Sekreter Mahmut’a ne olacak?

Ozan Gülhan (*)

Blog: Diren Terazi

Ön Bilgi: Bu yazı, 2 Haziran 2015 tarihinde #DirenTerazi blogunda yayınlanan “Kahrolsun Sekreter Diktatörlüğü, Yaşasın Bağzı Şeyler!” isimli yazıya ek açıklama olarak yazılmıştır. Bu nedenle, öncelikle yazıyı okumayanların yazıyı okumasını, yazıyı okuyanların ise bir kez daha göz geçirmesini tavsiye ederim.

Bundan seneler önce okuduğum bir kitapta yazar son bölüme şöyle bir girişle başlıyordu: “Dikkatli okurun zaten anlamış olduğu üzere…” Devamında bazı okurların “Yok artık, meğer bunu mu anlatıyormuş”, diğer bazılarının ise “Bunu anlamakta ne var ki” dediğinden eminim. Benzer bir yazı tekniğini “Kahrolsun Sekreter Diktatörlüğü, Yaşasın Bağzı Şeyler!” isimli yazıda ben de kullandım. Yazının yayınlanmasının ardından konuştuğum bazı arkadaşlar yazıda aslında neleri anlattığımı gayet iyi anlamış; diğer bazı arkadaşlar ise yazıyı sadece çok komik bulmuşlar. Bu nedenle, yazının daha anlaşılır olması için bir açıklama yazısı yayınlamaya karar verdim.

Okuduğunuz yazı, genel seçim arifesinde, Gezi Direnişi’nin 2. yıldönümüne özel olarak hazırlanmış; 28 Şubat’tan günümüze Türkiye siyasi hayatını ve siyasi aktörlerini anlatan bir yazıdır. Her karakter, siyasi bir kişiyi ve/veya partiyi; her olay ise önemli bir siyasi durumu sembolize etmektedir.

Sekreterlerden başlayalım. Sekreterler doğrudan muhafazakâr/İslamcı siyaseti simgelemektedir. Mahmut’un AKP ve onun özelinde Recep Tayyip Erdoğan olduğunu anlamayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Dilek Hanım ise, Refah Partisi ve Necmettin Erbakan’dır. Hikâyedeki tek kadın karakterin Dilek Hanım olması, Türkiye’nin ilk ve tek kadın başbakanı olan Tansu Çiller ile kurulan Refahyol Hükümeti’ne bir göndermedir aslında.

Dilek Hanım, ailevi nedenlerden dolayı işten ayrılmak zorunda kalmıştır. Ailevi nedenlerden kasıt, 28 Şubat "post-modern darbesi" ve ardından da Refah Partisi’nin kapatılmasıdır. Müdahale dışarıdan değil, aile içindendir. Geleneksel Türkiye burjuvazisi, “yumuşak bir şekilde” orduyu devreye sokuvermiştir.

Sekreterin gitmesinin ardından büronun tüm işleri iki ortağa kalır. Hikâyeyi anlatan ortak, merkez sağ (ANAP/MHP/DTP); diğer ortak ise merkez sol (ilk aşamada DSP, ilerleyen bölümde CHP) olarak açıklanabilir. Ortaklar birlikte sekreter boşluğunu kapatabileceklerini, sekretersiz de işleri yürütebileceklerini düşünürler: “Ne olacak yahu, sekretersizlik büroyu batırmaz ya...”  Ancak işin zorluğu hemen ortaya çıkar. Çalan telefonlar, kapı zilleri, gelen fakslar, mailler... Kısaca sistemin tıkanıklıkları, AB’ye uyum sancıları, Büyük Ortadoğu Planı’nın ön yansımaları, Kıbrıs ve Kürt sorunları. Bunların üstüne bir de posta güvercini, yani beklenmedik bir anda havalarda uçan anayasa sonrası yaşanan ekonomik kriz. Beş yılda üç hükümet kurulur. Müvekkiller (seçmenler) en sonunda sıkılıp giderler, meclisteki partilerin oy oranları trajik bir biçimde düşer. Artık yeni bir siyasi aktöre ihtiyaç olduğu bellidir.

