Gülen'in işadamlarının Latin Amerika keşfi

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşbaşkanı olduğu Medeniyetler İttifakı Üçüncü Forumu 28-29 Mayıs'ta Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde düzenlendi. Latin Amerika’ya başbakanlık düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret özelliğini de taşıyan gezi, Brezilya, Şili ve Arjantin’i kapsıyordu. Ziyaretin Arjantin ayağı son dakika gelişmesi ile iptal edilse de, bu ziyaretler AKP’nin Latin Amerika çıkarması…

Türkiye - Latin Amerika ilişkileri uzun yıllar sadece kültürel boyutta kaldı. 1995'te Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Arjantin, Şili ve Brezilya’yı ziyareti ve 1998'de dışişleri bakanlığının ‘Latin Amerika ve Karayipler Açılım ve Eylem Planı’nı hazırlaması Latin Amerika ile ilişkilerde dönüm noktası sayılabilir.

AKP bu girişimi ileriye taşıyarak, bölgesinde en büyük, dünyanın ise dördüncü büyük ekonomik örgütlenmesi olan MERCOSUR ile 30 Haziran 2008'de ‘MERCOSUR ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Serbest Bir Ticaret Alanı Kurulmasına Yönelik Çerçeve Anlaşması’nı imzaladı. Atılan adımı Serbest Ticaret Anlaşmaları ile sonuçlandırmayı isteyen AKP, bu süreçte Latin Amerika bölgesine bakan ve bürokratları ile ziyaretleri de yoğunlaştırdı.

Latin Amerika açılımını Osmanlı döneminde yapılan anlaşmalara dayandıran AKP, küresel aktör rolünü yapılan ekonomik işbirlikleri ile hayata geçirmeye çalışıyorsa da Latin Amerika ülkeleri dış ticaretin ithalat ayağında oldukça korumacı yasalara sahipler ve bu durum, ülkeler arasında yapılan ticaretin hacminin Türkiye aleyhinde gerçekleşmesine neden oluyor.

Ülkesini pazarlamakla mükellef Tayyip Erdoğan, uluslararası konjonktürün yarattığı fırsatları değerlendirmeyi de ihmal etmiyor.

Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın geçen yıl Türkiye’ye yaptığı ziyaret ile birlikte iki ülke arasındaki işbirliği anlaşmaları hayata geçti ve iki ülkenin petrol şirketleri TPAO ile Petrobras ortaklık kurarak Karadeniz’de petrol arama çalışmaları başlattılar.

Diğer yandan Brezilya bugüne kadar uzaklıktan dolayı ekonomik ilişkileri sınırlı olan Ortadoğu ve Orta Asya pazarına Türkiye üzerinden ulaşarak bu olumsuzluğu aşmaya çalışıyor.

Brezilya ve Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi ve G-20 üyesi olması ve bölgelerinde kritik konumda olmaları ortaklıkları artırıyor olsa da, Türkiye’nin Brezilya ile ilişkileri iki bağımsız ülke ilişkisi anlamına gelmeyecektir. Zira, Lula da Silva ve Tayyip Erdoğan, İran uranyumu konusunda arabuluculuğa soyunmuş, ancak sonrasında ABD’den yapılan açıklamalar bu girişimin sonuçsuz olacağını ve onaylanmadığını göstermiştir. AKP iktidarının Yeni Osmanlı sosu ile bezediği küresel aktör güçlü Türkiye’nin sınırları ancak ABD’nin çizdiği alanda geçerli olmaktadır.

Arjantin ziyaretinde ise canlı hayvan ithalatı ve THY’nin direkt uçuşlarını sağlamak için anlaşmalar yapılması planlanmıştı. Türkiye-Arjantin ilişkilerinin 100. yıldönümü olması dolayısıyla Buenos Aires'teki Jorge Newberry Parkı'nda Atatürk büstünün açılışına yerel yönetim tarafından izin verilmemesi ziyaretin iptaline neden oldu. Ermeni diyasporasının bu açılışı engellediği söylense de bu olay da küresel güç olma iddiasına engelleme olarak okunabilir.

