Şili’deki öğrenci hareketinin önemi

Şili’deki öğrenci hareketleri geçtiğimiz Mayıs ayında başladı. Ülke çapındaki protesto gösterilerinde temel talep, hükümet tarafından yeni bir eğitim programının benimsenmesi oldu. Orta öğretimde devletin varlığının artması ve yüksek öğretimin ücretsiz olması talepleri savunuldu.

Şu anda Şili’de orta öğretim gören öğrencilerin yalnızca yüzde 45’i devlet okullarında okuyor. Üniversitelerin çoğu da özel üniversite konumunda. Pinochet döneminin sona ermesinden bu yana, yani 1989’dan bu yana ülkede yeni kamu üniversitesi açılmadı. Elbette buna karşılık yirmi yılı aşkın sürede üniversite çağındaki öğrenci sayısı arttı ve bunların çoğu özel üniversitelere yönelmek zorunda kaldılar.

Ancak yola çıkışı itibariyle eğitim düzenini hedef alan gösteriler zaman içerisinde başka başlıkları ve genel olarak da ülkedeki derin toplumsal eşitsizliği ve kapitalist düzeni hedef alır oldu.
Mayıs ayında başlamakla birlikte, gösterilerin 2006’da yine Şili’de yaşanan öğrenci gösterilerinden esinlendiğini söylemek mümkün. Ayrıca öğrenci gösterileri, başladığı dönemde güncel olan başka protesto gösterilerinden de enerji aldı. O dönemde Şilili köylüler, büyük bir baraj projesi olan HidroAysén’e karşı mücadele ediyorlardı. Ve Magallanes ilinde de doğal gaz fiyatlarına karşı gösteriler yapılıyordu. Elbette kapitalist medyanın bir bölümü gösterileri Arap Baharı ya da İspanya’da saman alevi gibi parlayıp sönen 15-M Hareketi’nden de esinlendiğini söylemeye kalktılar. Ancak Şili’deki hareketin çok açık bir sol karakteri var ve kendiliğinden boyutunun yanında başta Şili Komünist Partisi olmak üzere sol öznelerin müdahalesinin etkisi de görülüyor.

Protesto gösterilerinin ortaya çıkışı, dönemin Eğitim Bakanı Joaquín Lavín’in bir açıklaması ile oldu. Lavin, devletin özel üniversitelere verdiği mali desteği artıracağını açıkladı. Lavín’in kendisinin de bir özel üniversite ile akçeli bir ilişkisi olduğu söyleniyordu.

Daha sonra okul işgalleri başladı. 30 Haziran’da katılımcı sayısının 100 bin ile 200 bin arasında değiştiği çok büyük bir gösteri düzenlendi. 4 Ağustos’taki gösterilerde polis, o güne kadarki en şiddetli müdahaleyi yaptı. 900’e yakın öğrenci gözaltına alındı.

Hükümetin protestolara ilk yanıtı Temmuz ayında geldi. Yeni bir eğitim bütçesi önerdi hükümet ve yapılan bir kabine değişikliğinde Joaquín Lavín eğitim bakanlığından alındı. 1 Ağustos’ta açıklanan ikinci hükümet önerisi öğrenciler tarafından reddedildi. Bu öneri, öğrencilerin taleplerinin bir bölümünü karşılıyordu. Ancak eğitimde kârın yasaklanmaması, yüksek öğretime herkesin eşit bir şekilde erişme hakkının verilmemesi ve gerektiği kadar açık bir öneri olmaması nedeniyle öğrenciler tarafından reddedildi. Devletin öğrencilere verdiği öğrenim kredilerinin faizlerinin azaltılmasına yönelik bir başka hükümet önerisi oldu, bu da öğrenciler tarafından yetersiz bulunarak reddedildi. Yüz binlerce insanın katıldığı gösteriler yapıldı bu öneriye de yanıt olarak. 31 Ağustos’ta senato, kâr amacı güden eğitim kurumlarına doğrudan ya da dolaylı olarak devlet desteği verilmesini yasaklayan bir karar aldı.

Gösteriler halen devam ediyor, kitleselliklerinden bir şey kaybetmiş değiller. Liselerin ve üniversitelerin bir bölümünde işgaller devam ediyor. Ama daha da önemlisi, öğrenci hareketi, diğer toplumsal kesimlerin de hareketlenmesini sağladı. Örneğin, 14 Temmuz’da grevdeki ,maden işçileri ile birlikte yapıldı gösteriler. 24-25 Ağustos’ta Şili İşçilerinin Birleşik Merkezi’nin öncülüğünde ülkede genel greve gidildi. Yarım milyonun üzerinde insan, yapılan gösterilere katıldı.
Ekim ayında öğrencilerle hükümet arasında doğrudan görüşmeler yapılmaya başlandı. Görüşmelerde hükümeti, Levín’in yerine eğitim bakanlığına atanmış olan Felipe Bulnes temsil etti. Ancak öğrenciler 5 Ekim’de görüşmelerden çekildiklerini açıkladılar. Hükümetin masaya sadece, Temmuz ayında ortaya attığı öneriyi sadece biraz daha geliştirerek koyduğunu belirttiler ve bunu provokasyon olarak adlandırdılar. Başından beri öğrencilerin en önde gelen önderi olan Şili Komünist Gençliği üyesi Camila Vallejo, görüşmelerin hükümet tarafından kesildiğini, hükümetin siyasi irade sahibi olmadığını, ülkedeki çoğunluğun taleplerini karşılama kapasitesine sahip olmadığını vurguladı. Bir başka öğrenci önderi, David Urrea, hareketin radikalleşmesi ve zor zamanlara hazırlanması gerektiğini söyledi.

