KKKA nedir?

Ülkemizde son birkaç yıldır, özellikle yaz aylarında, insanlarımızın hayatlarını kaybetmelerine neden olan yeni bir hastalığın ismini çok sık işitir olduk: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı (KKKA).

soL (Arzu Kader HARMANCI) 2005-2006 yıllarında sıkça gündemimize giren kuş gribi, dizanteri, Ankara'daki kolera salgını haberlerinden sonra, önceleri çok uzağımızda bir yerlerde birilerinin kene ısırmasıyla bulaşan bir hastalıktan öldüğünü duymuştuk. Ancak özellikle son iki yılda, KKKA'nın neden olduğu ölümlerin artması ve hastalığın Bursa, Çanakkale, Ankara gibi illerde de ortaya çıkması hem toplumun, hem de sağlık alanından ilgili başlıklarda çalışan uzmanların, hastalığı gündemlerine almalarına neden oldu. Hastalığın tedavisinde kullanılan bir ilaç bulunmaması nedeniyle de toplumda ciddi bir korku oluştu. Her yazın vazgeçilmezi piknik manzaralarıyla bu yıl daha az karşılaşır olduk. İş o boyutlara vardı ki pikniğe gidilmediği için mangal yakılmadığı ve bu nedenle tavuk sektörünün büyük zararlar ettiği harberleri geçtiğimiz yıl ciddi gazetelerin sayfalarında yer buldu.

Bu yıl ise Domuz gribinin bütün dünyada yol açtığı endişe nedeniyle her gün yeni ölüm haberleri geliyor olmasına rağmen KKKA gündemi daha az işgal ediyordu. Geçtiğimiz hafta Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi'nde KKKA'lı bir hastaya müdahale ederken iğne batması sonucu kendisi de hastalığa yakalanan sağlık teknikerliği birinci sınıf öğrencisi Kübra Yazım'ın ölümü yeniden hastalığın haber olmasına vesile oldu.

Hastanede hangi statüde çalıştırıldığı tartışma konusu olan Kübra Yazım'ın Hastane Başhekim Yardımcısı Prof Dr. Musatafa Sünbül'ün basına açıkladığı gibi bir yıldır sağlık teknikeri olarak çalışmasına imkân yok. Nitekim kendisi henüz ilgili alanda diplomaya sahip ehil bir meslek üyesi değil. Stajyer olarak görev yapıyor idi ise de daha vahim, çünkü stajyer öğrenciler eğiticilerinin gözetiminde seçilmiş vakalarla çalışmaları için alanlarda pratik uygulamalar gönderiliyorlar ancak böylesi ciddi bir vaka ile birebir girişimde bulunacak yakınlıkta çalışmaması gerekiyor. Bir üçüncü ve en yüksek ihtimalle de Kübra'nın bugün ülkedeki pek çok üniversite hastanesinde olduğu gibi taşeron şirkete bağlı olarak temizlik, otopark, yemekhanede çalıştırılıyor gibi gösterilip aslında sağlık hizmeti sunumunda çalıştırılması...

Maalesef ülkemizin Sağlık sisteminin içinde bulunduğu yıkımın bir göstergesi, 18 yaşında bir sağlık çalışanı adayı hayatını kaybediyor. Sağlık çalışanı olmasa da pek çok kişi de KKKA nedeniyle ölmeye devam ediyor. Nitekim gündem olmasa da 2009 yılında henüz Haziran ayında hastalıktan ölen kişi sayısı 21'i bulmuş durumda.

Nereden Çıktı Bu KKKA?
Hastalık bizim ülkemiz açısından yeni ise de dünyaya baktığımızda durumun daha farklı olduğunu söyleyebiliyoruz. İlk olarak 1944 -1945 yıllarında Kırım'da, Batı Kırım steplerinde ürün toplamaya yardım eden Sovyetler Birliği askerleri arasında görülen hastalık, Kırım Kanamalı Hastalığı olarak adlandırılmış. 12 yıl sonra 1956 yılında bu kez eski adı Zaire olan Kongo'da görülen hastalığa, aynı hastalık olduğu bilinmeksizin Kongo Hastalığı adı verilmiş. 1968 yılında incelenen vakaların benzerliğinden yola çıkılarak yapılan çalışmaların sonucunda, iki hastalığın aynı etkenden kaynaklandığı tespit edilmiş. 1978 yılından bu yana ise hastalık, ilk olarak görüldüğü iki coğrafik bölgenin isimlerine uygun olarak Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı ( KKKA ) olarak biliniyor.

