Nazım Hikmet’in Küba’yı seyahatinin 50. yılında Kuşkular ya da sırlar

Küba’nın eski Türkiye büyükelçisi Ernesto Gómez Abascal’ın Nazım Hikmet’in Küba’yı ziyaretinin 50. yıldönümünde ziyareti farklı boyutları ile ele alan, Bizim Amerika için kaleme aldığı yazısını ilginize sunuyoruz.

Mavi gözlü devin Küba seyahatini bazıları hala hatırlar. Havana’ya devrimci hükümetin davetlisi olarak 13 Mayıs 1961’de geldi ve Küba Halklarla Dostluk Enstitüsü (ICAP) ve ikisi de “Sürgünün Zor Zanaatı”nı yaşarken Avrupa’da tanıdığı dostu, Kübalı şair Nicolás Guillén tarafından ağırlandı.

Bu tarihi ziyaretin izlenimlerini, katıksız bir devrimci coşku içindeki bir halka dair bakışını şiirsel bir tonda, ustalıkla tarif ettiği “Havana Ropörtajı” isimli şiirinde topladı. Bu şiirde, devrimci şairin bu ziyaretten nasıl keyif aldığı açıkça görülebilir: “ve ben her gün biraz daha gencim Havana’da” der ve şiiri o dönemin çok popüler ve anlamlı ezgisiyle bitirir: “Somos socialistas, p´alante, p´alante*”.

Küba’ya gelişinden sadece birkaç gün önce, 16 Nisan’da, CIA tarafından bombalanan Küba havaalanlarında şehit olanların cenaze töreninde Fidel Devrimin sosyalist karakterini ilan etmiştir. Bir gün sonra ise paralı askeri birlikler Domuzlar Körfezi çıkarmasını gerçekleştirmiş ve ordu ve ulusal milisler tarafından kahramanca bir çarpışma ile 66 saatte yenilgiye uğratılmıştır.

Nazım’ın Küba’da karşılaştığı şey, hala, Devrimin lideri Fidel’in ifade ettiği şekliyle “yanki emperyalizminin Amerika kıtasındaki ilk büyük askeri yenilgisi”ni kutlamakta olan ama aynı zamanda da kendini gelecek saldırılarla yüzleşmeye hazırlayan, harekete geçmiş silahlı bir halktır. Nazım’ın Küba’da bulunduğu günler tarif edilmesi zor anlardır sınıf mücadelesi ve aynı şekilde ABD ile karşı karşıya geliş çok şiddetlidir ve bu olayların geniş bir uluslararası yansıması söz konusudur.

Sanatçılar ve aydınlar arasında çok canlı bir tartışma ortamı vardır emperyalist düşmanın, ve daima onun emrinde olan muhalefet ve ulusal oligarkların saldırıları devrimci sürecin radikalleşmesi ile karşılanmaktadır ve bu kültürel hayatta da ifadesini bulmaktadır. Nazım’ın ziyaretinden üç ay sonra, Ağustos’ta gerçekleşecek olan Birinci Ulusal Yazarlar ve Sanatçılar Kongresi’nin çağrıları birkaç ay önceden yapılmıştır. Daha önce, 16, 23 ve 30 Haziran tarihlerinde, Ulusal Kütüphanede, yurdun içinden geçmekte olduğu tarihi anda aydınların rolünü tartışmak üzere, Kumandan’ın ve başka yöneticilerin da katılımıyla önemli toplantılar gerçekleştirilmiştir. Fidel Castro, “Aydınlara Sözler” başlığıyla yayılan meşhur konuşmasını orada yapmıştır.

Nazım ziyareti sırasında tartışmalara katılma fırsatı bulmuştur. O günün basını 15 civarında aydınla buluşmasına yer vermiştir. Aynı zamanda, “Basın Önünde” isimli meşhur bir televizyon programına ve Ulusal Yazarlar ve Sanatçılar Kongresi Düzenleme Komitesi’nin onuruna verdiği bir kokteyle katılmıştır. Bu ve diğer etkinlikler, Nazım’ın sadece komünistlerle değil, neredeyse dönemin tüm Kübalı aydınlarıyla fikir alışverişinde bulunmasına olanak sağlamıştır. Bu buluşmalarda, komünist şairle karşılaşmasından itibaren fikirlerini netleştiren ve aydınların asli ve nihai sorumluluğunun halkın çıkarı olduğuna kanaat getirenlerin sayısı az değildir. Nazım, sadece fiziki görünümüyle değil, aynı zamanda fikirlerinin ideolojik boyutlarıyla da bir devdir: “Toplumsal devrim olmadan bir bağımsızlık savaşı hayali bir savaştır” ve “Küba Devrimi ulusal bağımsızlık ve ilerleme için mücadele eden bütün halkların bakması gereken bir aynadır” demiştir.

Nazım Haziran 1963’te Moskova’da öldüğünde Küba’ya ikinci bir seyahate hazırlandığı açıklanmıştı.

Kuşkular ya da sırlar

Fidel’le görüşme?
Nazım’ın Küba seyahatinin amacının, o sırada Nazım’ın da yönetiminde olduğu Dünya Barış Konseyi tarafından verilen Barış Ödülünü Fidel’e vermek olduğu söylenir ve yazılır. Ancak, dönemin Küba basınında bunun olduğuna dair kayıt bulunmamaktadır, aynı şekilde dönemin arşivlerinde de bu bilgiye rastlanmamaktadır. Ziyareti sırasında Türk şairle temasta bulunmuş olan birçok aydınla konuştum ve onlar da bu görüşmenin gerçekleştiğini hatırlamıyorlar. Bu görüşmenin gerçekleşmesi durumunda makul olacağı halde, Nazım da “Havana Ropörtajı”nda buna değinmemektedir ve sonradan yazdıklarında da böyle bir değini yoktur.

