Haiti’de genel seçimler öncesi tablo karanlık

Haiti’deki devlet başkanlığı seçimi ve genel seçimler 28 Kasım’da yapılacak. İlk olarak 28 Şubat 2010 tarihinde yapılması planlanan genel seçimler 12 Ocak günü meydana gelen deprem yüzünden ertelenmişti. Ülkede ABD askerlerinin ve Birleşmiş Milletler silahlı kuvvetlerinin bulunduğu bir ortamda gerçekleşecek seçimler Haiti halkı ve Karayipler için büyük önem taşıyor.

Ocak ayında büyük bir deprem sonucu yerle bir olan ülke hâlâ yaralarını saramamış durumda. Karayipler’deki fakir ülkede hâlâ milyonlarca insan temel sağlık ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Resmi kayıtlara göre 230 bin kişinin hayatını kaybettiği ve yüz binlerce kişinin yaralandığı ülkede Ekim ayında ortaya çıkan kolera salgınının ardından binden fazla kişinin ölmesi sorunların ne kadar ciddi olarak sürdüğünün bir göstergesi. Sadece başkentte 1,5 milyon kişinin depremden aylar sonra hâlâ çadırlarda kaldığı bu ortamda yapılacak seçimlerin halkın iradesini ne kadar yansıtacağı ise çok kuşkulu.

Seçimlerde 30 üyeli senatonun 10 senatörü ve meclisteki 99 milletvekilinden 98’inin yanı sıra devlet başkanı da belirlenecek.

Özellikle başkanlık seçimi için adayların belirlenmesi çok sancılı bir süreç oldu. 34 adayın yalnızca 19 tanesine seçime katılma izni verildi. Ünlü müzisyen Wyclef Jean’ın da adaylığı seçim kurulu tarafından iptal edildi. Haiti doğumlu olan Wyclef Jean 9 yaşında ailesiyle beraber ABD’ye göç etmiş, burada Fugees grubu ile şöhreti yakalamıştı. Sanatçı 2009 yılında çıkardığı From the Hut, To the Projects, To the Mansion albümünü Haitili devrimci Toussaint L’Ouverture’e adamıştı.

Öte yandan 1991 ve 2001 yıllarında iki kez başkanlığa seçilen ve 2004 yılındaki ABD destekli askeri darbeyle devrilen Jean-Bertrand Aristide’in partisi Famni Lavalas’ın seçimlere girmesine de izin verilmedi. Kurtuluş teolojisi öğretisini benimsemiş bir rahip olan Aristide’in izlediği halkçı sol siyasi çizgi ABD’yi oldukça rahatsız etmişti. Aristide’in devrilmesinde belirleyici olan ABD hükümetinin, onun partisi Famni Lavalas’ın seçimlere girmesini istemediği bilinirken Haiti Geçici Seçim Konseyi’nin geleneksel olarak yüksek oy potansiyeline sahip olan bu partinin seçimlere girmesini engelleyen kararı diğer adayların önünü açacak gibi görünüyor.

38 adayın devlet başkanlığı için yarışacağı seçimlerle ilgili olarak yapılan ankette üç isim öne çıkıyor. Şu anda muhalefette bulunan İlerici Ulusal Demokrat Parti (RDNP) adayı, eski başkanlardan Leslie Manigat’ın eşi Mirlande Manigat, Regwoupman Sitwayen Pou Espwa (Respé) partisinin adayı sanayici Charles Henri Baker ve mevcut başkan Préval’in desteğini alan tek aday olan Jude Célestin.

2004 yılındaki darbenin ardından dört kez ertelenen seçimler 7 Şubat 2006 tarihinde yapılmıştı. Préval’in, oyların çoğunu aldığı açıklansa da yüzde elli oranını aşamadığı için ikinci tur oylamanın yapılacağı ilan edilmişti. Bunun üzerine özellikle başkentte çıkan olayların da etkisiyle ilan edilen sonuçta değişiklik yapılmış ve Préval yüzde 51,5 oy oranıyla seçimlerin galibi ilan edilmişti. Genel olarak yoksulların oylarıyla seçilen Préval, seçimlerde kendisini desteklemiş olan devrik devlet başkanı Aristide taraftarlarıyla siyasi yasaklılık gündemiyle ilgili gerilimler yaşadı. Ülkenin acil ekonomik gündemlerini çözmek için komşu ülkelerden kaynak aktarmaya çalışan Préval, Küba, Venezuela ve Bolivya ile ortak işbirliği projelerine imza atmış, öte yandan ABD Başkanları Bush ve Obama ile de sürekli temas halinde olmuştu. Préval’in 1996-2001 yıllarındaki ilk başkanlık dönemine ise ülkedeki devlet kuruluşlarının özelleştirmesi damga vurmuştu.