Nasıl Bulaşıyor?

Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan virüslerin meydana getirdiği hastalık, bilindiği üzere keneler tarafından bulaştırılıyor. Hastalık kenelerin tükürüğü, çıkarılmaya çalışılırken ezilmesi sonucu kanla teması ile bulaştığı gibi, hasta insanın veya kene tarafından virüsün bulaştırıldığı hayvanların (yaban veya evcil) doku ve kanları ile temasla da bulaşabiliyor.

Virüs, kene tarafından ısırılan insana bulaştıktan 3 ila 9 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkıyor. Kan veya diğer vücut sıvıları ile temasta ise kuluçka süresi 5 günden 13 güne kadar değişebiliyor.

Virüsün hayvanlarda hastalık yapmadan bir hafta süreyle kalabildiği ve belirtisiz enfeksiyon oluşturabildiği biliniyor. İnsanda ise virüsün bazı durumlarda hastalık oluşmadan ateş, halsizlik gibi hafif belirtilerin ortaya çıkmasına yol açtığı, ancak bazen de yine ateş, baş ağrısı, kırıklık, halsizlik, gözlerde kızarıklık, burun kanması, gövde, kol ve bacaklarda kızarıklıklar gibi belirtilerle ortaya çıkıp, hayatı tehdit eden ağır hastalık tablosuna neden olduğu belirtiliyor.

Hastalığın Sahraaltı Afrika ülkelerinden Doğu Avrupa'ya, bu bölgeler arasında göç eden kuşlar tarafından taşındığı ileri sürülüyor.

Hastalığın Türkiye'deki Seyri
KKKA'ya Türkiye'de ilk olarak 2002 yılında Tokat ilinde rastlanmış. Önce sekiz ile yayılan hastalık, bugün Türkiye'nin yedi bölgesinde ve otuz altı farklı ilinde görülmüş durumda.

Koruyucu sağlık hizmetlerinden vazgeçildiği bir tabloda ne yazık ki hastalığın bu kadar sık görülmesi ve ölümle sonuçlanan vakaların sayısının giderek artması, sorunun nedenleri ve nasıl çözülebileceğine ilişkin tartışmaların yürütülmesine olanak sağlıyor.

Nedenleri ile ilgili olarak hastalığın sıcak, kurak, yaban hayvanlarının ve yaban hayvanları ile aynı ortamda yaşayan evcil hayvanların bulunduğu coğrafi bölgelerde daha sık görüldüğü söyleniyor. Yine doğaya dışarıdan insan müdahalesinin doğal hayatın dengesini bozacak derecede fazla olması da önemli bir neden olarak sunuluyor. Örneğin kontrolsüz avlanma, tarım alanlarının plansız artırılması, sıcaklık artışları, bazı hayvan türlerinin sayısının azalması bunlardan bazıları...

Bu başlıkta önemli bir yer tutan ve kuş gribi salgını sırasında da gündeme gelen zirai mücadele ve zirai karantina genel müdürlüğüne bağlı 7 tane araştırma enstitüsünün 1980'lerin ortalarından itibaren kapatılması, açılması gereken tartışma başlıklarından biri. Her ne kadar zirai başlıklar tarımsal ürünlere ilişkin imiş gibi gözükse de bu enstitülerin varlıklarının ve çalışmalarının ilgili diğer alanlarda ortaya çıkabilecek olumsuz durumların fark edilmesi ve önlenmesinde kritik bir yerde durduğu kabul ediliyor( www.ntvmsnbc.com/news/152978.asp).

İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, 80 öncesi Veternier Hekim odalarının köy köy dolaşarak kenelerle mücadele yürüttüğünü içeren açıklamaları ile dikkat çekiyor. Yeşildere, 1980 sonrasında ise koruyucu veteriner hekimliğin ve saha çalışmalarının bitmesi nedeniyle kene sayısının arttığını, bu durumun da kenelerin bulaştırdığı hastalıkların ve hastalık taşıyan türlerin artması ile sonuçlandığını belirtiyor (http://www.guncel.net/gundem/turkiye/2008/06/27/kene-12-eylul-urunu/80%20ihtilali/).

