Vatandaşlık testi: Seç, kullan–böl, yönet

İngiltere’de yapılan yeni bir çalışma, göçmenlere uygulanan vatandaşlık testlerinin kapitalizmin bir 'seç, kullan-böl, yönet' enstrümanı olduğunu gösteriyor. Vatandaşlık testleri bir yandan göçmenleri 'ehlileştiriyor', bir yandan da onları kendi içlerinde bölüyor.

Nazlı Somel - bilimsoL

Göçmenlerin vatandaşlığı hak edip etmediklerini ölçme iddiasındaki “vatandaşlık testleri, birçok Avrupa ülkesinde 2000’li yılların başından itibaren göçmenlere uygulanmaya başladı. Bu testler, son yıllarda Avrupa ülkelerinin karşı karşıya kaldığı göç dalgasını avantaja çevirme araçlarından birisi haline gelmiş gibi görünüyor.

The British Journal of Sociology adlı İngiliz sosyoloji dergisinde yayımlanan bir çalışmada, vatandaşlık testinin göçmenler üzerindeki etkisi analiz edilmeye çalışılıyor. Çalışma, vatandaşlık testlerinin kapitalizmin bir “seç, kullan-böl, yönet” enstrümanı olduğunu gösteriyor.

21 Şubat 2018’de yayımlanan makalelerinde Pierre Monforte, Leah Bassel and Kamran Khan, İngiltere vatandaşlığı almak isteyen göçmenlerin geçmeleri zorunlu tutulan vatandaşlık testini nasıl deneyimlediklerini tartışıyorlar. Testler dil, kültür ve tarih sorularını içeriyor.

Yazarlar, testlerin göçmenlerde vatandaşlığın doğal bir hak değil, hakedilmesi gereken bir şey olduğu algısını yarattığına işaret ediyor. Göçmenler, vatandaşlığı sadece devlet tarafından konan kurallara uyanların hakettiği bir ayrıcalık olarak deneyimliyor. Vatandaşlık testleri bu şekilde göçmenleri "ehlileştiriyor" ve onları kendi içlerinde bölüyor.

Göçmenler bu testlere varana kadar birçok aşamadan geçerek kendilerini kanıtlamaya çalışıyorlar. Örneğin en az beş yıl ülkede yaşamış olmak, kalacak yeri, işi ya da geliri olmak gibi özellikler aranıyor. Ancak beklentiler, hangi ülkeden geldiğiniz, hangi niteliklere sahip olduğunuz gibi değişkenlere bağlı olarak değişiyor. Örneğin bir başka AB üyesi ülke vatandaşı ile bir Afrika ülkesi vatandaşı farklı şekillerde değerlendiriliyor. Yine yüksek eğitimli olup olmadığınıza göre farklı muamele görüyorsunuz.

Uzun ve karışık bürokratik süreçlerin yanı sıra, her bir adımda başvuranlardan, vatandaşlık testlerine girebilmek için, oldukça yüksek ücretler talep ediliyor. [1]

Yazarlar vatandaşlık testlerine varana kadarki zorlu süreçten ziyade, bu süreçleri atlatmış olan ve vatandaşlık testine girmek üzere olan ya da yakın bir zaman önce testi geçmiş bulunan göçmenlerin fikirlerine odaklanıyor. Gerçekleştirdikleri 158 derinlemesine görüşmede, vatandaşlık testinin göçmenlerin kendileri ve diğer göçmenler hakkındaki algılarına nasıl bir etkisi olduğuna eğilmişler. Çalışmalarını iki İngiliz kentiyle (Londra ve Leicester) sınırlandırmışlar ve vatandaşlık alma süreçlerinin yerellerde farklılaşabileceğini özellikle belirtiyorlar.

Ne kadar yazılı testler yoluyla standardize edilmiş olursa olsun, vatandaşlık alma süreci birçok belirsizliği içinde barındırıyor: Örneğin göçmenlerden beklenen "ahlaklı olma"yla tam olarak ne kastediliyor olabilir? Bu belirsizlik birçok ayrımcı ve haksız uygulamaya da zemin hazırlıyor.

VATANDAŞLIĞI ‘HAK EDENLER’ VE ‘HAK ETMEYEN ÖTEKİLER’                  

Yazarlar, vatandaşlık testine giren göçmenlerin, İngiliz otoritelerinin istediği yönde bir yönelim geliştirdiklerini tespit etmişler. Bu yönelim, ülkeye gelen göçmenlere sadece "şartlı misafirperverlik" gösterilebilir olduğunun kabulü. Yani belirli değerlere sahip olmayan, ülkeye maddi manevi katkı koymayanları toplumsal haklardan dışlamak, kötü muamele etmek ve ülke dışına çıkarmakla tehdit etmek meşrulaşıyor.

