Çin tarafından verilen Konfüçyüs Barış Ödülü, Küba Devrimi'nin lideri Fidel Castro'ya verildi.
Fidel, "dünya barışına yaptığı önemli katkıları" nedeniyle ödüle layık görüldü. Fidel ayrıca, emekliliğindeki aktif diplomasisi ve nükleer silahsızlanma konusundaki katkıları nedeniyle takdir edildi.
Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu Başkanı seçildiğimden bu yana, geniş ve çeşitli başlıkların üstesinden gelmek için, ulusal bağımsızlığa ve halkımızın kendi kaderini tayin hakkına zarar vermeden, defalarca kez Birleşik Devletler'le eşitlik temelinde, saygılı bir diyalog geliştirmeye olan isteğimizi dile getirmiştim.
Geçen hafta Küba’yla ABD arasında varılan anlaşma tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemiz sosyalistlerinin de gündeminde.
Konuyla ilgili yazanlardan biri de, eski soL yazarı, sevgili dostumuz Ergin Yıldızoğlu oldu. Yıldızoğlu, “Hoş Geldin Küba” başlıklı, iki bölümden oluşan yazılarında, bu anlaşmadan ve son yıllarda alınan kararlardan dolayı Küba’yı mahkum ediyor.
17 Aralık günü öğlen 12.00’de bütün Küba televizyonun karşısına geçmiş Raúl Castro’nun ABD ile ilişkiler konusunda yaptığı açıklamayı izliyordu. İlk başta heyecan uyandıran, ‘ilişkilerin normalleştirilmesi’nden çok, ‘Küba beşlisi’nin hapiste olan son üç üyesinin ülkeye döndüğü haberi oldu.
Küba-ABD ilişkilerindeki gelişmelerle ilgili okurken, bir yerde başlığı “New Deal” olan bir makaleye rastladım. Son aylarda iki ülke arasında süren pazarlıkların içeriğine ilişkin son derece ilginç detaylar veren bir makale.* Ama çağrışım dünyası işte, benim aklım New Deal diyince 30’lu yıllara gidiverdi. Yani Roosevelt’in New Deal (Yeni Düzen) politikasını uygulamaya koyduğu yıllara.
Bu hafta dünyadaki en önemli gelişmelerden biri, Küba’yla ABD arasında varılan tutuklu takası anlaşması oldu. Salı günü, Fidel ve arkadaşlarının dağdan inip iktidarı aldıkları günlerden bu yana, 50 yıldır yaşanmayan bir şey yaşandı: ABD lideri Barack Obama ve Küba lideri Raúl Castro telefonda konuştu. Ertesi gün anlaşma kamuoyuna duyuruldu.
Önce, anlaşmanın detaylarına bakalım.