Bir post-doc’un intiharı

European Physical Journal C’de yayınlanan bir makalenin teşekkür bölümündeki ayrıntılar doktora sonrası araştırmacıların durumunu ve akademik sistemin açmazlarını gözler önüne seren bir intihara dikkatleri çekti.

Mehmet Ali Olpak - bilimsoL

European Physical Journal C’de yayınlanan bir makale, doktora sonrası araştırmacıların genel durumunu ve aslında dünya genelinde akademik sistemin temel açmazını gözler önüne seren trajik bir olayı gündeme getirdi.

Physics Today’den Andrew Grant’in haberine göre, fizikçi Oliver Rosten, European Physical Journal C’de yayınlanan ve “Konformal cebirin fonksiyonel temsilleri üzerine” (On functional representations of the conformal algebra) başlığını taşıyan makalesinin teşekkür kısmında, kendisi gibi bir fizikçi olan arkadaşı Francis Dolan’ın intiharına atıfta bulunarak, akademik kurumların yöneticilerini doktora sonrası (post-doc) sisteminin araştırmacılar üzerindeki etkileri konusunda daha duyarlı olmaya davet etti.

Rosten’ın çağrısını dile getirdiği kısım, şu cümleleri içeriyordu: “Kesin olarak inanıyorum ki, doktora sonrası sisteminin psikolojik anlamda gaddarlığı, Francis’in ölümünde önemli bir itki rolü oynamıştır. Birileri dinleyecek ise, akademi camiasının ruhsal sağlık sorunları yaşayan üyelerini özellikle kariyerlerinin en kırılgan dönemlerinde koruyup kollamak için çok daha fazlasını yapmaları için, camiada yöneticilik rolleri üstlenenleri teşvik etmek adına bu fırsatı değerlendirmek isterim.

“TEŞEKKÜR” KISMINA RET

Rosten, günümüzde usul haline geldiği üzere, makalesini açık erişim ön yayın arşivi arXiv.org’a ilettikten sonra, yüksek enerji fiziği alanının önemli yayınlarından olan Journal of High Energy Physics’e gönderdi. Makalenin içeriğini kabul eden derginin editörleri, sistemik sorunlara dikkat çeken bu cümlelere ilişkin “Dolan’ın hayatında fizik problemlerinin yarattığı basınçtan daha temel sorunlar olduğu” argümanını sunarak ilgili kısmın makaleden çıkarılmasını talep etti. Bu talebi reddeden Rosten, editörleri ikna edemedi ve makalesini başka bir yayına gönderme kararı aldı.

İkinci denemesi olan, yine alanın önemli yayınlarından Physical Review D, bilimsel gerekçelerle makaleyi reddeti; fakat teşekkür kısmındaki cümlelere ilişkin yorum yapmadı. Üçüncü deneme, Journal of Physics A oldu, fakat yine teşekkür kısmındaki cümlelerin atılması istendi ve Rosten makalesini burada da yayınlatamadı. Bunun üzerine Rosten, değerlendirme sürecini beklemeksizin dergi editörleriyle yazışarak, makale kabul edilirse teşekkür kısmını yayınlamayı kabul edip etmeyeceklerini sormaya karar verdi. European Physical Journal C’nin editörü, kabul edeceklerini belirtti ve makale bu dergide yayınlandı.

MAKALENİN HİKAYESİ

Haberden öğrendiğimiz kadarıyla, Rosten ve Dolan İrlanda’da bulunan Dublin Institute for Advanced Studies (Dublin İleri Araştırmalar Enstitüsü) adlı kurumda doktora sonrası araştırmacılar olarak çalışmaya başladıkları dönemde arkadaş olmuşlardı. Bu dönemden 5 yıl sonra Dolan, Amsterdam Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı iken, yaşadığı psikolojik sorunların etkisiyle kendi hayatına son verdi. Rosten ise bu sırada Brighton’daki bir yazılım geliştirme firmasına iş başvurusu sürecindeydi; İngiltere’de bulunan Sussex Üniversitesi’ndeki doktora sonrası pozisyonu yeni bitmişti.

Rosten, Sussex’teyken bitiremediği çalışmalarıyla ilgili bir adım attı; kendi çalıştığı konuyla Dolan’ın çalışma konusu arasında bağ kurabileceği bir makale yazmaya karar verdi. Akademik çalışma konusuyla ilgili olmayan bir işte tam zamanlı olarak çalışırken, bir yandan da bu makale üzerine yoğunlaşmaya gayret gösterdi. Sonuçta, yukarıdaki uzunca paragrafta hikayesini özetlediğimiz makale ortaya çıktı.

