Karaburun’da sosyalist sol tartışıldı

Karaburun Bilim Kongresi bugün yapılacak oturumlarla son bulurken, dün yoğun katılımlı iki farklı oturumda sosyalist solun dünü, bugünü ve geleceği tartışıldı.

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi’nde dün iki oturumda,”80’den Sonra Sosyalist Solun Dönüşümü” tartışıldı. Yapılan oturumlara çok geniş bir katılımın olması dikkat çekerken, kongrede bugün son gün oturumlar yapılacak.

Sabahtan ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumda yapılan panellerin ilkinde sosyalist solun dünü ve bugünü konuşulurken, ikinci oturumda solun geleceği ele alındı. Ahmet Haşim Köse’nin yönettiği oturumlara, Aydın Çubukçu, Ergun Aydınoğlu, Ertuğrul Kürkçü, Gaye Yılmaz ve Metin Çulhaoğlu konuşmacı olarak katıldı.

Aydın Çubukçu sabahki oturumda yaptığı konuşmada, 80 sonrasında toplumsal politikalarda çok ağır liberazasyonun sol örgütlerde de karşılığını bulduğunu kaydederken, 80’li yılların sadece Türkiye’de değil tüm dünyada önemli bir dönüşümün tarihi olduğuna dikkat çekti. Solun bu dönemde örgütsel, toplumsal ve ideolojik olarak bir direniş gerçekleştiremediğini kaydeden Çubukçu, bu yıllarla birlikte solun kendisini insan hakları mücadelesi eksenine yerleştirdiğini kaydetti. Bu dönemde sınıf ekseninin kaybedildiğini ifade eden Çubukçu, örgütsel olarakta sivil toplumcu yaklaşımların sol içerisinde egemen olmasına dikkat çekti. İdeolojik olarak liberalleşme ve özgürlükçülüğün sol içerisindeki etkisine vurgu yapan Çubukçu, bu dönemde Marksizm-Leninizmin solda etkisinin zayıfladığını bunun yerine özellikle son yıllarda “21. Yüzyıl sosyalizmi” anlayışının sol içerisinde etkili olduğunu ifade etti.

Çubukçu öğleden sonra yapılan oturumda ise Türkiye solunun bugün iyi bir görüntü çizmese de birçok ülkedeki solla karşılaştırıldığınde çeşitli dinamikler bağlamında daha gelişmiş bir durumda olduğunu söyledi. Çubukçu 80 sonrasında Türkiye soluna dayatılanların ortadan kaldıracak bir hamle yapması gerektiğini kaydederken, bugün daha geniş birlikteliklerin, örgütlenmelerin oluşturulması gerektiğini ifade etti. Konuşmasında teorik, örgütsel ve pratik netliğin ortaya çıkması gerektiğini belirten Çubukçu, bu bağlamda Ergenekon davası ve Kürt sorunun önemli örnekler olduğunu söyledi. Çubukçu ayrıca bugün solun dünya ölçeğinde belli açılımlara giriştiğini ifade ederken, sözlerini “Yapabilmeliyiz, yapmalıyız, başka da çaremiz yoktur” diyerek bitirdi.

Çubukçu’nun ardından söz alan Ergun Aydınoğlu sosyalist solun tarihine ve bugününe ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunurken, solun bir bilançosunun yapılması gerektiğini söyleyerek, bunun yapılmadığını düşünüdüğünü söyledi. 20. Yüzyıla sosyal demokrat hareketlerin ve stalinci komunist hareketlerin damgasını vurduğunu öne süren Aydınoğlu, reel sosyalizm deneyimlerine dair çeşitli eleştiriler sundu. Aydınoğlu bu deneyimlerin bugüne olumsuz bir deneyim bıraktığını iddia ederken, yaşananların bilançosunun yapılmaması halinde yeniden başlamanının mümkün olamayacağını söyledi.
Aydınoğlu ikinci oturumda yaptığı konuşmada ise kendisinin bugüne ilişkin iyimserlikten öte kötümser olduğunu söylerken, bugün ne yapmalı sorusuna kendisinin belirli bir cevabının olmadığını söyledi. Aydınoğlu Türkiye solunun bugün neredeyse seslerini duyuramadığını,duyurduklarında ise yanlış anlaşıldıklarını öne sürdü.

“Darbe Türkiye’de farklı etkiler gösterdi”
Oturumda söz alan bir diğer isim Kürkçü ise, öncelikle sol teriminin bir açıklığa kavuşturulması gerektiğini söylerken, konuşmasında iki temel gelişmeye vurgu yaptı. Türkiye’de çok önemli iki temel süreç olarak 12 Eylül ve dünya ölçeğinde kapitalizme karşı sosyalizmin yenilmesine değinen Kürkçü, darbelerle sadece Türkiye’nin karşı karşıya kalmamasına rağmen, darbenin Türkiye’de daha farklı sonuçlar verdiğini söyledi. Kürkçü bu temel farkın Türkiye’de sol hareketin çok geç ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu düşündüğünü söyledi. Kürkçü, Türkiye solunun sosyalizmi insanlara anlatırken, bunun bir kez daha denenmeye değer olduğunu anlatabilmesi gerektiğini ifade ederek işçi sınıfının da yeniden harekete geçirilmesi için eski bilgiyle değil yeni duruma ilişkin yeni şeylerle yola çıkmanın gerektiğini söyledi. Kürkçü konuşmasında, Kürt ve Alevi dinamiğine de dikkat çekerken, bu dinamiklerini bugün kendini sol içinde değil kendi ayrı örgütlerinde ifade ettiğini belirtti. Kürkçü bu dinamiklerle solun yeniden birlikteliği sağlaması gerektiğini kaydetti.
Kürkçü ikinci oturumda yaptığı konuşmada, kapitalizmin yıkılmaması halinde insanlığın bunun altında kalabileceğini söylerken, konuşmasında krizin yarattığı olanaklara dikkat çekti. Kürkçü diğer taraftan bugün Türkiye’de işçi hareketinin ve sosyalist hareketin bir kriz yaşadığını ifade ederken, bu iki krizin ancak birarada çözülebileceğini kaydetti. Kürkçü bugün iyimserlik ve mücadele için daha katmanlı ve parçalı şekilde yeni bir enternasyonale ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Konuşmasında Türkiye solunda yaşanan birlikteliklere de değinen Kürkçü, “Aynı mücadele hattında biraraya gelmek gerekirken, bunu zorunluymuş gibi aynı partide biraraya gelmek şeklinde yorumlamanın” solda bu birlikteliklerin başarısızlığına yol açmasına neden olduğunu söyledi.

