Kemal Okuyan'ın "Unutun 12 Eylül'le hesaplaşmayı" başlıklı köşe yazısı 29 Kasım 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Öncelikle, arkadaşlarımı kutlamama izin verin önemli bir meseleye dair can alıcı bir uyarı yayınladıkları için. Hemen ardından da kolaylıklar dilememe izin verin. Köşelerinde demlenip gitmek varken onca yıldan sonra kendilerini politik müzik kulvarına attılar.
Ülkemizin durumuna uygun düşen bir sıfat olduğu söylenebilir bunun. Eski kuşakların sık sık kullandıkları deyişle de anlatabilir, memleketin hal-i pür-melâli’nden söz edebiliriz. Kuşkusuz, üzüntü vericidir.
Bu sıfatı uygun bulmanın gerçeklerle bağdaşmayan bir karamsarlık göstergesi sayılamayacağını ortaya koymak için bazı örnek durumları ve olayları yan yana getirmek yetebiliyor.
AKP'nin bir diktatörlüğe geçiş olduğunu anlamayanlara Erdoğan'ın meclisten atma tehdidi alışılmışın dışında gelebilir.
Alper Birdal'ın "Sultan ve Firavun" başlıklı köşe yazısı 25 Kasım 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
“Arap dünyasına Türkiye modeli” diyorlardı bir aralar. Batı tarafından “Arap Baharı” diye adlandırılan dalgayla Mısır’da Hüsnü Mübarek halledildikten sonra karşımıza çıkmıştı bu tartışma…
Sonra unutuldu.
Kemal Okuyan'in "AKP’nin savaştan başka çıkışı kalmadı" başlıklı köşe yazısı 23 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının en tehlikeli dönemine girildiğini düşünmek için çok neden var.
17 Kasım 2012 tarihli soL Gazetesi'nde BAYKUŞ BAKIŞI adlı köşede yayımlanmıştır. Kemal Okuyan soL Gazetesi'nde her gün yazmaktadır.
Korkut Boratav'ın "Toplumsal Muhalefetin Dili" başlıklı köşe yazısı 27 Kasım 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Halkların kapitalizme ve emperyalizme karşı hızla yükselen kalkışmaları, sınıf mücadelelerinin geleneksel, tarihsel dilini yeniden keşfetmek zorundadır.
Türkiye’nin en önemli gündemlerinden birisi Kürt sorunu. Eskiden beri iktidarlar Kürtleri yok saymak ve etmek konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.
Kürt hareketi bir güç olarak kendisini kabul ettirdikten sonra ise sorunu çözmek yönündeki beyanları, en azından bir süre, yönetenlerin ortak noktasını oluşturuyor.
“Davalar dönemi“ olarak adlandırdığımız dönemin en büyük özelliklerinden biri kendi figürlerini de yaratıyor olması.
AKP ilginç bir yolda ısrar ediyor. Türkiye siyasi tarihinde bu kadar çok mekanda eşzamanlı olarak protestoları üstüne çeken kaç hükümet olmuştur?
Cumhuriyet Bayramından İstanbul Tenis Turnuvasına, Van veya Diyarbakır sokaklarından Şişli veya Bakırköy'e, Şam'dan Avrupa başkentlerine kadar sayısız nokta AKP protestosuna sahne oluyor.
Bu benim yazılışının üstünden daha da uzun süre geçmiş bir şiirimin başlığı. Behice Boran’ın ölümünden bu yana ne kadar zaman olduğunu düşünürken aklıma geldi. Onun, çok eskiden, güzel edebiyat yazıları yazdığını biliyoruz şiirle ilgisi konusundaysa bende yakın tanıklıklara dayanan bir bilgi yok.
François Hollande ve Sosyalist Partisi’nin Fransa’da yaşayan göçmenlere yerel seçimlerde oy hakkı verileceği sözü bir kez daha rafa mı kaldırılıyor?
Geçen hafta bu köşede iki önemli çalışmaya değindim: Yasin Durak’ın bir kitabı: Emeğin Tevekkülü ile Necmi Erdoğan’ın 21-22 Ağustos tarihli Birgün’de yayımlanan “Abdestli Kapitalistler ve Emekçiler” başlıklı yazıları...
Çalışmaların ortak bir sorusu var: Emek karşıtı politikaları ısrarla uygulayan AKP, on yıl boyunca emekçilerin desteğini nasıl koruyabilmiştir?