Honduras’ta uzlaşma

Geçtiğimiz günlerde, son iki yıldır Latin Amerika’daki önemli gündemlerden birini oluşturan Honduras darbesi konusunda önemli bir gelişme yaşandı. Darbe ile görevinden uzaklaştırılan ve sürgünde yaşayan eski devlet başkanı Manuel Zelaya ile, darbeden sonra yapılan seçimle işbaşına gelen devlet başkanı Porfirio Lobo arasında bir anlaşma imzalandı. Zelaya, 28 Mayıs’ta ülkeye dönmeyi planladığını…

Bilindiği gibi, 28 Haziran 2009’da gerçekleşen darbeyle, ülkenin sol yönelimli başkanı Manuel Zelaya görevinden uzaklaştırılmış ve ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştı. Meclis başkanı Roberto Micheletti devlet başkanlığını üstlenmişti. Aynı yılın Kasım ayında yapılan seçimde, önceki seçimde Zelaya’nın ardından ikinci gelmiş olan Porfirio Lobo devlet başkanı seçilmişti. Ülkesini terk etmek zorunda kalan Zelaya, darbeye direnmiş, başta Küba ve Venezuela olmak üzere çeşitli Latin Amerika ülkelerinin desteğini alarak ülkesine dönüp devlet başkanlığını geri almaya çalışmıştı. Hatta uçakla ülkeye geri dönmeyi denemiş, ancak darbeci askerlerin başkent Tegucigalpa havaalanının pistini kapatmaları nedeniyle uçağı geri dönmek zorunda kalmıştı. Zelaya’nın tavrı ve ülke içinde darbeye karşı çıkarak Zelaya’yı destekleyen sol güçlerin direnişi darbenin meşruiyetini sarsmıştı. Ülkede uzunca bir süre boyunca kitlesel gösteriler yapıldı ve darbeye karşı oluşan muhalefet Honduras Ulusal Halk Direnişi Cephesi’nde (FNRP) birleşti.

Darbenin, hiç şaşırtıcı olmayan biçimde, ABD destekli olduğu kolayca anlaşıldı ve Wikileaks belgeleri ile de belgelendi.

Ancak aradan geçen yaklaşık iki yıllık süre içerisinde Zelaya’nın iktidarını geri alması mümkün olmadı.

Venezuela devlet başkanı Hugo Chávez ile Kolombiya devlet başkanı Juan Santos, bir süredir Zelaya’nın ülkeye geri dönebilmesi için mevcut Honduras devlet başkanı Porfirio Lobo ile Zelaya arasında arabuluculuk yapıyorlardı. Bu arabuluculuk girişimi sonuç verdi ve geçtiğimiz günlerde Zelaya ile Lobo, Kolombiya’nın Cartagena kentinde bir araya gelerek bir anlaşma imzaladılar. Anlaşma birkaç gün sonra Nikaragua’nın başkenti Managua’da, Orta Amerika ülkelerinin temsilcilerinin huzurunda kesinlik kazandı. Anlaşma, Ulusal Uzlaşma ve Demokratik Sistemin Konsolidasyonu anlaşması olarak anılıyor.

Anlaşmaya göre Manuel Zelaya, ülkesine serbestçe dönebilecek. Bundan yaklaşık iki hafta önce, Zelaya hakkındaki yolsuzluk davaları düşmüş, böylece Zelaya’nın başkanlığının darbeciler tarafından sonlandırılması için uydurulan hukuki kılıf geçersizleşmişti. Anlaşmanın diğer önemli maddesi, Honduras Ulusal Halk Direnişi Cephesi’nin, bir siyasi parti olarak serbestçe faaliyet yürütmesini içeriyor. Ayrıca anlaşmanın sonuçları, darbe sonrasında üyeliği sonlandırılmış olan Honduras’ın, yeniden Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) üyesi olmasını sağlayacak.

Zelaya, anlaşmadan duyduğu memnuniyeti “Honduras halkının demokrasisi için bir uzlaşma anlaşması imzalamaktan mutluluk duyuyorum… Demokrasiden korkmayın” sözleri ile ifade etti. Lobo da anlaşmanın Honduras için çok önemli olduğunu, “barış ve uyum içinde yaşamayı seçen milyonlarca Honduraslı için” yapıldığını söyledi. Zelaya’nın ülkeye herhangi bir korku duymadan dönebileceğini, kendisine eski bir başkan için gerekli olan saygının gösterileceğini belirtti.

