Venezuela’da parlamento seçimlerinin ardından

Venezuela’da geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin sonuçları, Bolivarcı devrimin geleceği açısından önemsenmesi gereken bazı ipuçları barındırıyor. Seçim sonuçları Bolivarcı hareket açısından kuşkusuz yeni bir zafere işaret etmekle birlikte, devrimci süreçte sıçrama yaratma zorunluluğunun yakıcı hale gelmekte olduğunu da gösteriyor.

Seçim sonuçlarına ilişkin genel tablo
Venezuela’da geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde Bolivarcı devrimi temsil eden PSUV (Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi) - PCV (Venezuela Komünist Partisi) koalisyonu 98 sandalye elde ederken, muhalefet 65 sandalye kazandı. (1) Böylece Chávez hükümetinin parlamentoda elde etmeyi umduğu üçte ikilik çoğunluk hedefinin gerisinde kalınarak yaklaşık yüzde 60 oranında bir parlamento üstünlüğü sağlanmış oldu.

PSUV-PCV koalisyonu toplam oyların yüzde 50,5’ini alırken, muhalefet yüzde 49,5 oranında oy elde etti. (2) Toplam oy oranındaki bu sınırlı farka karşın elde edilen parlamento çoğunluğunu açıklayan en önemli faktör, Bolivarcı devrim hareketinin milletvekili çıkardığı eyaletlerin sayıca fazla olmakla birlikte nüfusça küçük eyaletler olmaları. PSUV-PCV koalisyonu bu oranlarla 24 eyaletin 17’sinde muhalefete üstünlük sağlamış oldu. (3)

Sorunsuz geçen seçimlere katılım oranı yüzde 66,45 düzeyinde gerçekleşti. Bu oran yalnızca Venezuela’da değil, başkanlık sistemiyle yönetilen herhangi bir ülkede yapılan parlamento seçimleri için hayli yüksek bir katılım düzeyini ifade ediyor.

Seçim sonuçları ne anlatıyor?
Seçimin kuşkusuz en önemli sonuçlarından birini, muhalefetin uzun bir aradan sonra yeniden parlamentoya dönmesi oluşturuyor. 2005 yılındaki parlamento seçimlerinden çekilen muhalefet o zamandan bu yana parlamentoda temsil edilmiyordu. Beş yıl önce yapılan bu “tercihin” gerisinde yatan esas neden, muhalefetin kendi içindeki çıkar çatışmaları yüzünden belirli bir odak etrafında örgütlenmeyi başaramamış olmasıydı. Parlamento dışında kalan muhalefet, ülkede demokrasinin değil Chávez diktatörlüğünün hüküm sürdüğü propagandasıyla durumdan kendi adına avantaj türetme girişiminde bulunmayı ihmal etmedi. Muhalefetin parlamentoya dönmesinin bu silahı elinden alacağına inananlar mevcut olsa da, karşıdevrimci retorikte herhangi bir yumuşama olmasını beklemek için şimdilik bir neden yok.

Aksine, seçimlerden oldukça yüksek bir moralle çıkan muhalefetin devrimci inisiyatifi baltalama ve 2012 yılında gerçekleşecek devlet başkanlığı seçimlerinde Chávez’i devirme hevesiyle saldırgan tutumunu tırmandıracağından kuşku duymamak lâzım.

Seçim sonuçlarının Chávez hareketi açısından ne ifade ettiğine gelince, öncelikle imza atılan tarihsel başarının altı çizilmeli. 2007 yılındaki anayasa referandumunu dışarıda tutacak olursak, 1998 yılından bu yana elde edilen seçim zaferleri silsilesine eklenen bu yeni halkayla Chávez, yalnızca Latin Amerika’da değil, tüm kapitalist dünyada eşi olmayan bir halk desteğine sahip olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldu. Parlamentoda elde edilen bariz üstünlük bu bakımdan kıymetli bir moral kaynağı olmanın yanı sıra Bolivarcı devrimin ilerletilmesi yönünde kritik olanaklar sunması açısından da değerli.

