıyor. Olmak yetmiyor mutlaka yapmak gerekiyor. Halbuki sadece “olmayı” deneyimleyebilsek, ebeveynlikte ve her yerde daha huzurlu olacağız belki. Anababa olmak aslında çocuğa yürüdüğü yaşam yolunda eşlik etmek demektir:  önce arkasında destek, bazen önünde yaşama çeken, büyüdükçe yanı sıra yürüyen ve keyifle çocuğun olduğu hali izleyen.. Oysa bu dönemde birçok anababanın bir nevi yaşam koçluğu yapar gibi çocuk büyüttüğünü görebiliriz.

Çağın ve eşler arasındaki ilişki biçimlerinin de değişimiyle birlikte özellikle kentlerde babalar da çocuk bakımında rol almaya başlasa da halen çocuk yetiştirme “görevini” çoğunlukla anneye yüklemeye çalışan bir anlayış hakim. Eskiden çocukların fiziksel bakımı, yedirilmesi, giydirilmesi vs. kadının, ahlaki kültürel eğitimi erkeğin görevi olarak görülürken şimdi her ikisi de kadının görevi olmuş durumda. Ancak bu da sıkıntılı bir durum. Eskiden kadın ahlaki kültürel eğitimi yapamaz gibi düşünülürken bugün hepsini üstlenmesi sevinilecek bir paylaşım biçimi değil.  Daha da iyisi çocuğun sadece kendi ebeveynlerinin değil aslında tüm toplumun çocuğu olduğu bir dünyada belki bu kadar yük binmezdi ebeveynlere, kendilerini bir de bu konuda sıkışmış hissetmezlerdi.

Peki bugün varolan bu çözülmüş yapı içinde gerçekten yapılması ve yapılmaması gerekenler yok mu? Tabii ki var. Ancak sanıldığı kadar çok değil. Ve sonuçları her zaman iki kere iki dört değil. Ya da çocuk yetiştirmek bunlardan ibaret değil…