Chávez, anlaşmanın “ulusal uzlaşma ve Honduras’taki demokratik sistemin konsolidasyonu” için yapıldığını belirterek anlaşmayı selamladı. Anlaşmanın Zelaya için başarılı maddeler içerdiğini, bunların başında kendisinin ülkeye geri dönmesi ve FNRP’nin yasal ve meşru bir siyasi güç olarak tanınmasının geldiğini belirtti. Anlaşmanın uygulanmasının dikkatle izleneceğini, zira hem Honduras’ta hem de başka ülkelerde anlaşmayı boykot etmek isteyenlerin olacağını söyledi. Zelaya’nın ve FNRP’nin ülke içinde siyaset yapacağını, eski başkanın bir Anayasal Meclis kurulması için mücadeleye devam edeceğini vurguladı.

FNRP Genel Koordinatörü ise, toplantıya davet edilmediklerini, gelişmeden son dakikada haberdar edildiklerini, kaygılı olduklarını ve ihtiyatlı davranacaklarını belirtti.

Anlaşma ne ifade ediyor
Yapılan anlaşma, Latin Amerika siyasetinde ilginç bir dönüm noktasını oluşturuyor. Bundan kısa bir süre öncesine kadar Chávez ve diğer solcu Latin Amerikalı önderler için Porfirio Lobo hükümeti gayrimeşru idi ve bu düşüncenin gereğini yerine getiriyorlardı. Ancak son gelişmede Chávez, “Başkan Lobo ile görüşmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu” dile getirdi.

Uzlaşma olarak tanımlanması gereken anlaşmanın, belirsiz bıraktığı bazı önemli noktalar var. Zelaya hakkındaki suçlamalar kalktı ve ülkeye dönmesi mümkün hale geldi ancak darbecilerin hukuk sisteminde egemen olması olgusu devam ettiği sürece, Zelaya ya da destekçileri hakkında hukuki sorunlar çıkması olasılığı varlığını koruyacak. Daha da önemlisi, bu uzlaşmayla, darbe hükümeti iki yıldır kazanamadığı “meşruiyeti” kazanmış olacak. Darbenin asıl sorumluları “aklanmış” olarak siyasi hayatlarına ve de iktidarda kalmaya devam edecekler, belki bazı orta düzey yetkililer yargılanacak. Ancak nasıl Zelaya beraat ettiyse, onların da “barışı sağlamak” adına hüküm giymeyeceklerini tahmin etmek zor değil.

Öte yandan bu uzlaşma Honduras burjuvazisinin elini çeşitli açılardan büyük ölçüde rahatlatacak. Darbenin ardından Honduras Latin Amerika ülkeleri tarafından uluslararası alanda bir derecede yalıtılmış, OAS üyeliğinden çıkarılmış, ticari ilişkileri oldukça sınırlandırılmıştı. Uzlaşma, Honduras’ın PetroCaribe ile önemli bir anlaşma yapmasını sağlayacak. Bilindiği gibi PetroCaribe, Venezuela’dan, oldukça avantajlı koşullarda petrol alımına olanak sağlayan bir ticari birlik. Honduras’ta petrol ürünleri fiyatlarının yüksek olması, hükümeti zorluyordu. Ama bundan daha önemli olanı, Honduras’ın darbeci hükümeti, uluslararası alanda da meşruiyet kazanmış olacak ve uluslararası sermayeye bu ülkede daha fazla alan açılacak. Honduras’ın komşusu olan Nikaragua’daki Sandinist iktidar, uzlaşmanın hemen ardından, Honduras’la yeniden diplomatik ilişki kurmaya karar verdiğini açıkladı. Ayrıca Honduras’ın yeniden OAS üyesi olması, ABD’nin, zaten büyük ölçüde etkisi altında tuttuğu bu örgütte bir yakın müttefikinin daha bulunması anlamına gelecek. OAS başkanı José Miguel Insulza, daha anlaşma imzalanmadan önce, Zelaya hakkındaki suçlamaların düştüğü açıklandığında, Honduras’ın yeniden OAS üyeliğine dönmesi için yeterli koşulların sağlandığını açıklamıştı.

Aslında Venezuela ve Brezilya başta olmak üzere kıtadaki sol iktidarlar, OAS üyeliği için acele edilmemesi gerektiğini, öncelikle uzlaşmadaki maddelerin hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Ancak süreç, “acele edilmemesi gerektiği” görüşünü dikkate alabilecek gibi işlemiyor.

Uzlaşmada katkısı büyük olan Kolombiya, 2007’de Honduras, Guatemala ve El Salvador ile yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmasının olanaklarından daha fazla yararlanabilecek. Zaten Santos yönetimi darbeci Honduras yönetimini tanıyan ilk ülke olmuş, bu ülkede sözde “uyuşturucu trafiği karşıtı” güvenlik önlemleri için darbeci hükümete danışmanlık yapmış, Kolombiya özel güçlerinin Honduras’ta operasyonlara katıldığı açığa çıkarılmıştı.

