Evvel zaman

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Geçen ay içerisinde Ercan Kesal’ın yeni kitabı Evvel Zaman’ı okudum. Sanırım Kesal’ı tanıyorsunuzdur; yazar, senarist, şair, oyuncu, hekim, uygulamalı psikoloji uzmanı, bir süre sonra sosyal antropoloji doktoru olacak… Bunlar sadece benim bildiklerim. Bir çırpıda sayması bile zor.

Kendisi kitabını şöyle tanımlıyor: "Elinizdeki kitap, bir film güncesidir. Bir Zamanlar Anadolu'da filminin hikâyesini konuşmaya başladığımız günden setin sona erdiği güne kadar tüm yaşadıklarımı, gözlemlerimi ve duygularımı yazdığım notlardan oluşmaktadır. Filmin senaristlerinden biri olarak, bir film senaryosunun nasıl başlayıp değişerek evrildiğini ve yönetmen için nasıl bir kılavuz haline dönüştüğünü de göstermeye çalıştığım özgün bir yol hikâyesidir."

Evvel Zaman’ı okuduktan sonra filmi bir kez daha izleme gereksinimi duydum çünkü okuyunca, bazı oyuncuların seçimi nasıl oldu, bazı sahneler neden o şekilde çekildi,  gibi kafamdaki birçok sorunun yanıtını buldum. Dahası, aklıma gelmeyen kimi sorulara yanıt aldığım gibi, Bergman, ama özelikle Tarkovski çağrışımlarının temelini de öğrenmiş oldum.

Şimdi diyeceksiniz ki, “bilim sayfalarında sinema/edebiyat yazısının ne anlamı var?”. Açıklayayım.

Evvel Zaman’ı okurken aklıma araştırma defterleri konusu geldi. Biliyorsunuz, araştırma defterleri her çalışmada tutulması gereken ama genellikle ihmal edilen, unutulan bir zorunluluk. Bu defterlere çalışmanın başlangıcından sonuna kadar tüm gelişmelerin kaydedilmesi gerekiyor. Başlangıç derken, iki araştırmacı aralarında sohbet ederken, eğer bir çalışma yapma düşüncesi oluşursa, hemen defter açılmalı, yani başlangıç, fikir daha oluşmadan, henüz ipuçları varken, çalışma yapma olasılığının ortaya çıktığı anı kastediyorum.

Bilimciler bu işi ihmal etseler de, Ercan Kesal böyle yapmamış ve filmin günlüğünü oluşturmuş. Çok da iyi yapmış, örnek alınması açısından. Özelikle, bazı günler yazdığı, “bugün öğrendiklerim” listesi çok öğretici.

Gelelim tekrar araştırma defteri konusuna. Yine bu sütunlarda yazdığım “Her Bilim İnsanı Anılarını Yazmalı”da vurgulamaya çalıştığım gibi, sürecin kendisi asla çalışma sonucunda ortaya çıkan makaleden anlaşılamaz, anılara veya araştırma defterine bakmak gerekir. Hatalar, düş kırıklıkları, kısacası insani ve dolayısıyla öğretici olan her şey buradadır. Çalışmaların nasıl yapıldığını gösteren en önemli belgeler bu defterlerdir.

Araştırma defterlerine tüm veriler ve deney, hatta öyküleriyle beraber kaydedilmeli ve sayfa altları her toplantı, deney vs. sonunda imzalanmalıdır. Fotoğraf ve çizimlerle desteklense daha da iyi olur. Önemli bir nokta da, hatalar silinmemeli, üstleri okumayı engellemeyecek şekilde çizilmelidir. Elbette günümüzde defter biraz eski kaçabilir, yerine elektronik kayıt kullanılabilir ama ben hala defteri tercih ediyorum.

Bu tip kayıtlara geriye dönüp bakıldığında nerede hata yapıldığı, nerede gereksiz zaman yitirildiği anlaşılabilir. Bir buluşun yapıldığını gösteren önemli bir kanıttır da aynı zamanda. Bunların yanı sıra bilimsel yolsuzluklar karşısında da önemli bir önlemdir; günü gününe tutulan bir defter sonrası verilerle oynamak çok kolay olmaz. Ayrıca, defterler incelendiğinde kimin ne kadar katkıda bulunduğu anlaşılacağı için isim sırası tartışmalarına karşı da bir önlemdir.

Son sözü yine Ercan Kesal’a bırakalım: “Unutmak ihanettir”.


1 Ercan Kesal, Evvel Zaman. İthaki, 2014.

2 http://bilimsol.org/bilimsol/blog/bilimin-izleri/her-bilim-insani-anilar...