Sapiens'in Günahları (V)

Cüretli bir ateist ve ölçülü bir kapitalist sistem eleştirmeni olan Harari, son kertede “bize ne söylüyor?” diye bakınca gördüğümüz “mutlu olun” çağrısı. Kendi izleğinden devam ederek “mutluluk da bir mit değil midir” sorusuna cevap arayanları sessizlik bekliyor.

Zelal Özgür Durmuş - bilimsoL

Harari'nin Sapiens isimli popüler tarih kitabını ele aldığımız yazı dizisinin beşinci bölümünde ise kitabın gelecek kurgusu inceleniyor. Harari eşitlikçiliği ve sosyalizm ülküsünü reddediyor, peki yerine önerdiği bir şey var mı?

Bütün hayat “inandığımız veya kabullendiğimiz ortak mitler” etrafında örgütlenmiş, televizyonlardan, internetten, siyasetten, edindiğimiz mülklerden, beşeri bilimlerden vb. sel olmuş üzerimize akıyor. Yabancılaştığımız hayat böyle bir şey. Fakat yabancılaşma sorunu her şeyin bir mit olduğunu mu gösterir ya da soyutladığımız her şeyin bir mit kadar “desteksiz” olduğunu mu düşünmeliyiz? 

İnsan hakları, özgürlük, adalet gibi kavramlar da para gibi, kutsallık gibi “insanların yarattığı bir mittir” dendiğinde aradaki fark ortadan kaybolmuyor. Bir tarafta insana ve doğaya zarar vermemek için uğraşan bir düşünce yapısı varken, diğer tarafta kaba bireysel çıkarcılık var. Harari’nin her şeyi bir torbaya koyma savından ancak kötülüğü olağanlaştırma çıkar. 

Kitapta benzer sözler “eşitlik” için de söyleniyor. Yalnız eşitlik kavramının bir mit olması iddiasının dışında esas olarak “eşitlik özgürlükle çelişir” düşüncesini ileri sürülüyor. O vakit, ünlü köle isyanı önderi, gladyatör Spartaküs’ün soylularla eşit kabul edilmek ve özgürlük isteği yüzyıllar sonra bile mantıksız ilan edilebilir. Oysa bu kavramlar bugün sosyalist ideolojide çok daha gelişkin biçimlerde tanımlanıyor. Fakat kitapta düşünsel gelişim yok. Tersine yazar gelişkin düşüncelerin yeşereceği bir toplum için ahlaki duruştan daha fazlasını söyleyen komünizmi “İslam gibi bir din” olmakla itham ediyor. Bunu da “marksistlerin tarih yasası olarak tanımladıkları şeyler insanüstüdür, çünkü tarihin yasaları insanlar tarafından yaratılmamıştır” biçiminde açıklamaya çalışıyor. Hayal dünyasında yaratılan "tarihin yasaları" fikrine ve buradan doğan değerlere inanan insanlardır marksistler, diyor.  

İnsanların mücadele günü olarak gördüğü ve gerçekleşmiş bir olaya atıfla kutlanan 1 Mayıs’ı aziz günlerine benzetmesi gibi saçmalıkları bir kenara bıraksak, sadece bu “insanüstü” noktasında bile çok ciddi bir hata var. Tarihin yasaları olarak tanımlanan şeyler insandan bağımsız doğada var olan ya da sadece düşündüğümüz için olabilecek şeyler değildir. İnsanlar, farkında olarak ya da olmadan, karşılıklı olarak birbirini doğuran ilişkiler ağının yaratılmasını sağlar. Yani toplumda insanlar arası ilişkiler, yine insanların yarattığı mevcut üretim ilişkilerinin zorunlu parçasıdır. Bu somutluğun soyutlanmasına “tarihin yasaları” denmekte. Bu bir teorik soyutlamadır.   

Tarihsel materyalist yaklaşımla, kapitalizmi yaratan koşullar veya “yasalar” var, diyebiliriz. Kapitalistler sermaye biriktirme zorunluluğuyla insanlara daha düşük ücret vermek isteyecek, eylem yapan işçileri şiddetle bastıracak, zorda kalırsa terör ortamını besleyecek; Irak işgalini hayata geçirecek, Suriye Devleti’nin dahil olduğu ittifakı dağıtmak için uluslararası operasyon başlatacak. Bunlar insanüstü bir yasayla gerçekleşen olaylar değil, bu üretim biçiminde hayatta kalma çırpınışlarıdır. 