Uzun uğraşlardan sonra makalesini yayınlatabilen Rosten, haberi Facebook hesabından duyurdu, ve camiadaki pek çok insanın konuya ilgisini çekmeyi başardı. Şimdiyse Rosten, bu ilginin bir “fark yaratması”nı diliyor ve kimi talepler öneriyor; örneğin doktora sonrası pozisyonların en az üç yıl sürmesi ve bir sonraki pozisyonu ve bunun maddi desteğini bulmak için zaman kazandırması, üniversitelerin doktora sonrası araştırmacıları “ucuz ve kolay tüketilen işgücü” olarak değil “çalışan” olarak görmesi, araştırmacıların daha iyi ücretler alması, endüstriyel işler için eğitim alması ve ruhsal sağlık sorunları için destek alması gibi.

ROSTEN’İN ÖNERİLERİNE DESTEK

Physics Today’in haberinde, Rosten’ın görüşlerinin bilim insanları ve doktora sonrası sürecine aşina siyasetçilerden destek gördüğü belirtiliyor ve ABD Ulusal Akademileri’nin bir komitesinin 2014 yılında “doktora sonrası sisteminde bir şeylerin eksik olduğunu” kabul eden bir rapor yayınladığından bahsediliyor. Ayrıca, doktora öğrencilerinin önemli bir kısmının depresyondan muzdarip olduğunu ifade eden başka bir habere de atıfta bulunuluyor. Bu bilgilerin içeriğine bu haberde yer veremiyoruz, zira epeyce satır işgal etmiş durumdayız. Ancak, bilimsoL katkıcıları (ve tahminimizce okurları) arasında doktora sonrası araştırmacıların bulunuyor olmasına dayanarak, bu talepler ve “endişe paylaşanlar” ile ilgili görüş belirtmek isteriz.

MAKUL AMA MÜTEVAZİ TALEPLER

Öncelikle, Rosten’ın dile getirdiği taleplerin makul ve fakat fazlasıyla mütevazi olduğunu ifade etmek gerekiyor. Buradaki tevazu, eleştiri konusu olabilecek bir düzey gösteriyor. Ancak, Rosten bir olguya dayanıyor, kendisi için de acı bir deneyime neden olan bir olgu. Bu olgu, esasında bilim insanının emeğine yabancılaşmasını en uç noktada ortaya koyuyor. Araştırma sürecinin heyecanı, fon ve iş bulma baskısıyla tüketiliyor, kişiye ne için çalıştığını sorgulatmaya başlıyor. Yanıt üretilmediğinde ise sonuç bir yenilgi hissi; Dolan’ın örneğinde intihar oluyor. Dolayısıyla, Rosten’ın dile getirdiği talepleri olanaklılık çerçevesinde eleştirmek yerine, daha geniş bir bağlama oturtmak gerekiyor.

İnsanların iş güvencesine sahip olabileceği fikri konusunda Rosten’ın düşüncelerini bilmiyoruz, fakat “en azından bir işten diğerine geçişin kolaylaştırılması” şeklinde bir talep son derece insanidir. Ruhsal sorunlar için destek sağlanması ise, dünyanın pek çok yerinde hemen tüm emekçiler için lüks kategorisine giriyor; zira insanın ruhsal sağlığının korunması, içinde yaşadığı koşullara da bağlı. Doktora sonrası araştırmacıların “çalışan” olarak değerlendirilmesi konusu ise, doğrudan doğruya bir “çalışma rejimi”nin ve özlük haklarının tanımlanmasıyla ilgili. Bunun için, yapılan “iş” in tanımlanması gerekiyor. Elbette bu da haklı bir talep, ancak işler burada biraz karışıyor.

BİLİM İNSANI NE “İŞ” YAPAR?

Bilim insanlarının yaptığı “iş” tam olarak nedir? Üniversitelerde ders vermek mi, bilimsel araştırmalar yapmak mı ya da endüstri için kullanılabilir bilgi üretmek mi? Aslında bunların hepsini bir miktar içeren bir “iş”ten bahsedebiliriz. Her ne kadar akademi camiasında araştırma faaliyetinin “meraklı insanların entelektüel faaliyeti” olarak kalması arzu edilse de, ne kapitalizmin koşulları buna el veriyor, ne de bilimsel birikimin geldiği düzey.