Ancak gelişmelerin asıl çarpıcı yönünü, Chávez yönetiminin sergilediği tavır değişikliği oluşturuyor. Öncelikle, Chávez’in, uzlaşma için FNRP ya da Honduras muhalefetinden herhangi bir başka özneyle iletişim kurmadığı, bu girişimi Santos ile yürüttüğü, sadece Zelaya’nın görüşüne başvurulduğu anlaşılıyor.

Bilindiği gibi bir süredir Chávez yönetimi, güçlü komşusu Kolombiya ile yıllardır çok gergin biçimde devam eden ve 2010 yılının Temmuz ayında savaş noktasına kadar gelen, iki ülkenin arasındaki diplomasinin kesilmesine neden olan ilişkileri normalleştirmek için çaba harcıyordu. Chávez’in Santos ile yaptığı görüşmelerle ilerleme kaydedildi ve ilişkiler yıllar sonra normale döndü. Chávez yönetiminin, FARC önderlerinden gazeteci Becerra’yı Kolombiya’ya teslim etmesi bu açıdan son derece önemli bir “jest” oldu. Honduras uzlaşması bu sürecin devamı niteliğinde algılanmalı.

İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulması Venezuela’yı ekonomik açıdan oldukça kötü etkilemişti, zira Kolombiya on yıllardır Venezuela’nın en büyük ticari ortağı durumundaydı. Venezuela ekonomisi 2010 yılında çeşitli nedenlerle zor bir dönem geçirmişti. Kolombiya ile ilişkilerin normalleşmesi Venezuela’yı ekonomik açıdan rahatlatacak bir gelişme. Ayrıca sol iktidarlara sahip ülkelerin oluşturduğu ALBA’nın (Bizim Amerika Halkları İçin Bolivarcı İttifak), daha geniş bir üyelik çerçevesine sahip olan UNASUR karşısında etkisinin azalması da Venezuela’yı daha geniş bir ilişki çerçevesi aramaya yöneltiyor. CELAC örgütüne can verme girişimleri de bu çerçevede ele alınmalı.

Ayrıca Chávez yönetimi, Venezuela’yı ve kıtadaki diğer sol iktidarları siyasi açıdan da “rahatlatma” kaygısı taşıyor. Bölgedeki gerginliği azaltma eğilimi, Venezuelalı yetkililerden giderek daha fazla duyulmaya başlanan “çok kutuplu bir dünya” düşüncesi, bu kaygıya dayanıyor. Her ne kadar bu çok kutuplu dünyanın ABD emperyalizmine karşı geliştirilmesi gerektiğini, Çin, Rusya, İran gibi ülkeleri kapsadığını belirtiyorlarsa da, çok kutupluluğun fiilen ne anlama geldiği açık. (Ne yazık ki Venezuela iktidarının, AKP Türkiyesi’ni de bu açıdan çok kutupluluğun olumlu tarafına yerleştirdiği anlaşılıyor.)

Benzer bir arayışı Sandinist Nikaragua yönetimi de sergiliyor. Nikaragua devlet Başkanı Daniel Ortega’nın, uzlaşmanın hemen ardından Honduras ile yeniden diplomatik ilişki kurduklarını ve bu gelişmenin bölgedeki durumun normalleşmesi açısından çok önemli olduğunu açıklaması bunun en önemli göstergesi oldu.

Uzlaşmanın sonuçlarını, Honduras’taki siyasi gelişmeleri izlemeye devam etmek gerekiyor zira Honduras darbesi, Bizim Amerika için önemli bir kırılma noktası oluşturmuştu. Bu açıdan önemini korumaya devam edecek. Ayrıca Venezuela başta olmak üzere kıtadaki sol iktidarların emperyalizmle aralarındaki gerginliği azaltmaya dönük çabaları da dikkatle izlenmeli.

Venezuela’nın “jestleri”ne karşılık ABD, bu ülkenin uluslararası petrol ticaretini zorlaştıran kararlar alıyor. Emperyalizm, karakterini koruyor. Buna karşılık, Bizim Amerika’daki sol iktidarların da kendi karakterlerini korumaları ve sosyalizme daha fazla yönelme tercihinde bulunmaları, emperyalizmin dünyadaki saldırı dalgasına direnç oluşturmak açısından çok önemli olacak. “Uzlaşma” adımları bu açıdan kaygı yaratıyor.

Murat Akad