Haiti’nin yıllardır yaşadığı karmaşanın emperyalizmin askeri müdahalesi ile daha da derinleştiği açık. Aristide’in iktidarına son verilen 2004 yılındaki darbe ile işbaşına gelen Boniface Alexandre’ın talebiyle Birleşmiş Milletler’e ait bir “barış gücü” adaya müdahale etti. Bu askeri gücün adaya ilk ayak basan kesimini, daha BM’nin kararının alındığı gün adaya çıkartma yapan 1000 ABD deniz piyadesi oluşturuyordu. MINUSTAH adı verilen bu askeri güç ülkedeki varlığını halen sürdürüyor. (MINUSTAH bünyesinde ayrıca, Türkiye’den polislerin de görev yaptığı bir polis gücü de bulunuyor.)

Ancak daha hukuksuz ve daha kritik bir müdahale, bu yılın başlarında, ülkede büyük bir yıkım yaratan depremin ardından geldi. ABD askerleri Haiti Başkanlık Sarayı’nın bahçesine indirme yaptı. ABD ve BM’nın yaptığı bir anlaşma ile ülkenin limanları, havaalanları ve yollarının denetimi ABD’ye devredildi. BM askeri gücü de Haiti devleti ile birlikte ülkede “kanun ve nizamın” uygulanmasından sorumlu ikinci otorite haline geldi. ABD başkan yardımcısı Joe Biden ABD’nin politikasını şöyle ifade etti: “Başkan Obama bunu bir aylık bir insani misyon olarak görmüyor. Bu, CNN haberlerinde alt yazıda yer almaktan çıktıktan çok sonra dahi, radar ekranımızda görünmeye devam edecek. Bu iş uzun sürecek.” Kısacası ABD, ülkedeki varlığını kalıcı olarak görüyor.

Öte yandan Haiti halkıyla zor gününde gerçek anlamda dayanışma için elini uzatan ülkeler de yok değil. Venezuela lideri Hugo Chavez, Haiti’nin ülkesine olan borcunu sildiğini açıklarken, Kübalı doktorlar depremin hemen ardından gönüllü olarak Haiti halkının imdadına koştu. Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa ise batılı ülkelerin görev savarcasına yolladıkları yardımları eleştirerek gerçek çözümün bölgesel birlikten geçtiğini vurguladı. Nitekim, depremden sonra kamuoyuna yapılan açıklamalarda ülkeye 1,15 milyar dolar yardım yapacağı açıklanan ABD’den daha sonra ses çıkmadı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda vaat edilen yardımın daha 1 centi bile Haiti’ye ulaşmamış durumda.

ABD’nin, Küba’nın yanıbaşındaki adada varlığını bu şekilde sürdürmek istemesi elbette şaşırtıcı değil. Seçimlere katılan başkan adaylarının önde gelenlerinin hiçbiri, emperyalizmin dümen suyundan ayılacak adaylar değil, tıpkı son başkan Préval’in ayrılmamış olması gibi. Aristide’in çizgisindeki ya da emperyalizmin çıkarlarına tam anlamıyla biat etmeme olasılığı bulunan herhangi bir başkan adayının ya da partinin seçimlere katılmasının engellenmesi de bu açıdan değerlendirilmeli. Emperyalizm, ülkedeki karmaşanın ve sefaletin devamını istiyor, ki varlığı “meşru”laşsın ve kalıcılaşsın. Bu seçimler de emperyalizmin adadaki egemenliğini sürdürmesini sağlayacak, zira ülkedeki ilerici güçlerin seçimleri değerlendirme olasılıklarının önüne geçilmiş durumda.

Açlıkla ve salgın hastalıklarla kırılan Haiti halkını zor günler beklemeye devam ediyor.

Ogün Eratalay