İktidarı tek başına elde edecek yeni aktör, sekreter Mahmut’tur. Mahmut (Erdoğan), Dilek Hanım’ın (Erbakan’ın) akrabasıdır. Aynı kökten gelmişler, senelerini birlikte  geçirmişlerdir. Mahmut’u çok iyi tanıyan Dilek Hanım, tehlikeleri saymadan edemez. “Bir kere annesi Ukraynalı”dır. ABD desteklidir, icazetle göreve gelmektedir. Ayrıca yeni sekreter “üstünü çıkarıverir”, yani milli görüş gömleğini. Bu, geçmiş ilkelerden vazgeçmenin en yalın halidir.

Güzel Ukraynalı sekreter, yani ülkeye demokrasi getirecek AKP, liberallerin en büyük beklentisidir. Ancak gelenin, bekledikleri kişi olmadığını kısa zamanda öğrenirler. “Yetmez ama evet”çiler kandırılmışlardır. Gelen sekreter yaklaşık 25 yaşlarındadır. Erdoğan’ın 1976’da MSP’de başlayan siyasi hayatı, 2002 senesinde yaklaşık 25 yılı doldurmuştur.

Sekreteri ofiste üç kişi bekler: iki ortak ve bir stajyer. Güzel güzel giyinen, parfümler sürünen, kısaca kendini yenileyen ortak, bilindiği üzere merkez soldur; DSP’nin yerine meclise CHP girmiştir. Değişiklik yapmayan diğer ortak, yani merkez sağ (MHP ve ANAP) bu seçimde barajı geçemez. Stajyer ise ekibe yeni katılmış, genç, daha önceden deneyimi olmayan, ancak beklentileri yüksek birisidir: Genç Parti ve Cem Uzan. Oy oranı yüzde yedilerde kalır. Yeni sekreter Mahmut’la (Erdoğan’la) karşılaştıktan sonra “Hayal kırıklığı içinde kendini üçüncü kattan aşağıya atar”, neyi var neyi yok bırakır yurtdışına gider. Akıllı adamdır vesselam, kaçar kurtarır kendini. Ülkeye bir daha dönüş yapmaz, cezaevinden kurtulur. Bu arada ortaklar ve stajyerin normal zamandan önce büroya gelmesi, 2002 erken genel seçimine bir göndermedir.

Mahmut’un kulak arkası edilen diğer özellikleri de kısa zamanda kendini gösterir: Despot, müdahaleci, düzenli/düzenlemeci. AKP, ilk iş olarak devletin tüm varlıklarını ele alır, özelleştirmelerle nakde çevirir. Tüm devlet kademelerine kendi kadrolarını yerleştirir. Diğer yandan hikâyedeki ulaşılamayan zımba telleri ve dosyalar, yasaklanan kitaplar ve kapatılan tiyatroları ile içeri atılan aydın ve gazetecileri de sembolize etmektedir.

Mahmut (AKP) zamanla diğer tüm siyasi özneleri de kendisine benzetir. Gömlekler çıkar, ilkelerden vazgeçilir. Siyasetin dine müdahalesi hepsince kabul edilmeye başlanır. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın genel sekreteri alternatif cumhurbaşkanı adayı yapılır. Miting alanlarında sallanan Kuran’a, okunan dualar ve parlatılan dini şahsiyetlerle karşılık verilir. İktidarı devirmeye aday Gezi Direnişi kerhen desteklenir ya da tukaka edilir. Müvekkiller (halk) ile temsilcileri (meclisteki siyasi partiler) arasındaki açı iyice açılır. Her şey halka “tıpış tıpış” yaptırılmaya çalışılır. Kimdir ki halk!

Tabii gözden kaçırılmaması gereken son bir nokta da, Mahmut’un tüm bu benzetme işlerini “son günlerinde” yapmasıdır. Dikkatli okurun zaten anlamış olduğu üzere…


(*) Avukat, Hukukta Sol Tavır Derneği kurucu YK üyesi