CHP Kurultayı yarın (18 Aralık 2010 günü) toplanıyor. İki gün sürecek, önemli bir kurultay bu. Bizler, yani sosyalist sol çevreler ne kadar mesafeli, eleştirel ve reddiyeci yaklaşırsak yaklaşalım, bu kurultay Türkiye’deki rejim tartışmaları, toplumsal muhalef güçlerinin konumu ve solun geleceği konusunda önem taşıyor.
Ben bu yazımda, genel olarak Türkiye’nin, özel olarak da sosyalist solun içinden geçtiği bu tarihsel dönemeçte çok önemli bulduğum üç yazıya/değerlendirmeye dikkat çekeceğim. Üstelik bunu, söz konusu yazılarda söylenenleri tekrar etmeyi de göze alarak yapacağım. Çünkü her üç yazıda yapılan kim saptamalara çok önem veriyor, bu nedenle bir kez daha dikkat çekmek ve katkıda blunmak istiyorum.
Bu yazının ilk bölümünde ortaya attığım tezleri şöyle özetlemek mümkün Türkiye’nin yeni Fetret dönemi sona erdi. Soğuk Savaş sonrası egemen sınıflar arasında ortaya çıkan yön ve program farklılaşmasının yol açtığı rejimin tepesindeki siyasal çatışma şimdilik sonlandı…
AKP’ye ve Cemaat’e yakın bir polis olarak tanınan, milliyetçi-muhafazakar çizgideki Birinci Sınıf Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, devlet içindeki Fethullah Gülen örgütlenmesini deşifre eden kitabından sonra, hiçbir incelik taşımayan, ciddi hiçbir zihinsel çabanın ürünü olmayan bir komployla Devrimci Karargah isimli örgüte yardım ettiği ileri sürülerek tutuklandı.
Belki erken bir tespit gibi görülebilir ama değil. Açıklıkla saptamak gerekiyor Türkiye’nin bir dönemi 12 Eylül 2010 referandumu ile kapanmış durumda. Bir burjuva devrimi olan Cumhuriyet’in tarihsel ve kategorik bakımdan “ilerici” diye değerlendirilebilecek kazanımlarının uzun yıllara yayılan tasfiye süreci tamamlanmak üzere.
Birikim dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner’in Referandumdan hemen önce Radikal gazetesinin Pazar ilavesinde yayımlanan (Radikal İki, 5 Eylül 2010) ve sol’u AKP gericiliğinin topluma dayattığı anayasa değişiklik taslağına “evet” oyu vermeye çağıran yazısı, referandumla sınırlı bir değerlendirme olmanın ötesinde, sivil toplumcu siyaset ve liberal tarih felsefesinin tipik bir örneğini oluş
Devrimcilere akıl vermeyi her nedense kendisine iş edinen Birikim dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Radikal gazetesinin Pazar ilavesinde önemli bir yazı yayımladı. (Bkz. Radikal İki, 5 Eylül 2010)
Referandumun üzerinden iki haftaya yakın bir süre geçmesine karşın, sağlı sollu liberallerin, muhafazakar ve gerici yazarların “hayır” cephesinde yer alanlara, özellikle solculara yönelik saldırıları devam ediyor.
Başlıktaki soru garip karşılanabilir ama, soL’un kimi okuyucu yorumlarından da anlaşılacağı gibi, sosyalist hareket içindeki bazı çevre ve kişiler, aralarında benim de olduğum bir kesimi “burjuvaziyi ilerici ve gerici diye kanatlara ayırıyor ve sermaye sınıfının ‘ilerici kanadı’ ile ittifak yapmak istiyorlar” diye eleştiriyorlar. Yani başlıktaki soru ciddi…
Türkiye'nin siyasal ve entelektüel ortamında yeterince üzerinde durulmayan, benim zaman zaman dikkat çekmeye çalıştığım önemli, önemli olduğu kadar bu toprakların geleceği bakımından da tehlikeli bir durum yaşanıyor.
Bekliyordum… Birgün birinin, Emniyet Örgütü’nden bir polis şefinin çıkacağını ve her şeyi açıklayacağını bekliyordum. Başka türlü olamazdı çünkü.
Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısı, AKP'nin topluma dayattığı Anayasa değişiklik paketinin referanduma sunulduğu bir ortamda tam anlamıyla bir krize dönüşmüş durumda.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hazırladığı anayasa değişiklik paketinin 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına (referanduma) sunulması hakkında sol'da başlıca üç eğilimin olduğu gözleniyor.
Türkiye köklü bir gerici dönüşüm/darbe girişimi ile bu saldırıya direnen güçler arasında cereyan eden bir siyasal çatışma sürecinden geçiyor. Bu çatışmada sosyalistlerin ve işçi sınıfının tavrı, hiç kuşku yok ki, karşı devrimci saldırıya direnmek şeklinde ortaya çıkıyor.
Türkiye, Kürt sorunu bağlamında önemli bir tarihsel dönemeçten geçiyor. AKP iktidarının "şark kurnazlığı" yaparak ortaya attığı anlaşılan "Kürt Açılımı" tam anlamıyla çökmüş durumda.