Diyalektiksiz materyalizm

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Bu köşede bilimde yöntem sorunu üzerine çokça yazı yazdım. Doğal olarak diyalektiğin çeşitli yönlerini bilim açısından gözden geçirdim. Sanırım eksik kalan tek nokta diyalektiksiz materyalizmin olup olamayacağı sorunsalı oldu.  Pozitivizmle aramızdaki esas farkı belirlemede de bunun çok önemli olduğu kanısındayım.

Doğrudan söylemekte yarar var: diyalektik olmaksızın materyalizm sadece ve sadece dürüstlük ve teknik olarak da veri toplayıcılığından öteye gitmez. Evet, veri toplamak da bilime katkıdır ama sadece katkıdır; gerçek ilerleme derlenen verilerin kuramlaştırılmasıyla olur. İş sadece veri toplamak veya gözlemle olabilseydi bilim entelektüel özelliğini büyük ölçüde yitirmiş olurdu.

Kuramlaştırma için ise soyutlama gerekir. Soyutlamanın anlam kazanması için ise diyalektik yöntem gerek ve şarttır. “Soyutlama bütün bilimlerin zorunlu olarak kullandığı bir araçtır; incelenen karmaşık bütünün içinden neyin soyutlanacağını bilim adamının perspektifi ve bilim namusu belirler. Bilimlerin gelişmesinin bir aşamasında varılan bilginin düzeyi bilim adamının perspektifini ve (bilim) namusunu zorlar. Perspektifi konjonktürel olarak gerici sınıflardan kaynaklanan bilim adamları bilim namusundan vazgeçmekle susmak arasında seçim yapmak zorundadır: Birinciye örnek Malthus ise, ikinciye örnek Ricardo’dur. Malthus’un nüfus teorisi, gelişmeyi ve bilinçli müdahaleyi dışlar; geriye bir tek şey kalır, proletaryaya “çoğalmayın!” demek. Ricardo ise emek-değer kuramını ancak burjuva düşüncesinin geliştirebileceği yere kadar geliştirebilmiş ve orada bırakmıştır”1

Fen bilimlerinde bunun örneğini göstermek çok kolaydır. Bu alandaki bilimsel dergilerdeki, özellikle tıbbi dergilerdeki,  makalelerin neredeyse tümü verilerini sunar. Ve birinin bunları kuramlaştırması beklenir.  “Gerçekten de, bugün artık, biyolojik sistemleri ve süreçleri, mekanik yasalara indirgemek söz konusu olamaz. Ne ki, bu geleneksel terimi biz yine tutuyoruz; diyalektiğe yer vermemek, fenomenleri metafiziksel bir yolla “yakınlaştırmak” ve dolayısıyla nitel özgüllüklerin yitirilmesine yol açmak demektir”.2 “Mekanist yaklaşım madde kavramını, var olan her şeyin “basit” başlangıç öğelerine ya da yağılarına indirgemek istiyor ki, bu da onun kusurlarından biridir; çünkü böylece dünyanın maddi birliği ilkesi, “bir tek maddi yapısı” olduğu fikriyle karışıyor”2

Sosyal bilimlerde de durum bu derece belirgin olmasa da çok farklı değildir. Örneğin güncelliğini hiç yitirmeyen Ermeni soykırımı sorununu ele alalım: tek tek cinayet öyküleri veya küçük birimlerdeki nüfus değişimleri sadece veridir ve soykırım vardır veya yoktur yargısına götürmez. Bu yargıya varabilmek için yok edilen Ermeni nüfusa ait olan sermayenin nasıl dönüştürüldüğü veya dönüştürülmeye çalışıldığı ortaya konmalıdır. Eğer bu yapılmazsa  “kötü insanlar diğerlerini öldürdü” den öteye bir sonuca varılamaz ve bunun da bilimle uzaktan yakından bir ilintisi yoktur.

Marksist bakış açısı ve yöntemi tam da bu noktada girer devreye. Marks’ın yaptığı, herkesin çözüm gördüğü yerde sorun görerek başlamasıydı. İşte bu diyalektiğin materyalizme eklemlenmesinin en somut ifadesi ve bilimsel yöntemin ta kendisidir. Marks’ın yöntemi şöyle de özetlenebilir: ele alınan nesne yani toplum, ilk önce tüm karmaşıklığıyla ve her yönüyle incelenir, verileri toplanır; sonra bütün bu karmaşıklık içinden belirleyici ana ilişki (üretim) soyutlanır ve bunun etrafında tüm toplum yeniden inşa edilir. Bu, düşüncedeki somuttur; karmaşık değil, çeşitli ve düzenli bir bütündür. Bu soyutlamanın amacı somut toplumu anlamak ve değiştirmektir. Tıpkı başlangıç noktası gibi bitiş noktası da pratiktir. Ama bu kez bilinçli bir dönüştürmeye yönelik pratik.1

 

1 Çan A, Ekinli İ. Marksist yöntem üzerine. Gelenek 23. Sayı, Ocak 1989

2 Frolov IT. Biyolojide diyalektik yöntem.2. Baskı, Dönüşüm, 1998