Ancak, bir Türk gazetesi bu buluşmanın gerçekleştiğini teyit etmektedir ve Küba’ya ziyareti sırasında konuştuğum Nazım’ın dostu Hıfzı Topuz, 1961’de Havana’dan dönüşünde Nazım’ı Paris’te ağırladığını, Nazım’ın kendisine Fidel’le buluşmasını anlattığını ve hatta Fidel’in kendisine hediye ettiği Havana purosunu ona hediye ettiğini ifade etmiştir.

Gerçekten bu buluşma oldu mu? Nazım Barış Ödülünü Fidel’e verdi mi? Belki Kübalı lider inanılmaz hafızasıyla bizi bu şüpheden kurtarabilir.

Bolivya’da katledilmeden önce yaralı olarak yakalandığında Che Guevara’nın sırt çantasında Nazım Hikmet’in bir şiir kitabı var mıydı?

Bu iddia da özellikle Türk yayınlarında ifade edilmektedir.

Che’nin eşi Aleida March tarafından yönetilen Che Guevara Çalışmaları Merkezinin uzmanlarıyla ve Aleida March’ın kendisiyle kişisel olarak görüştüm ve bana Che’nin yanındaki bütün dokümanların toparlanamadığını açıklasalar da bu iddiayı teyit edemediler. Che’nin en sevdiği bazı yazarların şiirlerini yazdığı meşhur “yeşil defter”de de Nazım’ın şiirleri bulunmamaktadır.

Ancak, Aralık 1956’da Granma çıkarması ile Küba’ya gelmeden çok önce Nazım’ın şiirlerini okumuş olduğu çok açıktır. O yılın Temmuz ayında Meksika’da Fidel’le birlikte tutuklu iken anne ve babasına yazdığı bir mektupta “Hikmet’in dediği gibi, bundan sonra ölümümü bir hüsran olarak görmem, yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim” der.

Devrimin zaferinden yıllar sonra, yurtdışında görevdeyken karısına seslenmek için Türk şairin sözcüklerini kullanır: “Birtanem” der ve bu ifadeyi “yaşlı Hikmet’ten ödünç aldım” diye açıklar. Aleida’ya yine “Birtanem” diye seslendiği bir diğer mektupta ekler “Bu aşk dolu tek mısrayı sevgimin gerçek boyutunu sana göstermek için gizlice Hikmet’in dolabından aldım”.
Mayıs 1961’de Nazım Küba’da iken Che, emperyalizmin Latin Amerika politikasını tüm gücüyle mahkûm edeceği, Uruguay, Punta del Este’de gerçekleştirilecek önemli bir toplantıya hazırlanmaktaydı. Muhtemelen bu sebeple o da Havana’da şairle karşılaşmadı.


Neden Nazım Küba’da, ve sanırım Türkiye’de de, kimseye baba tarafından dedesi, Osmanlı generali Hasan Enver Paşa’nın gözlemci olarak Küba’da bulunduğunu ve 1898’de Santiago de Cuba yakınlarında ABD kuvvetlerinin çıkarması sırasında yaralandığını söylememiştir?

Bu, İstanbul’da Nazım’ın akrabalarıyla da görüşerek açıklığa kavuşturmaya çalıştığım bir sır. Bir Türk profesörün yakın tarihlerde beni haberdar ettiği ve Osmanlı arşivlerinde bulunan şifreli mesajlarla teyit ettiğimiz bu olay, o tarihlere kadar Türkiye’de bilinmiyordu.

Nazım bazı şiirlerinde bir paşanın torunu olduğuna değinmekteydi. Sultan II. Abdülhamit’in yaveri olan Nazım’ın dedesi Temmuz 1898’de, William Rufus Shafter tarafından yönetilen ve Santiago de Cuba yakınlarında çıkarma yapan yanki birliklerine dahil olan yabancı askeri ataşe grubunun parçası olarak Küba’ya seyahat etti. California, Stanford Üniversitesinde arşivlenen ABD’li generalin anılarında, Türk askeri yetkilisine verdiği yanıta rastlanmaktadır “Size çarpışmaların ön cephelerine gelmenizi önermiyorum, çünkü orada yabancı gözlemciler için pek olumlu koşullar yok, ama ısrar ederseniz, yarın sabah sizi getirmesi için atlı bir elçi göndereceğim”.

Nazım’ın dedesinin 25 gün kadar sonra New York’tan İstanbul’a gönderdiği bir sonraki mesajda “Küba’da uğradığım ağır yaralanmadan toparlanarak ve kendimi oradaki korkunç durumdan kurtararak bu şehre ulaştım” diye bildirir.

Nazım bu kadar alakalı, o anda ziyaret etmekte olduğu Küba ile dedesini ilişkilendiren bu olayı bilmiyor muydu? Şairin bu olaydan ne Küba’da ne de Türkiye’de bahsettiğine dair haberler bulunmamaktadır. Bunu bilmiyor olması mümkündür, ama aynı zamanda, dedesinin gözlemci olarak da olsa 1898’de ülkemizi işgal eden yanki birliklerinin çıkarmasında yer aldığını söylemekten acı duymuş olması da olasıdır.

Bu da aydınlatılmayı bekleyen bir başka sırdır.

Havana, Mayıs 2011.

*Biz sosyalistiz, ileri, ileri!

İspanyolcadan çeviren: Ekin Poyraz