Araştırmaların giderek daha kapsamlı hale gelmesi, gerektirdiği iş gücünün artması, yeni araştırma konularının ortaya çıkması ve benzeri olgular, araştırma faaliyetlerinin daha planlı ve kurumsal düzeyde tecrübe biriktirilen usullerle yürütülmesini gerektiriyor. Özetle, bu bir ölçek sorunu ve “büyük ölçekli” bir kurgu ihtiyacı kendisini dayatıyor. Dolayısıyla şu soru ortaya çıkıyor: Böylesi bir kurguyu kim finanse edecek?

KAYNAK BULMA SORUNU

Bilimsel araştırmalar dünya genelinde ağırlıklı olarak üniversitelerde ve çeşitli araştırma kurumları bünyesinde yürütülüyor. Kimi alanlarda da özel şirketlerin araştırma - geliştirme faaliyetleri olarak karşımıza çıkıyor (örnek olarak ilaç ve tıbbi cihaz endüstrisi ele alınabilir). Araştırmalar doğrudan iktisadi çıktılara yöneldiği oranda özel sektör tarafından finanse edilme olasılığı güçleniyor, fakat bu durumda dahi kamu kaynaklarının kullanımından vazgeçilmiyor. Bu durum, kamu kaynaklarıyla fonlanan üniversite ve kurumlar dahil her yerde, öngörülebilir bir vadede iktisadi çıktısı olacak problemlerin teşvik edilmesi sonucunu doğuruyor.

İlgili alanlarda yürütülen tüm araştırmalar elbette iktisadi çıktılar üretemiyor; zira mesele yalnızca bilim insanlarının problem seçimi değil, üretilen bilgiyi kullanacak fiziki bir alt yapı da gerekiyor. Ancak bilim insanları için kaynak bulma sorununu çözmek adına başvurulacak “en gerçekçi yol” olarak bu yönelim görülüyor. Dolayısıyla, Dolan ve Rosten gibi teorik yüksek enerji fizikçileri için bir sıkıntı ortaya çıkıyor: Konformal cebiri veya kuantum alan kuramını “pazarlamak”.

DOKTORALI İŞSİZLER

Physics Today’in haberinde konu edilen kesim doktora sonrası araştırmacılar olsa da, esasen sorun olarak tespit edilen olgular tüm lisansüstü öğrencileri ve akademik kariyerinin başında süreli/geçici pozisyonlarda çalışan genç akademisyenleri de kapsıyor. Ölçek ve finansman sorununun önemli bir kısmını da, bu insanların istihdamı meselesi oluşturuyor. Bu insanların bir kısmı, üniversitelerdeki çeşitli pozisyonlarda süreli olarak istihdam ediliyor.

Türkiye’de, devlet üniversiteleri özelinde, araştırma görevlisi kadroları ve proje bursları buna örnek olarak gösterilebilir. Bunun haricinde, bazı öğretim üyesi kadroları da dahil olmak üzere, üniversitelerdeki istihdam biçimlerinin çoğu süreli atama esasına dayanıyor. Vakıf üniversitelerinde istihdamın iş sözleşmesi esasına dayandığı zaten biliniyor. Bunun haricinde tabloya bir de, herhangi bir biçimde istihdam edilememiş lisansüstü öğrenciler ve doktora sonrası araştırmacılar ekleniyor. Yine Türkiye özelinde, bilimsel araştırma kurumlarının kayda değer bir istihdam olanağı sağlamadığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla, “diplomalı işsizler”, “doktoralı işsizlere” dönüşüyor.

İstihdam sorunuyla birlikte ortaya çıkan başka bir olgudan da burada söz etmeliyiz. Mevcut akademik sistem, aslında, yetiştirdiği insanları ne yapacağını bilmiyor; zira mevcut iktisadi sistemin böyle bir bilgisi ve ilgili bir ajandası yok. Açıkçası, kapitalizmin böyle bir bilgiye ihtiyacı olduğunu iddia edebilsek bile, en azından Türkiye ve benzeri ülkeler söz konusu olduğunda patron sınıfının bu ihtiyacı umursamadığını söyleyebiliriz. Çünkü bu sınıf, en ileri düzey bilimsel bilgiyi içeren iktisadi unsurların ticaretiyle ve bunlardan kâr elde etmeyle meşgul; bilgiyi kimin ürettiği değil kimin sattığı onları ilgilendiriyor.