Olumsuz göstergeler
Bununla birlikte, seçim sonuçlarının Bolivarcı hareket açısından tehlike çanları demesek de kimi yönlerden uyarı çanları çaldığını belirtmek gerekiyor. Burada kast edilen sorun, üzerinde fazlasıyla durulan parlamentoda üçte ikilik çoğunluğun yakalanamamış olmasından ibaret değil. Üçte ikilik çoğunluk Chávez’e kanun hükmünde kararnameler yoluyla daha fazla yasal düzenleme yapma yetkisi tanıyacaktı. Ancak yasama faaliyetine atfedilen bu önem biraz abartılı. Chávez hükümetinin şimdiye kadar uygulamaya soktuğu reformların kapsamını ve etkisini belirleyen temel unsurun yasama alanındaki kısıtlar olmadığı açık. Örnek vermek gerekirse, rakamlar, Bolivarcı hareketin temsilcilerinin parlamentoda üçte ikiden fazla üstünlüğe sahip olduğu son beş yıl boyunca devletleştirilen sanayinin değerinin, petrol sanayii dışında, GSYİH’nin yüzde 8’inden az olduğunu gösteriyor. Weisbrot’un da işaret ettiği üzere, Venezuela’daki kamu sektörünün toplam ekonomi içindeki payı örneğin Fransa’ya göre bile hayli geri düzeyde. (4) Bu anlamda üçte iki parlamento çoğunluğunun sosyalizme giden yolda sihirli değnek olmadığı ortada.

Seçim sonuçları, Bolivarcı devrim sürecine yönelik toplumsal desteğin barındırdığı hassasiyetler açısından bazı ipuçları sunuyor.

Her şeyden önce, son seçimlerde elde edilen başarıya ve bu başarının beraberinde getirdiği kritik olanaklara karşın son yıllarda Bolivarcı devrim sürecine yönelik halk desteğinin en azından sandık başında bir ölçüde gerileme eğilimine girdiğini tespit etmek gerekiyor.

Bolivarcı devrimin aldığı oy desteği açısından geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan tablo şöyle özetlenebilir: Kasım 2008’de gerçekleşen belediye ve valilik seçimlerinde Bolivarcı hareket yüzde 58’e karşı yüzde 42 ile üstünlük kurmuşken 2009 yılında gerçekleşen anayasa değişikliği referandumunda söz konusu üstünlük yüzde 54’e karşı yüzde 46 oranlarıyla belirli bir gerileme gösterdi. (5) Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen seçimlerde ise hükümetin ve muhalefetin oy oranlarının daha da yakınsadığını görmüş olduk.

Son bir karşılaştırma 2006 yılının Aralık ayında gerçekleştirilen başkanlık seçimlerinde elde edilen oy sayısı ile bu son parlamento seçimlerinde alınan oy sayısı üzerinden yapılabilir: İlkinde Chávez yaklaşık 7.300.000 oy alırken, ikincisinde PSUV-PCV’nin aldığı toplam oy sayısı 5.200.000 civarında kaldı. (6) Aradaki iki milyonluk kaybın, ilkinde karizmatik bir lider olarak bizzat Chávez’in oylanıyor olmasıyla açıklanabilmesi on iki yıllık devrim sürecinin ardından o kadar da mümkün görülmemeli. Devrimci sürecin önemli görevlerinden birinin başlangıçta karizmatik lider etrafında mobilize olan toplumsal kesimleri zaman içinde örgütlü saflara bağlamak olduğu ve PSUV’un da bizatihi bu misyonla kurulduğu dikkate alındığında, kimilerince mazeret olarak kabul edilen bu ayrımın kendisi bir tür başarısızlığa işaret ediyor.

