Dedelerimizin mezar taşları

Özgür Aydın

Blog: Dile gelen

“Diglossia” ya da ikideğişke durumu, tek bir toplumda iki farklı kodun bulunma durumunu ifade eder. Söz konusu iki kod, iki ayrı dil olabileceği gibi, aynı dilin iki farklı değişkesi de olabilir. Söz gelimi, günümüzde Mısır’da “Arabiyyet-ül fushâ” olarak adlandırılan “Fasih Arapça” ya da “Klasik Arapça” üst değişke olarak kullanılırken, “Mısır Arapçası” olarak adlandırabileceğimiz dil, bu ülkede alt değişke olarak konuşulur. Bu iki değişke birbirinden hayli uzaklaşmış durumdadır.

Benzer bir durum geçmişte Türkçe için de geçerli bir durumdu. XVI. yüzyıldan sonra, Türkçede ikideğişkeli bir durum ortaya çıkmış, alt ve üst değişkeler birbirinden ayrılmaya başlamıştı. Günümüzde basitçe “Osmanlıca” dediğimiz, ancak tarihsel olarak “Lisân-ı Osmânî” ya da “Lisân-ı Türkî” olarak adlandırılan dil değişkesi, bu dönemlerde edebiyatta, tarih yazıcılığında, dini konularda ve resmi yazışmalarda kullanılan yazı dilini kapsamaktaydı. Alt değişke olarak ise bugün kullandığımız dile çok benzeyen bir değişke hakimdi. Bugün “çocuklarımız Osmanlı Türkçesi öğrensin” diyenler ikideğişkeli bu durumu dikkate almayıp Osmanlıcanın “Türkçenin Arap harfleriyle yazılışından ibaret” olduğunu sanıyorlar. Dilbilim Derneği’nin konuyla ilgili yaptığı açıklamasında, “Osmanlıca” olarak adlandırılan dille kastedilenin, yalnızca “Türkçenin Arap harfleriyle yazılışı” olmadığı, Türkçenin belli bir dönemdeki bir değişkesini de ifade ettiği, bu yüzden de Arap harflerini bilmenin, Osmanlı dönemine ait metinleri okuyabilmek anlamına gelemeyeceği vurgulandı.

"Osmanlı Türkçesi" adlı dersin liselerde zorunlu ders olarak okutulması gerektiğini savunanların gerekçesi ne? Söyledikleri, çocuklarımızın bugüne kadar okuyamadıkları metinleri okuyabilmeleri! Oysa Osmanlıca yazılmış tüm önemli metinler, uzmanlar tarafından Latin harflerine zaten aktarılmış durumda. Bu konuda uzman yetiştiren Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde bile Divan Edebiyatı derslerinde Latin harflerine çevrilmiş metinler tercih edilirken, lise öğrencilerinin Latin harfleriyle yazılmış metinleri bir kenara itip Arap harfleriyle yazılmış metinleri tercih etmelerini mi bekliyorlar? Hangi önemli eserin Latin harflerine aktarılmış biçimi bulunmamakta? Mezar taşlarının mı?

Erdoğan geçen hafta sonu yine dedesinin mezar taşını okuyamayanlardan yakındı, eski yazı diye bir şey olmadığını, eskimeyen yazı olduğunu, çocuklarımızın da o eskimeyen yazıyla yeniden buluşması gerektiğini söyledi. Erdoğan sanıyor ki o “eskimeyen yazı” dediği Arap yazı sistemini öğrenenler mezar taşlarını okuyup anlayacak. Dedelerimizin mezar taşlarıyla aramıza giren tek engel Arap harfleri mi? İşte size “Osmanlı Türkçesi” derslerinin ilham kaynağı olan mezar taşlarından birinde yazılanlar:

Hüve’l-hayyü’l-bâkî
el-Mevtü ke’sün küllü nâsin şâribûn
ve’l-Kefenü siyâbun küllü nâşin lâbisûn
ve’l-Cenâzu merkebun küllü nâsin râkibûn
ve’l-Kabru bâbun küllü nâsin dâhilûn
Hayf sad hayf bağ-ı dehrin ekmeli
Gitti dünyâdan yıkıldı ilm evi
Gitti tevhîd ile râh-ı Hakka ol
İlm ile tutmuşdı doğru yol
Ey-Hulûsî söyle mevt-i târîhini 1281
Rahmet ile yâd ideler nâmını
Müderrisîn-i kirâmdan esbak Samsun
Müftîsi fazîletlu merhum Ahmed Efendi’nin
Rûh-i şerîfiyçün el-fâtiha
Fi gurre Cim sene 1281[i]

Anlaşılıyor mu? Bütün mesele zannedildiği gibi Arap harflerini okuyabilmek mi? Öğrencilerimiz Arap yazı sistemini öğrenecek, sonra içinde Arapça ayet ve hadislerin bulunduğu, hatta zaman zaman Farsça tümcelerin bile yer aldığı mezar taşlarını okuyup anlayacak. Öyleyse gelin bu dilleri de öğretelim ki çocuklarımız mezar taşlarını rahat rahat okusunlar!

Soner Yalçın bir süre önce, Tenzile Erdoğan’ın Süleymancıların yanına defnedilmesi için Karacaahmet Mezarlığı’ndaki Osmanlı dönemine ait mezarların kaldırıldığını yazmıştı. “Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz” diye serzenişte bulunanlar, aile mezarlığı için taşınmaz kültür varlıkları kapsamındaki tarihi mezar taşlarını ortadan kaldırıp yeşil alanı da yok ederek on kişilik mezar yeri açmışlar kendilerine. Tıpkı saraylarına yer açtıkları gibi. Bir mezar taşındaki dizelerden o sarayların sahiplerine olsun son sözümüz:

Olma mağrûr ü firîbende-i zevk-i dünyâ
Fi’l-mesel olur isen mâlik-i mâl-i Kârûn[ii]


[i] Samsun Müftüsü Ahmet Efendi’nin 1878 tarihli mezar taşı, bkz. Nefes, Eyüp. "Samsun Merkez Kökçüoğlu Mezarlığı’nda Kitabelerinde Şair Adı Bulunan Mezar Taşları", Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 24-25 (2007): 229-246.

[ii] Bu manzumenin anlamı şöyle: ‘Kârûn’un malına sahip olsan bile dünyanın zevkine kapılıp aldanıp mağrur olma’, bkz. Şener, Hasan. “Osmanlı Dönemi Trabzon Mezar Taşı Manzumeleri Üzerine Bir Değerlendirme”,  Sosyal Bilimler Dergisi, 2(4), (2012): 1-15.