Ebeveynlerin zayıf karnı : Organik yaşam

Başak Evren

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Balın, arıların kustuğu bir ürün olduğunu, yumurtanın tavuktan çıktığını, sütün ineğin memesinden sağıldığını bilen son nesil olacağız belki de. Çünkü çocuklarımız için bunların hepsi market raflarından alınan şeyler. Sebzemizi bahçemizden topladığımız, buğdayı değirmende öğüttüğümüz, sütü ineğimizden sağdığımız, yumurtayı tavuklarımızın kümesinden topladığımız dönemde değiliz artık. Artık meyve sebzeler tarım ilaçlı, tavuklar antibiyotik-antidepresanlı, ekmekler katkı maddeli, unlar ağartıcılı geliyor soframıza. Meyvelerin vitamini kabuğundaydı biz çocukken, şimdi kabuğunu soymadan bir meyveyi yememek gerekiyor çünkü ilaç kalıntısı en çok da kabuk da kalıyor. Küflenmeyen üründen korkmuyoruz, küflenen üründen korkuyoruz.

Akıl karıştırıcı bilgiler havada uçuşurken tüketiciler sağlıklı ürün bulmak derdiyle tezgah tezgah geziyorlar. Üreticiler ise hem standart üretimlerinden hem de “sağlıklı-organik” ürünlerinden para kazanıyorlar.

Bu işin üretim tarafında duranlar için ürünler daha uzun süre bozulmadan rafta durabilmeli ve bu sebeple ne gerekiyorsa yapılmalı. Gıda endüstrisi ile birlikte gıda katkı endüstrisi de gelişiyor. Kansorejen, doğala yakın, doğal katkı maddeleri yediğimiz her paketli ürünle birlikte vücudumuza giriyor. Vücudumuz bu katkı maddelerinin bir bölümünü atarken, bir bölümünü biriktiriyor. Hiç kimse çocuğuna birazcık boya, birazcık şeker, biraz aroma verici madde, biraz bayatlamayı önleyici madde, biraz da kıvam arttırıcıyı bilerek vermez. Ancak bunları fark etmeden çocuklarımıza yediriyoruz.

Para hırsı en çok da çocuklarımızı vuruyor maalesef, çünkü ebeveynler kendilerine yapmayacakları masrafı çocuklarına yapıyorlar. Herhangi bir ürünü çocuklarına almaları için gerekliliğine ikna olmaları ya da çocukların istemeleri yeterli. Cipsler, şekerler, dondurma süsü verilmiş buzlar, meyve suları, besleyici(!) yoğurtlar... en çok da çocukları etkiliyor. Gerek yapılan reklamlar gerek bu ürünlerin ambalajları çocukların bu ürünleri tercih etmesine sebep oluyor. Bu gıdaların tüketimini takriben çoğunlukla çocuklarda alerji, obezite, beslenme bozukluğu gibi rahatsızlıklar ortaya çıkıyor.

 

Peki, neye güveneceğiz?

Bilinçli anne babalar bu paketli ürünlere kanmayıp organik reyonuna yöneliyor, sokakta köylülerin(bilinçsizce tarım ilacı atarak) ürettiği ürünleri almaya çalışıyor, 1 liralık ürünü 5 liraya alınca içi rahatlıyor ve sağlıklı beslendiğini düşünüyor. Ancak sadece düşünüyoruz, zira gıda sektörü doğru bilinen yanlışlar sektörüdür. Bu yanlışlıklar sektöründen de süt sektörü de nasipleniyor elbette. Şimdi, uzun bir girişten sonra bu yazıda süt üzerine olan yanlış (yanıltılmış) bilgileri açmak istiyoruz.

Her gün süt içilmeli mi?

İçerdiği maddelerle (protein, yağ, şeker, vitaminler, mineraller) son derece besleyici bir ürün olan süt dişi memelilerin doğumdan sonra yavrularını beslemeleri için meme bezlerinde salgılanan besleyici bir üründür. Tam da “besleyici” olması nedeniyle süt tüketiminin arttırılması teşvik edilmiştir.

Günümüzde herkesin, özellikle de çocukların günde 2 bardak (yaklaşık yarım litre) süt içmesi öneriliyor. Peki bu durum uzun yıllar önce de böylemiydi sizce? Yani soğutma koşulları yokken, pastörizasyon bir teknoloji haline gelmemişken insanlar her gün süt içiyorlar mıydı?

Hemen cevap verelim, hayır içmiyorlardı ve içemezlerdi. Süt oda sıcaklığında en fazla 1 gün bozulmadan dayanabilir. Bu durumda uygun koşulların sağlanamadığı dönemlerde insanlar ellerindeki fazla sütü ihtiyaç duyduğu süt ürününe çeviriyorlardı. Kalsiyum, mineral ihtiyaçlarını bu ürettikleri süt ürünlerinden karşılıyorlardı.