Marksizm için ise en genel çerçevede “eşitliğin ve özgürlüğün” olabileceği bir dünyanın düşünce ve eylem bütünlüğü diyebiliriz. Bu kurgusal bir tarif olsa da fikir maddi zeminde ayağa kalkıyor. En basit aletlerden en karmaşık makinelere kadar tüm üretim araçlarının, bilginin ve eserlerin yaratımında doğrudan veya dolaylı çoğu insanın emeğini koyduğu toplumsal koşullar içinde yaşıyoruz. Ama birlikte ürettiklerimize bir azınlık el koyuyor. Ve bunu kapitalist sistemin liberal argümanlarına dayanarak yapıyor. Sosyalist sistem buna karşıt bir sistemdir. Üretimin toplumcu bir biçimde planlanmasını ve ürünlerin eşit bir biçimde bölüşülmesini gözetir. Bu koşullar gelişkin özgürlük anlayışının yeşereceği asgari zemini oluşturur. 

KAPİTALİZMİN SINIRLARINI AŞMAK

Günümüzdeki "kapitalist imparatorluk” hangi devletlerle başlıyor, ne tür gelişmeler oluyor, dünyaya nasıl yayılıyor, hayatımızı ne biçimde etkiliyor, bu soruların yanıtları kitapta uzunca anlatılıyor. Ancak Harari anti-komünist pozisyonun hazin sonucu olarak kapitalizm konusunda ancak basit tezler sıralıyor. Sitemin yarattığı sorunları serbest piyasa kapitalizminin ahlaklı işlememesine bağlıyor. Yoksulluğun sebebi nüfusun fazla olmasıdır, zenginliği sağlayacak şey ise paraya olan güvenle yapılan girişimcilik ve teknoloji üretimidir, diyor. Buraya dayanarak Harari “yaşadığımız dönem eşi görülmemiş bir barışçıllığın olduğu bir ortamdır” düşüncesiyle çemberini tamamlıyor. Bu üretim biçimini var eden makineleşme ve bilimsel sıçrama Harari’nin de belirttiği gibi “tüm dünyayı doyuracak bolluğu” potansiyel olarak yaratabilir. İnsanların bu sisteme güvenmesinin nedeni budur. Olanaklara rağmen açlığın tüm gezegende giderilemiyor olması ise yine kitapitalizmin yapısıyla ilgilidir. 

Kapitalizmin sorunu beyaz ve mavi yakalı işçileri sömürerek zenginleşmesiyle sınırlı değil. Sistem kendisine yüklenen teknoloji-refah beklentilerini asla karşılayamayacak bir handikapa sahiptir. Üretim sürecindeki ileri teknoloji gelişiminin ürünlerini emebilecek geliri yaratamaz. Teknolojik gelişme işgücünden tasarruftur ve topluma işsizliği dayatır. Üretilen ürünlerin satılamaması sorunu ortaya çıkar. Bu durumda sistemin tamamen makinelere/teknolojiye dayalı bir üretim safhasına geçme çabası gerçekleşemez. Dolayısıyla bu üretim biçimi, kendi iç çelişkileri nedeniyle, teknoloji geliştirse de daima ekomomik krizlere gebedir ve bu dönemler insanlığın ürettiği zenginliği yok edecek bir şekilde işleyebilir. Genelde bu işleyiş savaşı çağırır. 

Dolayısıyla Harari’nin kapitalizm eleştirisi kimi durumlardan şikayet etmekten öteye gitmiyor. Devrimci-toplumcu çözümü çarpıtarak yok sayıyor ve ahlaklı kapitalizm tavsiyesinden başka bir şey söylemiyor. Cüretli bir ateist ve ölçülü bir kapitalist sistem eleştirmeni olan Harari, son kertede “bize ne söylüyor?” diye bakınca gördüğümüz “mutlu olun” çağrısı. Kendi izleğinden devam ederek “mutluluk da bir mit değil midir” sorusuna cevap arayanları sessizlik bekliyor. O zaman hayal etmekten korkmayalım, ama bunun gerçeklikle ilişkisinin de farkında olalım, diyebiliriz.

Kendi türümüz de dahil, türleri esir almadan doğal bir yaşam döngüsünün yolunu düşüneceğiz, keşfedeceğiz. Belki evrende maddenin kendiliğinden yarattığı olasılıkların ötesinde bir soyutlama becerisi kazanmış yapay zihinlerin üreteceğiz ve bir sonraki zorlamayı bekleyen yeni sınırlar oluşacak. Doğaüstü şeyler değil, yeni ve farklılaşmış doğal biçimler oluşacak. Diyalektiğin dansı çok görkemli olabiliyor. Bugünü kurma cüreti komünistler için bu gelecek öngörüsüne de dayanıyor. 


Kaynaklar:

“Komünist Manifesto” Karl Marx- Friedrich Engels     

“Yakın Çağlar Tarihi” N. V. Yeliseyeva, A. Z. Manfred