2009 yılında Şili ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında ikili ticari ilişkilerin geliştirilmesini hedefleyen Şili ziyareti ise İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıdan dolayı yarım kaldı ve Tayyip Erdoğan planlanan programı yarıda bırakarak yurda geri döndü.

Tüm bu gelişmelerin olağan dış ilişkiler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmakla beraber, AKP ve Latin Amerika ilişkilerinin görünmeyen ve belki de kritik yanı, Anadolu Kaplanları denilen sermaye grubunun bu ilişkilerdeki konumu.

Türk dış politikası ve Fethullah Gülen okullarının Latin Amerika’da açılması ile paralellik gösteren bu girişimler daha yakından bakılmayı hak ediyorlar.

Türk okullarının açılış amaçları arasında, ticari bağlantıların sağlanmasını da sayabiliriz. Yine cemaat mensuplarının kurdukları ülkeler arası Dostluk Vakıfları da bu araçlardan bir başkası.

Fethullah Gülen okullarının olduğu her yerde faal olan cemaat şirketleri bu okulları adeta ticaret ateşeliği gibi kullanıyorlar. Okullar ve Türk Kültür Merkezleri yine bu şirketler tarafından açılıyor, bulunulan ülkenin iş çevreleri ve bürokratları ile girilen yakın ilişkiler sayesinde bu ülkelerle ticari olanaklar yaratılıyor.

Fethullah Gülen okullarının ve Kültür Merkezlerinin Latin Amerika kıtasındaki geçmişi henüz çok yeni olmakla beraber kısa zamanda çok yol alındığını da söyleyebiliriz.

Latin Amerika’da ilk Gülen okulu Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te Herkül Koleji ismi ile 2006 da açıldı. Hemen ardından Meksika’da Türk Kültür Merkezi ve Meksika Kenti'nde okul, Kolombiya’da Kültür Merkezi, Bolivya Cochabamba’da Kültür Merkezi, Şili’nin başkenti Santiago’da Kültür Merkezi, Brezilya'nın Sao Paolo kentinde bir kolej, son olarak ise Venezuela okul açılmasına henüz izin vermediği için, Venezuela’nın en büyük üniversitesi olan Santa Maria üniversitesi bünyesinde Türkiye Venezuela Sınırsız Eğitim ve Dostluk Vakfı girişimiyle Türkiye Araştırmalar Merkezi adıyla bir bölüm kurulmuş bulunuyor. Öğrenci değişimi, Türkçe öğrenimi ve Türk büyükleri haftası gibi etkinliklerle bu ülkede de var olmanın kanalları oluşturuluyor.

Okullarda okuyan veya mezun öğrenciler yapılan ticari görüşmelerde tercümanlık hizmeti veriyorlar, öyle anlaşılıyor ki bu okullarda Türkçe öğretilmesinin faydalarına bir de bu hizmet eklenmiş oluyor.
Türkiye’de olduğu gibi, sadece okul öğrenci ilişkisi dışında, Latin Amerika’da bulunan okullarda okuyan yabancı öğrencilerin aileleri de cemaatin yakın ilişkisi ile karşı karşıya. Aileler ile yapılan röportajlarda okullarda görevli ağabey ve ablaların ailelerle yakınlık kurdukları anlaşılıyor. Günümüz gençliğinin taşıdığı olumsuzluğun yerini, “okulunda başarılı ve ailesi ile iyi ilişkileri olan bir gençlik tipolojisi”nin alması sayesinde bu okulların aileler gözünde de popülaritesi artıyor. Neye ve kime hizmet edildiğinden bağımsız olarak aileler için önemli olan, çocuklarının aldığı eğitimin düzeyi ve yaratılan sosyalliğin cazibesi.

Latin Amerika’da bulunan okulların yöneticileri Gülen’e ait televizyonlarda yapılan programlarda Türk işadamlarını bulundukları ülkeye davet ederek onlar için her türlü hizmete hazır olduklarını, kendilerinin okullar sayesinde birçok olanağa sahip olduklarını itiraf ediyorlar.