Hoşnutsuzluğun nedenleri
Seçim sonuçlarına eyalet düzeyinde daha yakından bakıldığında devrimci sürece verilen desteğin uğradığı erozyonun sebeplerine ilişkin bazı ipuçları yakalamak mümkün. Örneğin, Anzoátegui eyaleti... Valinin hükümetten olduğu ve uzun süredir seçim başarılarına imza atılan bu eyalette muhalefet 5, PSUV-PCV koalisyonu ise yalnızca 1 sandalye kazandı. (7) Seçimlerden birkaç gün önce gerçekleşen ulusal işçi zirvesinde bu eyaletteki otomotiv sektöründen gelen işçi temsilcileri, Mitsubishi, Vivex, Macusa ve benzeri çok uluslu şirketlerle yaşadıkları anlaşmazlıklarda PSUV üyesi valinin takındığı sermaye yanlısı tutumdan ve Çalışma Bakanlığı’nın kendilerine yönelik ilgisizliğinden yakınmışlardı. (8)

Venezuela’da uygulamaya sokulan reformların devlet aygıtınca desteklenmemesi, işçi inisiyatiflerinin kadükleştirilmesi, kamu yönetimindeki verimsizlikler ve halkın gözünde “bolivarcı burjuvazinin” varlığını teyit eden yolsuzluklar, devrimin toplumsal tabanında ciddi bir hoşnutsuzluğun birikmesine yol açmış durumda. Venezuela’daki devrim sürecini analiz eden aydın ve yazarlar, PSUV aktivistleri ve hatta bizzat Chávez tarafından defalarca işaret edilen bu sorunların uzun vadede yarattığı moral bozucu etkinin seçimlere giderek daha büyük ölçüde yansımaması beklenemez.

Bütün bunlara ek olarak geçtiğimiz yıl Venezuela ekonomisinde yaşanan daralma, gıda fiyatlarında yaşanan yüksek enflasyon ve enerji alanındaki kesintiler de halkın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen unsurlar oldu. Ancak bu gelişmeler emekçi sınıflar nezdinde Bolivarcı liderliğin elini kolunu bağlayan mazeretler olarak algılanmaktan ziyade devrimci süreçle ilgili hayal kırıklığını derinleştiriyor. Zira Venezuela halkı yaşanan istikrarsızlığın kapitalist sınıfın aç gözlülüğünden kaynaklandığına ve sorunların ancak sosyalizmle üstesinden gelinebileceğine ilişkin çok şey işitti Chávez iktidarından. On iki yılı bulan zorlu mücadele sürecinin ardından sermaye sınıfının elinin hala bu denli güçlü olması, yaşanan hayal kırıklığının en önemli sebebi.

Kapitalist toplumlarda seçim sonuçlarından çıkartılabilecek derslerin kesin sınırları olmakla birlikte devrimci bir dönüşüm yaşama iddiasındaki Venezuela’da emekçi sınıfların devrimci sürece olan angajmanları ile seçimlerde dışavurdukları eğilim arasında daha açıklayıcı bir ilişkinin mevcut olduğu varsayılmalı. Böyle bakıldığında, geçtiğimiz pazar günü elde edilen seçim sonuçlarının, Bolivarcı devrim sürecinde son birkaç yıldır daha da yakıcı biçimde hissedilen sıçrama ihtiyacına işaret ettiği söylenebilir. Chávez iktidarının bu yeni parlamento dönemini söz konusu sıçramaya hizmet edecek doğrultuda daha verimli kullanması mümkündür ve bizlerin de umudu bu yöndedir.

Nahide Özkan

(1) Arturo Rosales, “Snatching defeat from the jaws of victory - Venezuelan Parliamentary Elections 2010”, http://venezuelanalysis.com/analysis/5677.
(2) Arturo Rosales, agy.
(3) Arturo Rosales, agy.
(4) Mark Weisbrot, “Venezuela: this was about participating”, http://venezuelanalysis.com/analysis/5670.
(5) Patrick Larsen, “Venezuela: socialist party wins majority, but opposition is gaining ground”, http://venezuelanalysis.com/analysis/5671.
(6) Atilio A. Boron, “Venezuela: lecciones del 26-S”, http://www.rebelion.org/noticia.php?id=113891.
(7) Patrick Larsen, agy.
(8) Steven Mather, “Two day worker summit expresses content and discontent”, http://venezuelanalysis.com/analysis/5676.