Öte yandan hükümet sözcüsü Andrés Chadwick, öğrenci hareketi içindeki uç grupları suçladı ve görüşmelerin kesilmesine neden olduklarını belirtti. Bu yorum, elbette öğrenci hareketini bölmeyi hedefleyen bir düşüncenin ürünü... Hükümet protesto gösterilerinin başından beri, öğrenci hareketini bölmeye çalışıyor. Daha radikal grupların öne çıkmasını ve gösterileri kör ve amaçsız şiddet eylemleriyle amacından saptırmasını sağlamaya çalışıyor. Hatta bunun için fiili provokasyon yöntemlerine başvurmaktan da geri durmuyor. Provokasyonlardan Şili Komünist Partisi de nasibini aldı. 12 Eylül’de, yani 1973’te Pinochet önderliğinde yaşanan ve devrimci Halk Birliği destekli hükümeti deviren askeri darbenin yıldönümünde 30 kişilik bir provokatör grubu Partinin merkez binasına saldırarak zarar verdiler. 4 Ağustos’ta polis de aynı binaya girmeye çalışmıştı. Kısacası hükümet, sağcı bir iktidardan beklenebilecek bütün yöntemleri deneyerek toplumsal hareketliliği bölmeye ve sindirmeye çalışıyor.

Ancak şu ana kadar bunda pek de başarılı olamadılar. Şili’deki hareketliliğin önemi ve başarısı da burada kendisini gösteriyor. Öncelikle, hareketin sürekliliği sağlanmış durumda. Yalnızca öğrenci hareketi olmaktan çıkarak başka toplumsal kesimlerin desteği ve doğrudan katılımı sağlandı, başka hareketlerle bütünleşilebildi. İşçilerin genel grevine esin kaynağı oldu öğrenciler. Eğitimciler hareketlendi sadece gösterilere katılmakla kalmadılar, kısa bir süre önce 1,5 milyonun üzerinde insanın katıldığı bir halk oylaması düzenlediler. Burada halkın çok büyük bir bölümü öğrencilerin taleplerini destekleyerek ülkedeki eğitim sisteminin değişmesi gerektiği yönünde oy kullandı. Öğrenciler, köylü ve yerli hareketleriyle rezonans sağladılar. HidroAysén baraj projesine karşı köylülerin verdiği mücadele öğrenci hareketiyle etkileşim içinde oldu, Mapuche yerli hareketi ile de benzer bir etkileşim yakalandı, özellikle Mapuche öğrenciler ve örgütleri üzerinden.
Bilindiği gibi 2010 yılında Şili’de yapılan başkanlık seçimlerinde Sebastian Piñera, sosyal demokrat aday karşısında seçimden galip çıkmıştı. Piñera, uzun bir süre sonra önemli bir Latin Amerika ülkesinde seçim kazanan ilk sağcı başkan olmuştu. Elbette bunu, ABD emperyalizminin büyük desteğini alarak yapabildi. Önceki sosyal demokrat iktidarın gerçek anlamda toplumcu bir siyaset gütmemesi Piñera’nın çok işine yaramıştı ve kısa sürede Piñera’nın popülaritesi yükselmişti. Öğrenci hareketinin en büyük başarılarından biri de Piñera’nın popülerliğine büyük darbe indirmesi oldu. Anketlere göre başkana destek Ağustos ayında yüzde 26-30 aralığına kadar düştü. Aynı anketlerde halkın yaklaşık yüzde 80’inin öğrencileri desteklediği ortaya çıktı.

Şili Latin Amerika’nın en önemli ülkelerinden biri ve toplumsal hareketliliğin geçmişi son derece zengin. Bu nedenle öğrencilerin öncülük ettiği ancak toplumun çeşitli kesimlerine yayılan hareketlilik kıta için büyük bir önem taşıyor. Sağın iktidarı bu hareketliliklerle sarsılıyor. Daha da önemlisi, hem şu anki hareketler için geçerli hem de gelecekteki olası bir sol iktidar için de geçerli olacak olan bir olgu var. Şili’deki hareket, diğer Latin Amerika ülkelerinde yaşanan, halkçı ve devrimci karakteri açısından önemli, ancak belirsizliklerle malul sosyalizan hareketlerden farklı bir karaktere sahip. Olası bir sol iktidar da bu nedenle yine daha farklı bir karaktere sahip olacaktır. Bu nedenle, Şili’yi yakından izlemeye devam etmek gerekiyor.

Murat Akad