Külliyede el öpen müderrisler

Özgür Aydın

Blog: Dile gelen

Geçen hafta gazetelerde Yıldırım Beyazıt Medresesi’nin Bilkent Külliyesi’nde el öpmek için çırpınan bir müderris gördük. Gazetede yazılanlar doğruysa, Mekteb-i Hukuk-i Sultani’nin başıymış bu zat, zor tutmuşlar kendisini. Üst düzey zevatın, tüm müderrislerin ve talebelerin önünde illâ da Erdoğan’ın elini öpeceğim diye tutturmuş. Öptürmemişler.

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Bilkent Yerleşkesi’nde inşa edilen Sağlık Temel Bilimleri ve Laboratuvarları binasının açılışı ve Esenboğa Yerleşke alanı temel atma töreninden bir resim bu. Bu törende Erdoğan’a “uluslararası hukuka yaptığı katkılar nedeniyle” fahri doktora unvanı veriliyor. Bu unvan yetmiyor, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Uşan dayanamıyor, Erdoğan'ın elini öpmeye kalkıyor.

Bu resmi tamamlayan başka güzellikler de var. Biliyorsunuz, Erdoğan son zamanlarda dil konusuna merak sarmış durumda. Bu merak, dilbilimcileri fazlasıyla endişelendirmeye başlamış durumda. Ama Erdoğan bu konuda durmak bilmiyor. Bu törende de kendi adını taşıyan salonda yine dil konusunda konuşmuş Erdoğan:  

“Az önce Milli Eğitim Bakanımızla aramızda kampüs kelimesi ile ilgili bir müzakere oldu. Acaba bu isim böyle mi olsa? Acaba bu ismi mahalle mi koysak? Benim aklıma tarihimize dönmek geldi ve her halde buna külliye daha güzel olur diye düşündüm. Bu yeni dönemde bu ilk olur. Dolayısıyla Esenboğa Kampüsü yerine, Esenboğa Külliyesi temel atma töreni çok daha iyi olur diye düşündüm. Bu vesile ile Çubuk Külliyesi’nin de hayırlı olmasını diliyorum.”

Milli Eğitim Bakanı ile baş başa verip Fransızca kökenli kampüs sözcüğünün hiç de uygun olmadığını düşünmüşler. Arapça kökenli külliye sözcüğünde karar kılmışlar. Öyle anlaşılıyor ki yerleşke sözcüğünden habersizler. Oysa Türkçe kökenli bu sözcük çok da yeni değil, 1970’lerden beri kullanılıyor.

Gelelim Erdoğan’ın önerdiği külliye sözcüğüne… Bu sözcük Arapça kull sözcüğünden geliyor ve ‘bütün’, ‘bütünlük’ anlamına geliyor. Bugün pek kullanılmasa da Türkçede bu sözcükle aynı kökten gelen farklı sözcükler var: külli ‘’bütüne ilişkin’, külliyat ‘ bir yazarın tüm yapıtlarını içeren dizi’, külliyen ‘bütünüyle’, külliyet ‘bütünlük’, külliyetli ‘pek çok’ vb. Külliye sözcüğünün ‘bütün’, ‘bütünlük’ anlamıyla dolaylı bir ilişkisi var. Bu sözcük ‘bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü’ anlamına geliyor. Kısacası, külliye sözcüğü merkeze camiyi alıyor.

Erdoğan, külliye sözcüğünün ne anlama geldiğini elbette çok iyi biliyor, merkezinde cami olduğunun da farkında. Erdoğan’ın niyeti, basit olarak Fransızca kökenli bir sözcüğü, Arapça kökenli bir başka sözcükle yer değiştirmek değil, doğrudan doğruya kampüsleri külliyeye çevirmek! Bunun böyle olduğunu bu provokatif çıkışından aşağı yukarı bir ay önce Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in “her üniversiteye bir cami” müjdesinden anlayabiliyoruz: 

"Türkiye’de yaklaşık 20 milyon genç var. Bu gençlerimize ulaşmak istiyoruz. Şehirlerdeki üniversite camilerini önemsiyoruz. Onların manevi yönden gelişmesini, camilerden istifade etmesini istiyoruz. Türkiye’de 80’i aşkın üniversitede cami inşaatları sürüyor. 15’ini ibadete açtık, 50’sini de 2015’te açacağız.”

Erdoğan’ın külliye çıkışını Mehmet Görmez’in bu sözlerinden ayrı düşünmek pek olanaklı değil. Diyanet İşleri Başkanı Görmez cami inşaatlarının temelini atıyor, Erdoğan da mekânın adını koyuyor.

Külliyede el öpen müderrislere ise Erdoğan’ın sözünü ettiği bu “yeni dönemi” alkışlama görevi düşüyor.