Sağlık Bakanlığımız Kesin Çözümü Buldu: Sokağa Çıkmayın!
Böylesine ciddi ve karmaşık bir tablo varken konuyla ilgili bakanlıkların başında gelen Sağlık Bakanlığı vatandaşlara nerdeyse sokağa çıkmamayı, yeşillik alanlarda pantolonlarını çoraplarının içine sokarak dolaşmalarını öneriyor. İstanbul'da henüz hastalık etkeni taşıyan kene görülmediği, deniz kıyılarında kene olmayacağı, olan yerlerde de kene kovucu spreyler kullanılabileceği gibi önemli bilgiler veriyor. İnsan hayatının konu edildiği böylesi önemli bir başlıkta dahi yüzümüzü acı acı da olsa güldüren bir Sağlık Bakanlığımız olduğu için şanslı mı hissetmeliyiz, bilemiyoruz. Bununla da kalmayıp Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ bizzat basın toplantısı yapıp çözüme dönük görüş bildirmektense, bu konuda haber yapılmamasını medya mensuplarından rica ediyor. Halkı boş yere evhamlandırmaya gerek olmadığını da ekliyor.

Çözüm Önerileri
Bilinen önemli uygulamalardan biri geçmişte sosyalist ülkelerde KKAH için geliştirilen bir aşı kullanıldığı ancak etkili olmadığı... Yine ribavirin tedavisinin erken dönemde etkili olduğuna ilişkin yayınlara rastlanmakla birlikte (http://www.millipediatri.org.tr/bildiriler/PP-245.htm), özellikle hastalık tablosu ortaya çıktıktan sonra hiçbir şekilde tedavi edilmesinin mümkün olmadığı da kaynaklarda yer alıyor.

Bu noktada Prof. Yeşildere'nin yukarıda değindiğimiz yaklaşımının yanı sıra Antalya Veteriner Hekimler Odası'nın şu önerilerine kulak verilebilir:

* Kısa orta ve uzun vadeli programlar ve bu programlardan yola çıkılarak resmi bir politika oluşturulması,
* Risk grubunda yer alanlara hizmet içi eğitimler verilmesi,
* Veteriner Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının kırsalda eğitim yapmak üzere görevlendirilmesi,
* Endemik bölge olan Kelkit vadisi ve civar iller için ayrı bir program oluşturulması, bu bölgedeki hayvanların özel olarak kayıt altına alınması suretiyle işaretlenmesi, bu bölgeden diğer yörelere damızlık ve besi amaçlı hayvan çıkışına müsaade edilmemesi, sadece kesim amaçlı olarak ve kontrollü bir şekilde hayvan nakline müsaade edilmesi,
* Yaban hayatının yoğun olduğu bölgelere piknik amaçlı olarak girilmemesi için uyarıcı levhalar asılması, buralara av amacıyla girecek insanların, keneler ve keneden korunma önlemleri konusunda önceden yetkili elemanlarca eğitilmelerine özen gösterilmesi,
* KKKA hastalığı görülen bölgeler başta olmak üzere, her coğrafi bölgemizde Veteriner Fakültelerinin Parazitoloji ve Viroloji Anabilim dallarının birlikteliğinde keneler ve hayvanlar üzerinde çalışma yürütülmesine yönelik araştırma grupları oluşturulması, halen yürütülmekte olan ve büyük çoğunluğu gönüllülük esasına dayalı, kişisel tercihleri öne çıkaran çalışmaların disipline edilmesi,
* Orta ve uzun vadeli olarak ülke çapında kene ve KKKA hastalığında rezervuar konaklar üzerinde sürdürülebilir ve detaylı çalışmalar yapılması.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Vaka Ve Ölümlerinin Yıllara Göre Dağılımı (Türkiye, 2002-2007)

YıllarVaka SayısıÖlüm2002-200315062004249132005266132006438272007717332008131563

Kaynak: http://www.kirim-kongo.saglik.gov.tr/G3.doc

http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/11655209.asp