“Yabancılaşma hat safhada”
Gaye Yılmaz ise oturumda, “Sosyalist hareketi emek üzerinden okumak” başlıklı bir sunum yaptı. Konuşmasında 1980 öncesi ve sonrasıyla çeşitli karşılaştırmalar yapan Yılmaz, 80 öncesinde daha bütünsel anti kapitalist bir duruş olmasına rağmen sonrasında emek hareketinin tekil iş süreçlerine odaklanan bir eksene kaydığını ifade etti.
Yılmaz ikinci oturumda yaptığı konuşmada ise, çeşitli deneyimlerinden yola çıkarak sendika üyesi işçilerin siyasete, gelişmelere bakışına ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunurken, işçi sınıfı arasında kendi örgütlerine yabancılaşmanın üst düzeyde olduğunu, sendikalarla toplumsal hareketler arasında bağ kurulmadığını kaydetti.

“AKP geriletilmelidir”
Oturumda son konuşmacı olan Metin Çulhaoğlu ise konuşmasına “12 Eylül’ün üzerine dünyada neoliberal dalga gelmeseydi, dünya sosyalist hareketinde gerileme olmasaydı, 12 Eylül bu kadar savrulma yaratırmıydı?” sorusu ile başladı. Kendisinin bunlar olmasaydı bu savrulmanın olmayacağını düşündüğünü söyleyen Çulhaoğlu, savrulmanın başka ülkelerde de olduğunu ancak Türkiye’de buna ilişkin kimi farklılıklar olduğunu ifade etti. Çulhaoğlu, yaşanan gelişmeler ekseninde Batıda az çok bilinen Marksizmin sorgulanmasıyla post-marksist yaklaşımların ortaya çıktığını kaydederken, Türkiye’de ise, çok iyi bilinmeyen Marksizmin bu post-marksist yaklaşımlardan öğrenmesiyle liberal deformasyonun oluştuğunu vurguladı. Çulhaoğlu Türkiye’de 12 Eylül’ün neoliberal özünden soyutlanarak salt bir askeri darbe olarak ele alındığını ifade ederken, neoliberalizminde emek düşmanlığından soyutlanarak demokrasi ekseninde ele alındığına vurgu yaptı. Çulhaoğlu konuşmasında 12 Eylül sonrasında geçmişte hareket ve örgüt formuyla varolan siyasetlerin yaşadığı dönüşüme ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunurken, 12 Eylül’ün süreklilik fikrini tahribine vurgu yaptı.

Çulhaoğlu ikinci oturumda yaptığı konuşmada, Türkiye solunun geleceğine ilişkin olarak çeşitli başlıklarda tespitlerde bulundu. Çulhaoğlu Türkiyede sosyalizmin geniş ölçekte toplumsal müktesebatının olmadığını ifade ederken, her dönemde mücadeleyi yeniden kurmak ve sosyalizmi toplumsal ölçekte gözler önüne sermek gerektiğini söyledi. Çulhaoğlu ikinci olarak, Türkiye solunun değişen sınıf profilini anlayarak işçi sınıfının seslenilmeyen kesimlerine mutlaka seslenmenin yollarını bulması gerektiğini kaydetti. Bir başka tespit olarak Türkiye’de dinci gericiliğin, liberalizm ve emperyalizmin ilk defa bu kadar bir partide, AKP’de, somutlanabildiğini vurgularken, “Biz AKP’yi geriletirsek buradan kazançlı çıkabiliriz” dedi. Çulhaoğlu konuşmasında bir başka tespit olarak bugün Kürt dinamiği içerisindeki emekçi Kürtlerin, Kürt milliyetçilerinden, burjuvalarından ayrılması gerektiğini söyledi. Çulhaoğlu benzemezlerin birlikteliğinin biraraya gelme çabasından da vazgeçilmesi gerektiğini söylerken, birlikte mücadele hattı örmenin bundan başka birşey olduğunu ifade etti. Çulhaoğlu konuşmasında son olarak, Türkiye toplumunun vicdanında halen solcuya dair bir güven olduğunu söylerken, sözlerini “Eğer toplum halen bu düşünceyi taşıyorsa, yolumuz açıktır. Yolumuz açık olsun” sözleriyle bitirdi.

İki oturumda da yoğun ilginin gözlendiği toplantılar, izleyicilerin katkı ve sorularıyla son buldu. Karaburun Bilim Kongresi bugün yapılacak oturumlarla son bulacak.
(soL-Karaburun)