Süt nasıl endüstriyel bir ürün haline geldi?

Sütün endüstriyel bir ürün haline gelmesi pastörizasyon tekniğinin kullanılmasıyla başlar. Süt artık, herhangi bir süt ürününe dönüşmeden günlerce hatta UHT(ultra high tempeture) tekniğiyle aylarca market raflarında yerini almaktadır. Süt endüstirisi bu kadar büyümüşken marketlerde sütler yığılmışken, talebin de artması gerekmektedir. Bu noktada kapitalizmin bilindik taktikleri başladı, eğer günde 2 bardak süt içirmezsek çocuklarımızın kemikleri gelişmez, kadınlar da kemik erimesi görülür, önemli olan sütün içilmesidir, pastörize ya da UHT olması, içine aroma, renk katılması önemsizdir, sütün nasıl rafta 6 ay dayandığı önemsizdir önemli olan tek şey herkesin süt içmesidir. Bu mesajlar yıllarca televizyon reklamlarından, gazete köşelerinden  bize verildi.

Bu yazıdan bir süt düşmanlığının algılanmasını istememekle birlikte, süt tüketiminin arttırma politikasının insan sağlığı ile ilgili değil para kazanma hırsı ile ilgili olduğu bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu hırs o kadar artmıştır ki artık ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz devam sütleri çıkmıştır piyasaya. Reklamlar o denli iddialı ki, devam sütü eşittir zeki çocuk algısı yaratılmıştır.

Çocuğumuz yemek yemiyorsa en azından süt içmesi önemli değil mi?

Çocukların beslenmesinde içme sütünün miktarı önemli sorunlar oluşturmakta. Biz her şeyden önce çocuklarımızın dengeli beslenmesini sağlamalıyız. Fakat, karnını sürekli süt içerek doyuran bir çocuğun sağlıklı olmasını beklemek hayalciliktir. Süt besleyici bir gıdadır ancak süt aynı zamanda hazmı çok zor bir gıdadır. Ayrıca bazı bünyelerin süt şekerine (laktoz intölerans) ve süt proteinine alerjisi vardır. Yapılan bazı araştırmalar süt proteinin bazı sinir hastalıklarını tetiklediğini öne sürmektedir.

Uyumadan önce ılık süt içme klasiği yanlış mıdır?

Birçok ebeveynin çok iyi niyetli olarak yaptığı bir hatadır, uyku öncesi çocuğuna süt içirmek ve o çocuğun gece rahat uyumasını beklemek. Süt gazlı bir gıdadır, süt proteinin hazmı zordur. Tam da çocuğumuzun vücudu bazal metabolizmaya geçecekken bünyesini yoracak bir gıda veriyoruz. Hem de yemek ve uyku rutinini birbirine karıştırıyoruz.

Peki, vücudumuzun kalsiyuma ihtiyacı yok mu, süt içmezsek nasıl kalsiyum alacağız?

Süt tek kalsiyum kaynağı gibi gösterilmektedir, oysa yoğurt, peynir, ayran, kefir gibi süt ürünleri de benzer oranda ve hatta daha fazla kalsiyum içermektedir. (Endüstriyel ölçekte bu ürünlerde de çeşit çeşit katkı maddeleri kullanılmakta ve insan sağlığı hiçe sayılmaktadır, ancak bu ayrı bir yazının konusudur.) Ayrıca bu ürünlerin hazmı daha kolaydır. Elbette haftalık ya da günlük diyetimizde süt bulunabilir ancak sütü mümkün olduğunca ara öğün olarak değerlendirmek gerekir.

Ek olarak her gün süt tüketmekten vazgeçemeyenlere bir öneri, süt ısıdan ve ışıktan çok etkilenen bir üründür. Güvendiğimiz, bildiğimiz, gördüğümüz bir çiftlik varsa çiğ süt, yoksa cam şişede pastörize süt alınmalıdır. UHT sütler çok kısa sürede 135 – 150 ⁰ C sıcaklığa ısıtılıp hızla soğutulurlar. Bu işlemle sütte çok fazla biyokimyasal değişimler meydana gelir ve artık süt mikrobiyolojik ve kimyasal bozulmaya uğramayan bir ürün haline gelir. Sütün bileşimindeki maddelerden yararlanmak istiyorsak eğer UHT süt içilmemesi gerekmektedir. Cam şişede pastörize edilmiş sütü aldıktan sonra içmeden önce cezvede hafif ısıtmamız, sütün hazmını biraz daha kolaylaştıracaktır.

Katkı ve öneriler için; [email protected]