Bilim Sol'dur

İzge Günal

Blog: Bilimin İzleri

Bilim özü itibariyle sol bir uğraştır; toplumsal ilerlemenin bilimsel gelişmeyle koşut olduğunun anımsanması bile bu yargının doğruluğunun dolaysız kanıtıdır. El değirmeni, yel değirmeni, buhar değirmeni dizgesinin köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum sıralamasına denk gelmesi klasik ama tam da yerine oturan bir örnektir. Hatta denilebilir ki, toplumsal değişim için gerekli ve zorunlu koşulları bilimsel ilerlemeler sağlamıştır. Sağ hep var olan düzenin korunmasını, sol da ileriye gitmesini hedefler. Yani en genel bakışla bile sol hep bilimden yanadır.

İkincisi ise mikro düzeydedir. Şimdi bir bilimsel çalışma nasıl yapılır onu anımsayalım. Hangi alanda oluşa olsun, bir bilimsel çalışmanın temelde birkaç aşaması vardır. Bunlar, öncelikle o tarihte geçerli olan ve çoğunluğun doğruluğundan şüphe etmediği bir düşünce ya da bilginin geçerliliğinden şüphe etmek, sonra bu düşüncesini kanıtlamak için düzgün bir deney planı yapmak, ardından bu deneyi gerçekleştirip eski bilginin yanlışlığını kanıtlamak ve en sonunda da yeni durumu diğer insanlarla paylaşmaktır. Bu sürece dikkatle bakılırsa, kabaca bir devrimi özetlediği görülecektir: her gerçek bilimsel çalışma küçük bir devrimdir aslında. Gerçekten de biyografileri yazılmış Nobel ödüllü bilimcilere bakıldığında önemli kısmının ülkelerinin radikal partilerine üye oldukları veya bu partilerin yakınında oldukları görülür. Zaten bilimin çok küçük bir parçasını sorgulayan bir kişinin dünyayı, ülkesini, günlük yaşamı sorgulamaması beklenemez. Bu açıdan bakıldığında da bilim sol, hatta “aşırı” sol bir eylem sayılabilir.

Türkiye’de solun çok uzun süre bu alana ilgisiz kaldığı söylenebilir. Mustafa Suphi’lerden beri hemen her konuda ciddi bir birikim oluşmasına karşın, bilim ve bununla doğrudan ilişkili (örneğin üniversite) konular solun teorik üretim alanının dışında kalmıştır. Alan, Mümtaz Turhan, Yaşar Karayalçın gibi sağcı düşünürlere terk edilmiştir.

Diğer yandan, ilginçtir, Türkiye’nin ilk resmi bilim politikası 1984 yılında, 12 Eylül hükümetlerince yapılmıştır. Öncesinde hükümet programları, 1960 sonrasında ise beş yıllık kalkınma planlarında yer alan kısa paragraflarla bu iş idare ediliyordu. 1960 sonrasında ve özellikle TÜBİTAK’ın kurulması sonrası bilim politikası gereksinimi belirgin bir biçimde hissedilmeye başlamıştı. 1984 yılında oluşturulan metin dikkatle incelendiğinde, ayaklarının yere basmadığı, dahası Türkiye ile bir ilgisi olmadığı görülür; ülke ismini kapatsanız, kimse nereye ait olduğunu anlayamaz bile. Ne kadar Türkiyeli ise, o kadar Belçikalı veya Nijeryalıdır.

Tekrar sola dönecek olursak, Ender Helvacıoğlu’nun önce Bilim ve Ütopya, sonraları ise Bilim ve Gelecek ismiyle sürdürdüğü dergi çalışmasının bilimin sol bir uğraş olduğunu göstermede önemli bir adım olduğu söylenebilir. Sonrasında bilimsoL ve diğer bazı siteler, Bilim Üzerine Marksist Tartışmalar Sempozyumları ciddi katkılar sağlamış olsa da daha alınacak çok yol vardır.    

Hiçbir alanı boş bırakmamak gerekir. Hele bilim gibi özü itibariyle sol olan bir alanı asla.