Göçmenler, ülke içinde vatandaşlığı doğumla kazanmış kişiler arasındaki farkları görmezden gelerek, kendi içlerindeki heterojenliği dikkate alıyorlar. Bu süreçte homojen ve olumlu normlara sahip bir İngiliz toplumu ve devleti tahayyül edip, onlara sunulan İngiliz vatandaşlığını "iyi insan"ı "kötü insan"dan ayırma süreci olarak algılıyorlar. Bu yolla vatandaşlık alma süreci bir ehlileştirme, korkutma ve göçmenleri birbirine düşmanlaştırma süreci olarak işliyor.

Bu sürecin önemli bileşenlerinden birisi göçmenin kapitalist ekonominin sömürü süreçlerine ne oranda ve nasıl katkı koymaya gönüllü olduklarının da belirlenmesi. Vatandaşlık testini geçen göçmenler kendilerini geçemeyenlere oranla daha çalışkan ve üretken buluyorlar.

Öte yandan makale, göçmenler arasında hangi ülkelerden geldiklerine ve sosyo-ekonomik özelliklerine dayalı toplumsal farkları çok az işliyor. Ancak genel olarak zengin ülkelerden gelmiş, eğitimli ya da beraberlerinde ekonomik kaynak getirmiş olanların, daha fakir ülkelerden gelen, vasıfları İngiltere’de daha az geçerli göçmenlere göre vatandaşlık testine daha az anlam yüklediklerini tespit ediyorlar. Bu, daha iyi koşullardan gelen göçmenlerin İngiliz vatandaşlığını bir statü kazanma yolu olarak görmemelerinin yanısıra, vatandaşlık alma sürecinin onlar için daha kolay ve daha az hayati olmasıyla da yakından ilişkili.

VATANDAŞLIK: SERMAYE İÇİN BİR ARAÇ

Kapitalizmde vatandaş olan-olmayan ayrımı yeni bir eşitsizlik başlığı değil. Kapitalizmin kendi işçi sınıfının kazandığı toplumsal haklardan yeni gelenleri mahrum bırakma, örneğin daha ucuza, daha uzun süreler ve güvencesiz çalıştırma, ayrımcılık ve kötü muamele etme için kullandığı bir enstrüman.

Vatandaşlık politik bir enstrüman olarak da işlev göregeldi. Bu yönüyle vatandaşlığa almak kadar vatandaşlıktan çıkarmak şeklinde de kullanılıyor. Türkiye’de en çok Nâzım Hikmet örneğinden bildiğimiz bu işlevi, bugünlerde zengin ülkelerin kendi sorunlarını dışarıya çıkarma işleviyle de birleşiyor. Örneğin Almanya’nın birkaç kuşaktır Almanya’da olan ailelerin çocuklarını, yani kendi ülkelerinde yetişmiş gençleri, suç işlemeleri durumunda ülkeden atmakla tehdit etmesi gibi.

Küçüklü büyüklü savaşların, son olarak özellikle Suriye iç savaşının yarattığı göç dalgası, Türkiye dahil çevredeki kapitalist ülkeler tarafından hazır yetişmiş işgücünü ve ekonomik kapitali ülkelerine çekmek için bir fırsat olarak görülmekte. Türkiye’de on yıllarca çalışan göçmen emekçiler veya Türkiye’de uzun yıllar okuyan yabancı öğrenciler vatandaşlık almakta büyük zorluk çekerken, Rıza Sarraf gibi işadamları rahatlıkla vatandaşlık alabiliyor. [2]

Entegrasyon, ülke değerlerini koruma gibi söylemlerin arkasında göçmenleri eğitimlerine, niteliklerine göre seçme ve "işe yaramayacak" olanları geri gönderme süreçleri işlemekte. Bu süreçler zora dayalı olarak ve ayrıca kapitalizmin her zaman kullandığı yöntemlerle, yani seçme ölçütlerini önce göçmenlerin kendilerine kabul ettirme yoluyla da işletilmekte. Bahsi geçen makale bunun bir boyutuna ışık tutuyor.


İlgili makale:

Monforte vd.. 2018. Deserving citizenship? Exploring migrants’ experiences of the ‘citizenship test’ process in the United Kingdom. The British Journal of Sociology. http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/1468-4446.12351/epdf

Kaynaklar:

[1] İngiltere’nin talep ettiği ücretler için bkz. https://www.gov.uk/government/uploads/system/uploads/attachment_data/fil...

[2] Beyin göçünün büyük bir sorun teşkil ettiği Türkiye, kendi yarattığı kaynakları kaybederken başka ülkelerin kaynaklarına göz dikiyor. Ülkeye ekonomik ve üretim aracı getirenlerin kısa yoldan vatandaşlık almasının sağlanması bunun yollarından birisi. http://haber.sol.org.tr/toplum/yabanciya-vatandaslik-sartlari-1-milyon-d...