Kapitalizmin merkez ülkelerinde de bu ihtiyacın bir avuç bilim kurumunda, çok sayıda nitelikli insan arasından seçilmiş üst düzey araştırmacılarla karşılandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, son derece geniş bir işsizler ordusuna sahip bir “akademik sektör” ortaya çıkmış oluyor.

SORUN KAPİTALİZMİN KENDİSİ

Bilimde ölçek ve istihdam sorunlarına daha farklı yaklaşan ülkeler olduğunu biliyoruz; soL portal’da Küba’nın bilim politikası ile ilgili haberler daha önce yayınlanmıştı. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin, tüm alanlarda olduğu gibi, bilim alanında da planlı ve yetiştirdiği insanı nereye koyacağını bilen bir üretim sürecini örneklediğini hatırlıyoruz. Fakat Sovyetler Birliği artık yok ve bilim insanları arasında Küba’ya yerleşmek gibi bir eğilim görmüyoruz. Olsa bile, tüm insani niteliklerine rağmen Küba halkının bütün dünyanın bilim insanlarını destekleyemeyeceğini kabul etmeliyiz. Demek ki, başka bir çare aranacak.

Rosten’ın taleplerine kulak veren kimi siyasiler kapitalizmin merkez ülkelerinde çeşitli iyileştirmeleri destekleyebilir, bu mümkündür. Bu olasılığın var olmasını sağlayan koşullar, halihazırda pek çok ülkeden bilim insanını her şeye rağmen kapitalizmin merkez ülkelerine yönelmeye teşvik ediyor. Ancak sorunun kaynağı kapitalizmin kendisidir. ABD, Almanya, Hollanda gibi ülkelere akın eden bilim insanları kendi koşullarını iyileştirmiyor, oralarda elde etmeyi hayal ettikleri koşulları ve halihazırda o ülkelerdeki bilim insanlarının koşullarını zorlaştırıyorlar; zira iş gücü piyasası genişledikçe, reel ve sosyal ücretler tehlikeye giriyor.

ÇÖZÜM NE OLMALI?

Uzun lafın kısası, çareyi bize sunacak birilerini veya bir ülkeyi aramaktan vazgeçmek gerekiyor. Bilim insanları, hangi toplumsal sorunlara çözüm bulabileceklerini, topluma hangi noktalarda katkı sağlayabileceklerini, insanlığın geleceğini şekillendirecek bilgilere nasıl ulaşacaklarını biliyorlar, buna güvenmemek için bir nedenimiz yok. Bu bilgiyi hayata geçirmelerinin, ancak temel insani ihtiyaçlarını dert edinmeyi bıraktıkları oranda mümkün olacağını da biliyor veya anlıyorlar. Dolayısıyla, temel insani ihtiyaçlar konusunda koşulsuz güvende olacakları bir sistemi talep etmeleri, en azından orta vadede, kendileri için daha rasyonel görünüyor. Uluslararası kapitalist sistemin mevcut durumu göz önüne alındığında, vadenin ortadan kısaya dönüşeceği de iddia edilebilir.

Tabii, böylesi bir talebin, kapitalizmin egemenleri tarafından karşılanmayacağını öngörebiliriz.  Dolayısıyla, politik bir mücadele tarif etme ihtiyacı kendisini dayatıyor. Bu mücadelenin temel unsurları, yöntemi ve olanakları ayrı bir haberin/tartışmanın konusu olsun; ancak halihazırda kimi deneyimlerin yakın geçmişte ortaya konduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. Üniversite Konseyleri Derneği, 2015 yılında yayınladığı “Genç Bilim Emekçilerine Çağrı” başlıklı broşürde bu sorunlara değinmiş, Türkiyeli bilim insanlarını mücadeleye davet etmişti. Koşullarda çeşitli değişiklikler olmakla birlikte, temel unsurlar bağlamında mücadele konusu ve çağrısı güncelliğini koruyor. 

Kaynak: 

http://physicstoday.scitation.org/do/10.1063/PT.6.2.20170803a/full/

Görsel kaynak: 

http://www.sciencemag.org/careers/2014/07/stressed-out-postdoc

İlgili makale:

Rosten, O.J., On functional representations of the conformal algebra, The Eureopen Physical Journal C, 2017