Kurbağanın sindirim sistemi

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Kurbağanın sindirim sistemini bilmek ne işe yarar?   İçinde bulunduğumuz coğrafya ve dolayısıyla kültür içerisinde bilim karşıtlığı formülasyonunda en sık kullanılan soru bu olsa gerek. Elbette çok ciddi bir keşif yapmış ya da konuyu etraflıca düşünmüş birisi edasıyla bu soruyu soranlarla değil asıl sorunum; sorunum sorunun arkasındaki mantıkla.

Benzer soruyla, “logaritma ya da trigonometri bakkaldan alışveriş yaparken ne işime yarar?” şeklinde de karşılaşılıyor.

Kurbağanın sindirim sistemini anımsayanlar bilir; insanınkinin neredeyse aynısıdır. Bu ya da diğer canlıların yapısını öğretmekteki amaç, canlıların ortak bir atadan geldiğini, başka bir deyişle evrimi kavratabilmektir. Benzer bir biçimde logaritma da, dünyanın sadece “aritmetik” olmadığının belki de en uygun gösterimidir.

Eğitim sisteminin “bakkaldan alışveriş yaparken işe yaraması mantığı” bir yana, bu tip soruların özelikle gericiliğin yükselme eğilimi gösterdiği dönemlerde ortaya çıkışı dikkat çekici. Bilindiği gibi bu müfredatın temeli cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Kemalist kadrolarca atıldı. Amaç, bir bütün olarak bilimsel bakış açısına sahip kuşaklar yetiştirmekti. Gecikmiş de olsa, kapitalizmin kuruluşu böyle bir eğitim yaklaşımı gerektiriyordu.

***

Artık bir adım daha atıyorlar ve sadece bilgi değil, “bilim ne işe yarar?” diye sormaya başlıyorlar. Ve bu soru temel bilimleri kapatmaya kadar giden bir dizi kararın başlangıcı oluyor. Eminim bir sonraki aşama “güzel ne işe yarar?” olacaktır; sanata da saldırabilmek için.

Yaşamda her şeyden ve özelikle bilimden hemen bir fayda, daha doğrusu üretime, kâra yönelik bir şey bekleme düşüncesi, yani faydacılık (pragmatizm), hiç de yeni değil. Kökeni Epikür’e gitse de, 18. yüzyılda Bentham, sonrasında ise William James’in popülarize ettiği söylenebilir. Sonrası mı? Bence fırsatçılıkla (oportünizm) kesişmesidir ki bu tartışma bu sütunun ötesinde olmalıdır.

Herhangi bir etkinlikten ama özellikle bilimden hemen somut yarar beklemek, anlamsız ve anlamsız olduğu kadar da boşuna bir umuttur. Bilimsel bir gelişme, örneğin yeni bir molekülün keşfi, her zaman o an için somut bir fayda getirmeyebilir. Ancak daha sonraki gelişmelerle birlikte bunun üzerinde koskoca bir sanayi yükselebilir. Günümüzde kimya alanındaki hemen hemen tüm gelişmeler bu duruma örnektir.

Fizikte tek başına bir fayda getirmeyen buluşlar günümüzde uzay araştırmalarının temelini oluşturmuştur. O zaman da “uzay araştırmaları ne işe yarıyor?” sorusu sorulabilir. Sadece evreni daha iyi kavramanın yararı olup olmadığı konusunu bir kenara bırakırsak, faydalı olma sorunsalı “kime faydalı?” sorusu halini alır.

Örneğin genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO). GDO’lar bugün insan sağlığı açısından ciddi bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır. Aslında bu konudaki bilimsel gelişmeler azalan tarım alanlarına, insanlığın beslenme sorununa bir çare olarak görünmektedir. Ancak günümüzde bırakın topluma yararı, aksine tehlikedir. Diğer yandan az sayıda şirket GDO’lar üzerinden inanılmaz kârlar yapmaktadırlar. Bu durumda GDO’ın faydası kimedir?

Fizikteki gelişmelerin sonucunda bugün nükleer santrallar inşa edilmiştir. Ancak nükleer santrallar, yüksek kaza ve buna bağlı radyasyon yayma riskleri nedeniyle günümüzde insanlık için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Ölümlerin, kanserin, doğumsal anomalilerin en önemli nedenleri arasındadır, kaza olmasa bile çevreye radyasyon yaydığı bilinmektedir, atık sorunu henüz çözülmüş değildir vs. vs. Kısacası topluma zararlıdır. Ancak yine ciddi bir gelir kaynağıdır ve belirli çevrelere korkunç kâr sağlamaktadır. Nükleer santrallar kime faydalıdır? Artık soruyu daha doğru sormak gerek: kime değil hangi sınıfa yararlıdır?

Benzer biçimde inşaat mühendisliğindeki gelişmeler insanlığın barınma sorununu çözmemekte, dahası artırmaktadır. Mao Zedung’un sözleriyle, “bilimin sınıfsal karakteri yoktur, bilimi kullanan kişiler ona sınıfsal karakterini verir”. Bilimin ve bilginin faydası bu bağlamda değerlendirilmelidir.

***

Nereden nereye, kurbağanın sindirim sisteminden Mao Zedung’a. Soru doğru sorulmalı.