Türkiye, dış politika alanında önemli bir aktör olmasa da yeşil sermaye bu rüzgarı arkasına alarak sadece Latin Amerika’da değil dünyanın pek çok ülkesinde yürüttüğü faaliyetlerle ekonomik alanda belirleyen bir aktör olma yolunda ilerliyor.

Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu (TUSKON) üyesi işadamları AKP’nin yurtdışı gezilerinde kalabalık bir ekiple protokolde yer alıyorlar. TUSKON, Fethullah Gülen cemaatine mensup işadamlarının örgütü olarak biliniyor.

Cemaatin işadamları, Devlet bakanı Zafer Çağlayan'ın kendi kartvizitini vererek 'firmanın kefili benim' diyecek kadar devletin sahip çıktığını belirtiyorlar. İktidarda olmanın tüm nimetlerinden faydalanan dinci sermayenin sadece Türkiye’deki olanakları değil, cemaatin yurtdışı bağlantılarının yarattığı olanakları da değerlendiriyorlar

KOBİ’lerin bölgesel örgütlenmesini de sağlayan TUSKON, dış ticaret bağlantılarını bölgelere paylaştırarak gerçekleştiriyor. Bu sayede de cemaat mensubu olan pek çok işadamı bu sistemde yerini alıyor.
TUSKON, Türkiye Dünya Dış Ticaret Köprüsü adı ile düzenlediği toplantılarla, Latin Amerika’dan ve dünyanın pek çok ülkesinden işadamlarını Türkiye’de ağırlıyor.

Latin Amerika ülkelerinden Brezilya, Arjantin, Meksika, Bolivya ve Venezuela’dan işadamları da bu toplantılara katılıyorlar. En son yapılan Brezilya gezisinin ardından da TUSKON’un Haziran ayında İstanbul’da yapacağı Dünya Zirvesi toplantısına Brezilya’dan 70 işadamının toplantıya katılacağı duyuruldu. Bu toplantılar kapsamında TUSKON’a üye işadamları birebir gerçekleştirdikleri görüşmelerle ihracat ve ithalat anlaşmaları yapıyorlar. Örneğin tekstil sektöründe kriz yaşansa da TUSKON üyesi işadamları Brezilya ve Arjantin’e yaptıkları tekstil ve makine ihracatlarında önemli bir pazar elde etmiş durumdalar. Tekstilde ucuz işgücünden ve verilen teşviklerden sonuna kadar faydalanan sektör patronları bu sayede Latin Amerika pazarına Avrupa firmalarından daha avantajlı olarak girebiliyorlar.

Afrika kıtasında yakaladıkları fırsatlarla yerleşik hale gelen Türk firmaları üretim merkezlerini bu bölgelere taşıyarak ucuz işgücü ve serbest ticaret anlaşmaları ile birçok olanaktan yararlanıyorlar. Afrika ülkeleri ile Latin Amerika ülkeleri arasında gerçekleşen ticaret de vergilerin düşük olması ve coğrafi yakınlık sayesinde bu konudaki engelleri bir ölçüde aşmış durumdalar.

Latin Amerika’ya yapılan ihracat ürünleri genel olarak, otomotiv ve yan sanayi, makineler, demir çelik, fındık, gübre, dış lastikler, transformatörler, tekstil ürünleri, şekerli ve çikolatalı mamuller, konserve, baharatlardan vb. oluşuyor. Henüz ihracat oranları düşük olsa da hayata geçirilmesi planlanan anlaşmalarla bu oranların arttırılması hedefleniyor.

Başlıca ithal edilen ürünler ise, demir cevheri, traktör, tütün, soya, kahve, pamuk, yağlı tohum ve meyveler, hayvansal ve bitkisel yağlar, mısır ve mısır yağı, petrol yağları, soya fasülyesi, pirinç ve dizel taşıt araçları oluşturuyor.

MERCOSUR ülkelerinin bazıları ile Türkiye’nin yıllara göre ihracat rakamları şöyle:

Bu koşullarda AKP'nin ve Gülen cemaatinin Latin Amerika'ya dönük ilgisinin, önümüzdeki dönemde de artarak devam etmesi şaşırtıcı olmayacak.

Sibel Topaloğlu